Z. Abidin KIYMAZ
KORSAN YAYINCILIK VE TELİF
Her şeyin korsan üretimi olduğu gibi zeytinyağının da sahtesini yapıyorlar. Kitap, gazetenin de öyle naylonunu yani sahtesini de yapıyorlar.
Bu durum biraz toplumsal ahlakımızda meydana gelen erozyonun kaçınılmaz sonucudur. Çakma ve çalıntı bir şeyi satın almada bizim insanımız 40 yıl önce çalıntı şüphesi olan bir şeyi hiç kimse yarı fiyatına da olsa satın almazdı. 500 TL'lik bir eşya araç gereç 50 tl ye satılıyorsa düşünmeden ucuz diye satın alıyoruz. Bu durum ahlaki yapımızda aşınma meydana geldiğini gösteriyor. İnsanlar bir şey alırken helal mi? haram mı aramıyorlar, ucuzunu arıyorlar, bu anlayışı değiştirmeye kalksanız 20-30 yılda ancak sonuç vermeye başlar. Uzun vadeli şeyler diye de bu konu ihmal edilmemeli, geleceğe yönelik anlayışımızı zenginleştirecek adımlar da uzun vadeli diye göz ardı edilmemeli.
MAALESEF OKUMUYORUZ
Diğer bir husus istatiksel bilgiler verildi, okuma oranındaki rakamlara baktığımızda 2012 yılında ki gazetelerin günlük tirajı ile günümüzde ki tiraj arasında bir düşüş var. Okumaya ilgi az eskiden beri en büyük hastalıklarımızdan birisi. Fakat biz 68 ve 78 kuşakları iyi okuyanlardık. Ben o dönem laf aramızda kendimizi övmüş gibi olmayalım, okumadığım kitap yoktu devamlı yayın evine gidiyordum yeni kitap çıktı mı? Diye sorardım çünkü senede 3-5 kitap çevriliyordu ya da basılıyordu. Bugün ki gibi değildi, yaygın değildi. Yani elimize geçen her şeyi okumaya çalışıyorduk meraklı bir arkadaşım yerde ki bütün döküntü şeyleri alıp okumaya çalışıyordu yırtılmış da olsa. Okuma alışkanlığımız gitti okumayan bir toplum olduk.
AHLAKİ BİR ÇÖKÜŞ VAR
Bu rakamların sosyal nedenlerinin yanı sıra ekonomi ile de doğrudan ilgisi var. Milli geliri dünyada en yüksek olan ülkelerin okuma oranları da en yüksek, demek ki zenginleşme ile okuma arasında bir ilgi var, acaba bilim mi zenginleşmeyi sağlıyor yoksa zenginlik mi bilime katkı sunuyor. Bu durum birbiri ile ilintili tartışılması, konuşulması gereken bir konu.
80 milyon okumuyoruz. Utanç verici bir rakam var önümüzde. Yanlış hatırlamıyorsam Japon toplumunun günde 60 milyona yakın gazete tiraj ediyor. Kitapta kişi başı yılda ortalaması 60 ile 150 arasında bir rakam. Türkiye ye baktığımız zaman 80 milyonuz günlük gazete tirajımızın 2 milyon civarında olması çok komik ve Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisi maalesef okumamak. Mantalitemizde bir çarpıklık var, anlayışımızda bir çarpıklık var. Okuyan âlim, bilim adamının toplum da değeri maalesef çok gerilerde.
Kız istemeye gidiyorsun kız tarafı oğlana, oğlan veya kıza gönüllü olan bekar oğlan incelendiğinde de, aranan ilk on kıstas içerisinde bunun kaç kitap okuduğu veya hangi okulu bitirdiği asla yoktur. Adamın dinini ve mezhebini bile onuncu sırada soruluyor. Erkek veya kıza talip olununca ilk etapta İlk sordukları şey ‘evi var mı?’ İkinci sordukları şey ‘arabası var mı?’ Üçüncüsü ‘parası var mı?’ Dördüncüsü ‘yazlığı var mı?’ Beşincisi ‘bilmem gardırobun da şu kadar şeyi var mı? Bu adam okumuş mu, cahil mi, okumamış mı, kaç üniversite bitirmiş?’ Bunun cevaplarının toplumda maalesef değeri karşılığı yok, bu durum bizim insanlara ve hayata bakış açımızın fazlasıyla değiştiğinin göstergesidir. Hâlbuki biz 40 yıl önce 30 yıl önce okumuş, âlim saydığımız medresede biraz eğitim alan insanın çok itibar gördüğü ve itibarlı olduğu bir toplumduk. Bizim bu günkü sefilliğimiz hayata bakış tarzımız ve yapımızda ki aşınmanın ürünü yaşadığımız çarpıklıklar.
Biz okumayı önemli hale getirmezsek, ilimi önemli hale getirmezsek, gazeteyi-kitabı satamayız. Gazeteyi-kitabı satamazsan telifde ödeyemezsin.
HOLDİNGLER KÜLTÜRÜ DESTEKLEMELİ
Şimdi birkaç böyle konu başlığı ile geçiyorum. Çok sayıda belediyemiz var. Büyükşehir belediyelerinin kültürel, sosyal, sportif etkinliklere ayıracağı bütçeler söz konusu oluyor ama diğer belediyelerde olmuyor. Birincisi, hükumet bir düzenleme ile belediyelerin bütçelerinde sosyal, kültürel, sportif faaliyetler için pay ayrılmasını bütçede belli bir yüzdeye koymalı kültürel ve sosyal faaliyet zorunlu olmalı. Bu iş İdarecinin gönlüne bırakılmamalıdır. İkincisi ise belli ciroda iş yapan holdingler yıllık diyelim ki 200 trilyonluk ticaret hacmi var, bu holdinglere mutlak surette sosyal, sportif harcama zorunluluğu getirilmeli ve yaptığı harcama kendisinin vergisinden düşülecek bir teşvikle yapılmalı. Yani bir yandan devlet desteği olmalı diğer yandan da özel sektör insanları okumaya özendirmeli.
OTELLERDE KÜTÜPHANE OLMALI
Diğer bir husus, belli kapasite ve yıldız seviyesi yakalamış otellerde çok küçük sayılacak çapta kütüphane oluşturma zorunluluğu getirilmeli. Birisi üç günlüğüne beş günlüğüne Urfa’ya gezmeye gelmişse iki saat dinlenme vakti varsa buranın kütüphanesine gideyim yerel bir şey, çevirisi yapılmış bir kitap varsa okuyum dendiğinde otelde okuma odasında bunlara ulaşılabilsin.
Otel sadece eğlenmek, hoplamak, zıplamak için değil okumak içinde imkânları olan yer haline dönüştürülsün. Bu standardı belli oteller için zorunlu hale getirilmeli, bu projeyi geleceğe yönelik mutlak surette yapmamız lâzım
YEREL ÖNEMSENMELİ
Diğer bir husus yerel için önemli görüyorum çünkü yerel futbolda alt yapı gibidir. Yerelin altyapısı kaliteli başlarsa çıraklık orada başlar. Yukarı doğru iyi yetişmiş öğrenciler sizi uluslararası alana alır götürür. Yerel deyip küçük görmeyelim bu bizim altyapımızdır. Önemseyelim bunu. Ben kendim de İslamabad’ı geziyordum, rehber bana dedi ki, asfaltın bu tarafı Revalpindi Bu tarafı da yeni Pakistan İslamabad, hangisini gezmek istersin diye sordu, ben hemen yereli eskiyi yani Revalpindiyi seçtim. Urfa ya gelen adam da burada bina gökdelen görmek istemez. Buranın tarihi dokusunu, kokusunu, geçmişini, müziğini, folklorunu görmek ister. Bu açıdan yerel deyip geçmeyin.
GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ ÖNLENMELİ
Bir diğer husus çok büyük olmayan şehirlerin çoğun da halen belediyelerin hoparlörle anons sistemi var. Her sokakta her caddede bir hoparlör var. 50 yıllık 60 yıllık eskiden tellallar vardı sokaklarda gezer duyuruları halka bağırarak yaparlardı. Ben Adıyaman’da yaşıyorum her gün on tane ölüm anonsu dinliyorum buna bu gun için artık gerek yok. Artık dünya dijital oldu yerelde de 6-7 tane radyo yayın yapıyor, 1-2 tane televizyon yayınları da var. Belediyeler hoparlör sistemine, duyuru sistemine harcadıkları parayı toplayıp çıkarsınlar, bu bütçeyi yerelde yayın yapan özel radyo ve televizyonlara ödeyerek bu görevi yerel yayıncılara devretmeli. Bu durum hem belediyeyi iş yükünden kurtarır hem gurultu kirliliği ortadan kalkar hem de yerel yayıncılarda böylelikle desteklenmiş olur. Yani yerel yayıncıların bir nevi emeğinin karşılığı bir telif olarak dönmüş olur, desteklenmiş olur. Not: TYB Şanlıurfa çalıştayında yaptığım konuşmamdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.