Fatmagül Abacı
Kıyıdan
Yaşlı adam oturduğu yerden dizlerinin üzerinde kalkarak, heybesini aldı, sırtına vurdu.kalktı ve birkaç sendeledi.ayakkabılarına baktı hala yeni sayılabilirdi.temiz ve dikkatliydi.kıyafeti üzerinde düzgün duruyordu...
lacivert bir kumaş pantolon üzerinde bir beyaz gömlek, ve siyah kaşe kabanı vardı. Kravatsız olmazdı agop, hep takardı…
akşam yaklaşıyor ve henüz o hala bir sığınak bulamamıştı. Dilenci değildi. Çok güzel akerdiyon çalar eğlendirirdi, insanları... bu toprakları bırakıp, gidememiş, yalnız da olsa yaşamaya ve dik durmaya çalışmıştı. sesi de fena değildi yani...
adımlarını hızlandırdı.çok uzak bir köy camisinin minaresini görüyordu, serap gibi. Hava kararmaya yüz tutmuştu, vaktinden önce."sanırım yağmur yağacak" dedi...hızlandı adımları.bir ara tökezledi, toparlandı hemen.bakınca yaşını tahmin etmek kolay değildi.ya altmış ya da altmış beş yaşında olmalıydı. Hiç evlenmemişti. Bir zamanlar eleni diye bir rum kızını sevmişti ama sevdiği kadar, sevilmemişti...
uzun sakalını eliyle taradı ve omuzundan inen saçlarını geriye doğru ittirdi...hızla görünen köye doğru yol aldı.akşam olmadan varabilirim diye düşündü…
Akardiyonu ve heybesi pek ağır sayılmazdı.günbatımına sırtını döndü,yoluna devam etti...uzak köye doğru yol alırken bir Allah’ın kuluna rastlamadı. Akşam serinliğinde iki yakasını bir araya topladı,hava ısırıyordu.
Artık eskisi gibi çalmıyordu coşkulu.daha oturaklı olmuştu yaşından mı, farklı ortamlara girdiğinden mi ? bunu kendi de bilmiyordu.
zaman, zamansız akları saçına düşürmüş, kırışıklıklar yerini almıştı göz çevresinde…hayatı sorguluyor ve düşüyordu da.ama ne kadar sorgularsa sorgulasın hayatın içinden çıkamıyordu.sonra “her şey olacağına varır ! “ diyordu.
Köye epey yaklaşmıştı.köpek ulumaları vardı.köpeklerden korkuyordu.bir keresin de az kalsın etinden et koparacaktı. Köpeği zor zaptetmişlerdi.
Köyün ilk evi şöyle bir süzdü.bir köy evi için oldukça bakımlı ve düzgündü.ilk kapıyı çalıp, kendini tanıtmak istedi…dış kapının mandalında tunç bir büyük halka vardı.beyaz badana ile boyanmış duvarda ise sade bir zil duruyordu.o kapıyı vurmayı yeğledi.birkaç vurdu ;
-sanırım sesimi duyuramıyorum ,dedi…
Eli zile uzandı,tam çalacakken kapı açıldı.yirmili yaşta bir delikanlı açtı kapıyı.ne istediğini sordu.o da ne yapabileceğini anlattı.şanslı günündeydi.çünkü bugün tüm tanıdıkları yemeğe onlara davettelermiş. Bu iyi bir fırsattı. o’nu içeri aldılar…
Evin bahçesi oldukça büyüktü.çam ağaçlarının iç bahçeye bakan kısmına meyve ağaçları dikilmişti.çiçekler çimlerin arasından “merhaba “der gibiydi.güzel bir evdi ve o’nu salona aldılar. Yaklaşık on iki kişi masa da oturuyordu.”afiyet olsun! “dedi.
-efendim bir isteğiniz varsa onunla başlayayım,evin beyi;
-önce karnını doyur, dedi. agop bir sehpaya hazırlanan yemeklerden nasibini aldı. fazla boğazına düşkün bir adam değildi. Yarı aç kalmayı rahatlık olarak görürdü. yemek işi bitince agop;
Efendim bir isteğiniz varsa onunla başlamak isterim dedi.
-sen çal şöyle ağırdan başla hele dedi masanın başında oturan bey…bunun üzerine agop hüzzam dı, hicaz dı, uşşak tı derken müziğin ahengi sardı salonu.el çırpıp tempo tutanlar oldu.gülümsediler,neşelendiler…
Agop sonradan öğrenmişti, evin beyi köyün ağası, misafirliğe gelenler muhtar ve iki azası imiş…
…
Agop çok köy gezmişti ama bu köyde ki huzuru bir yerde bulamamıştı.bu durumda anlaşılıyordu ki, bu köyde daha uzun süre kalacaktı…
Selam ve sevgilerimle
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.