Ahmet Doğan İLBEY
Maraş türküsü bilmeyen Maraşlıya âşina değiliz
Başka mûsiki yokken daha, bu ülke bir baştan bir başa türkü söylenen bir vatandı. Maraşlılar, uzak cedleri gibi mayası türkülerle yoğrulmuş. Dolayısıyla Maraş türkü söylenen bir memlekettir. Maraş’ın kendine has türküleri var. Maraşlı ecdadımız anonim türküleri de kendince söylemiş ve bazı türküleri de uyarlamıştır. Bu nâçiz yazının gayesi Maraş türkülerinin bir kısmını paylaşarak unutulmamasını ve yeniden gönüllere nakşedilmesini sağlamaktır. Bu satırlarda yâd ettiğim türkülerin bâzan ilk dörtlüğünü, bâzan bütününü aktardık. Ehl-i türkü olanlar yâdettiğim Maraş türkülerinin tamamını kaynaklardan okuyabilirler.
MARAŞ’A MAL’OLMUŞ BİR TÜRKÜ: ÂŞIK GARİP
Yöremizde söylenen ve Maraş türküsü olarak bilinen türkülerin bir kısmının doğuşu itibariyle saf Maraş türküsü olduğu söylenemez. Bazıları G.Antep ve Kilis yöresine ait türkülerin ilâve sözlerle üslûbu değiştirilerek uyarlanmıştır. Misâl olarak “Âşık Garip” türküsünün farklı sözlerle uyarlandığı anlaşılıyor. Bu türkünün Maraş ağzındaki ilk sözleri şöyle:
“Gitme garip gitme aman yollar çamurdur / Arab’ın yüreği de taştır demirdir oy / Yedi yıl dediğin hayli ömürdür / Gözün seveyim garip aman / Kal bizim ellerde köylerde oy oy / Arap vurur da Türkmen alır parayı / Aramazlar da garip aman gurbet elde yiteni / Kal bizim ellerde köylerde oy.”
Bu türküdeki “Arap vurur da Türkmen alır parayı” sözlerinin yöreye göre, Cumhuriyet sonrasında değiştirildiği tahmin ediliyor. Bu türküyü gönül dilimizle meşk edelim: “Gitme garip gitme yollar çamurlu / Gitme garip gitme yollar harâmî / Gurbet elde vurur ağlatırlar seni / Sen gidersen garip amman kimler sarar yaranı / Gadan alayım garip kal bizim bizim ellerde...”
Anonimleşen meşhur Allı Turnam türküsünün Maraşlıca söylenmiş bir uyarlaması bile gönlümüzü asırlar öncesinin duygu ve sayhalarıyla buluşturabiliyor: “Deli gönül bizim ele gidersen / Selâm söyle eller bana küsmesin / Yol ırak viran bağa varırsan / Gülü solmuş dallar bana küsmesin / Aman aman aman yâreliyem aman.”
“YÖRÜ BRE AHIRDAĞI / NE DUMANLI BAŞIN VARMIŞ”
Asırlardır eteklerinde ve ayak uçlarında meskun olduğumuz, Maraşlılara siper olan, koruyup kollayan, şehr-i Maraş’ı serin tutup, bağrından kokular yayan Ahır Dağı’na türkü söyledik mi hiç? O Ahırdağı ki Maraş’ın başı ve gövdesi, sâyebânı, yani gölgeliğidir. Onsuz Maraş olmaz. Maraş’ı yâd edip de bu dağın hakkını teslim etmeyen şiir ve türkülerin Maraş’a aidiyeti zayıf kalır. “Yörü bre Ahır Dağı / Ne dumanlı başın varmış / Ağustosta sıtma tutar / Bitmez boran kışın varmış.”
TÜRKÜ GÜCÜNDE BİR ŞİİR: “MARAŞ TÜRKÜSÜ”
Söyleyiş ve fikir bakımından kuvvetli bir ifadeye sahip “Maraş Türküsü” adıyla bilinen şiiri şair ve edebiyat tarihi araştırmacısı Orhan Şaik Gökyay (1902-1994) yazmış. Bu şiir tez elden bestelenip türkü olarak Maraşlının kalp kulağından gönlüne bir cemre olarak düşürülmesi gerek: “Uy Maraş, sılaya nice varayım? / Açılmaz kapılar çalup durayım / Anamı bulamadım kimden sorayım / Uy Maraş Maraş da bu nasıl Maraş / Kara gözlerinde yaş, bağrında ataş / Maraş’ın gölleri, ördektir, kazdır / Yaylaları kıştır, ovası yazdır / Çemende laledir, içinde közdür / Yücel göklerim yücel, eğil / Benim bildiğim Maraş bu Maraş değil / Maraş’ı dolaştım bur uçtan uca / Kimseler sormadı: Ahvalin nice? / Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece / Toprağı mezardır suları seldir / Dostları düşmandır, aşnası eldir / Maraş’ın üstünden aştı turnalar / Gönlüme bir ataş düştü turnalar / Ben mi şaştım, yol mu şaştı turnalar / Bu kara göklerde aylar dolanmaz / Bu yolun ucunda Maraş bulunmaz / Maraş’ı görünce yandım yakıldım / Kan yaş oldum; yüzden gözden döküldüm / Od’a düşen bir saç gibi büküldüm / Benim bildiğim Maraş bu Maraş mıdır? Maraş mıdır, ataş mıdır, taş mıdır?”
“TELLİ SENEM TÜRKÜSÜ”
“Telli Senem Türküsü”nün birçok güftesi var, fakat hikâyesi aynıdır Şimdi farklı uyarlamaları olan “Telli Senem” türküsünün Maraşça’sına kulak verelim.. Elbistan’ın Şerefli Köyü’nde Koca Tanır nâmıyla tanınan bir er kişi, Senem adlı bir genç kıza âşık olur. Senem de Koca Tanır’a sevdalıdır. Fakat rakipleri ona garazen Senem’i Reyhanlı’da bir kocaya verirler. Sevdiğinin yöreden göçüp gitmesinden dolayı kara sevdaya düşen Koca Tanır yüz yaşına yaklaşmasına rağmen bu sevdasının yarasını acısı hiç eksilmeden taşır. Aradan yıllar geçer. Senem’in kaldığı beldeye bir Ermeni çerçi gelir. Senem, ona “Maraş’ın Elbistan tarafına da gidiyor musun” der. Çerçinin “evet” demesi üzerine, “orada Koca Tanır nâmıyla bilinen bir adam var bilir misin?” der. Çerçi “evet bilirim, iki gözü kör olmuş bir ihtiyardır şimdi o.” Senem, “Gidersen ona benden selâm söyle, ahretlik hakkını helâl etsin.” Çerçi, “bunca zaman sonra nereden hatırlasın seni” deyince, Senem,“senin gençliğinde buradan Senem adlı bir kız Reyhanlı’ya kocaya gitmiş” dersen hatırlar.
Ermeni çerçinin, bir gün yolu Elbistan’a düşer. Bir ağacın altında otururken bulur Koca Tanır’ı ve çöker yanına. “Senin gençliğinde buradan Senem adlı bir kız Reyhanlı’ya koca gitmiş. Onun sana selâmı var, ahretlik hakkını helâl etsin” diyor. Koca Tanır ağır yaşına rağmen söylenenleri anlamış olacak ki ağlamaya başlar ve bir türkü tutturur. Gönlünde sevda yarasıyla bir asırlık yaşa gelen Koca Tanır’ın o anda yaktığı türküyü yüreğinizin bütün vecdiyle dinlemeye ne dersiniz?
“Bir haber geldi Telli Senem’den / Deli gönlüm şâd olmaya başladı / Akmaz iken kör pınarın ayağı / Suyu geldi çağlamaya başladı / Hele bakın şu feleğin işine / Ağu kattı benim pişmiş aşıma / Senem değmiş seksen doksan yaşına / Benim ki yüz olmaya başladı / Senem’in giydiği gene mi sarı / Ölmeden önce yüzünü göreydim bari / Yıkık değirmen erkeği peri / Suyu gelince çağlamaya başladı.”
Yüreği millet kültüründen beslenen her insanın “ah vefasız dünya!” diye inlemesi gerek türkülerin hikâyelerine. Bu türkü eski zaman insanlarının aşkında bile hüzünle birlikte sabır ve asâlet olduğunu öğretiyor.
“MARAŞ SENİN YAZIN VAR / ÇEKİLMEZ POYRAZIN VAR”
Şimdi sıkı durun; yaşayan en canlı bir Maraş türküsünü takdim ediyorum. Veyl bilmeyenlere! “Maraş senin yazın var / Çekilmez poyrazın var / Seni sevenlere karşı bir kız gibi nazın var / Nazlanmakta haklısın / Gönüllerde saklısın / Türkiye’de bir tane madalya bayraklısın.”
Bu satırların sahibi bu türküyü bundan elli yedi yıl evvel ilkokul yaşlarında bağıra bağıra söylerdi de konu komşu bir yaz boyu dinlemekten ikrah gelirdi.
“SÜLEYMAN PAŞA’NIN TÜRKÜSÜ”
19. Asrın başlarında Malatya’da seferde iken ölen, Maraşlıların, çok iyiliğini gördüğü merhametli ve cömert Bayezitzâde Süleyman Paşa için onun dilinden yaktıkları türküyü yâdetmeden geçmek olmaz: “Mektup benden selâm eyle vatana / Ah çekip ağlasın illerim benim / Yazgı böyle imiş takdir Hûda’nın / İncitmen civelek beylerim benim / Müşkül oldu bu seferden gelmemiz / On iki mansıptan miri almamız / Gurbet Malatya’da kaldı türbemiz / Çoğ idi vatanda ağlarım benim / İbrahim Paşa’ya karşı durduğum / Şol Sultan Mahmud’a arka verdiğim / Anadolu çok sefasını sürdüğüm / Yaylalı sahralı dağlarım benim.”
“ANŞA GELİN TÜRKÜSÜ”
“Anşa Gelin” türküsü Anadolu’nun Toroslar ve güney bölgesine has bir türkü veya ağıtın adıdır. Yöreye göre ifade ve tasvirlerde küçük değişiklikler yapılarak günümüze kadar gelen ve Maraş hançeresinde hüznü yaşatan bir türküdür. Andırın’da ırmaktan su alırken ayağı kayarak akıp giden Anşa (Ayşe’nin farklı telâffuzudur) adlı bir gelinin ardından yakılan türkünün bestesi aynı fakat sözleri yöre ve olaya göre kısmî farklılıklar arz eder. Yürekleri dağlayıcı bu türküyü kendi başınıza söyleyebilir misiniz?
“Koyun gelir kuzu ilen / Ayağının tozu ilen / Gelin Anşa’m sele gitmiş / Yanı çifte kuzu ilen / Aman Anşa’m, yaman Anşa’m / Dağlar başı duman Anşa’m / Koyun gelir yata yata / Çamurlara bata bata / Gelin Anşa’m sele gitmiş Ilgınlardan tuta tuta.”
“AĞ GELİN TÜRKÜSÜ”
Köy, kasaba ve şehir merkezinde yaşayan her Maraşlı’nın gönlünü vecdle saran “Ağ Gelin Türküsü”nü unutanların Maraşlılığı zayıflamıştır. Bu türkü halaylarda kendinden geçerek söylenir. Halayın ritmik kısmı devam ederken, halaycı başı halayı durdurur ve elini kulağına atar; kendini seyredenlere biraz efkârlı, biraz kahırlıca bakarak, “Ağ Gelin Türküsü”nü söylemeye başlar. Halayın ritmik hareketlerindeki kıvrak ve şen halaycıdan hiçbir eser kalmamıştır. Birden hüzün ve ağır bir efkâr sarmıştır sîmasını. Otuz-kırk yıl öncesine kadar köylerde çok söylenen bu türküyü söyleyen ve dinleyen her Maraşlının gönlü halis bir efkârla dolardı: “Ağ gelinde indimi ola yayladan / Kaşın değil gözün beni ağlatan / Ağ gelin sürmelim sen bilin oy / Bir dileğim var yüce Mevlâdan / Alırım ahdımı da koymam sende / Ağ gelin sürmelim / Sen bilin oy / Bir taş attım karlı dağın ardına / Vardı değdi ağ gelinin yurduna / Anca sen derman olun yüreğimin derdine / Ağ gelin sürmelim sen bilin oy.”
Adı konmamış, Maraş’ı tasvir eden şu bir dörtlük türkünün sözlerinin hangi dönemi anlattığını her Maraşlı kendisi anlamaya çalışsın: “Saçılırdan Saçaklıya konardık / Bayazıtlıydı ilimizin tutağı/ Ahır dağı da yaylamızın eteği / Ceyhan Köprüsünde bağlı yolumuz.”
MARAŞ UYARLAMALI “AFŞAR İSKÂNI TÜRKÜSÜ”
Tarih: 1865. Anadolu’nun güneyindeki aşiretler ve konar-göçerler huzursuzdur. Devlet-i Âliyye, aşiretleri iskâna tâbi tutmaya kararlıdır. Ahmed Cevdet Paşa’nın (1822-1895) rehberliğinde Fırka-ı İslahiye adı verilen uygulamanın neticesinde Maraş çevresindeki Afşar göçerlerini de bir dert, bir tasa almıştır. Avşar iskânı türkülerinin Maraş uyarlamasından birkaç mısra dinlediğimizde yüreğimiz onların duygularıyla hemhal olacaktır: “Ilgın ılgın bir yel esti uğrumdan / Duydum hali perişandı Afşarın / Gayrı tasa kalkmaz oldu serimden / Yönü gurbet ele döndü Afşarın / Padişahtan ferman geldi nedeyim / Yolumuza iskân düşdü gideyim / Yeşil yaylaları kime tergeyim / Kapandı yaylası yolu Afşarın.”
Nasıl da hayıflanmış, üzülmüşler öyle. Yaylaları terk etmek, yani düze inmek, cehenneme inmek gibidir göçerler için.
“YİNE BAHAR GELDİ ARTTI DERDİM”
Şimdi de ömrüne doymayan, gün görmeyen ve muradına eremeyen Maraşlı bir köylü gencinin dertli türküsüne kulak veriniz: “Yine bahar geldi arttı derdim / Yaram benim / Lokman Hekim kendi gelse / Bulur m’ola çarem benim / Kimselere yoktur sözüm / Beğim yoktur yiyem üzüm / Mahsara görmedi gözüm / Ol pekmezsiz kalan benim / Çift sürüp ekin biçmedim / Yazın yaylaya göçmedim / Kula sofralar açmadım / Melül melül kalan benim.”
Sosyal ilimciler bu türküleri sosyal-psikolojik açıdan incelemeyi düşündüler mi hiç? Bu türkülerde dile gelen izzet ve sevda sahibi insanların neleri arzulayıp, neleri murat ettiğini, o devirde mahsara görememenin, üzüm yiyememenin, yaylaya göçememenin, kula sofralar açamamanın, valiye arzuhal vermenin, hükümet kapısı kırmanın, sosyal açıdan ve asâletli insan olmak bakımından nasıl bir karşılığı vardır?
“ŞU MARAŞ’IN BAĞLARI”
Maraş güzellemeleri olan türkülerimizi yeni neslin bilmeyişi modern kültüre teslim olduklarının işaretidir. Şu türküyü her Maraşlı’nın bilmesi gerek: “Şu Maraş’ın bağları / Bağları bahçaları / Binbir çiçek kokuyor / Pınarbaşı bağları Maraş’ın yaylaları / Zümrütten ovaları / Anaları kız beslemiş yeşilden vaylaları / Maraş Maraş can Maraş / Canlara canan Maraş / Suları Kevser Maraş / Toprağı mercan Maraş.”
“ÖTME BÜLBÜL”
Bugün ihtiyarlığa ermiş rind ve efkârlı Maraşlılarca “Ötme Bülbül” adlı Maraş türküsünün söylendiğini hatırlarım: “Ne ötersin dertli dertli / Dayanamam zâre bülbül / İdem gamlıyam hem figatlı / Yok mu bene nâre bülbül / Ötme bülbül ötme bülbül / Derdi derde katma bülbül.”
“GARBİ YELİ”
“Garbi Yeli” türküsünü bilmeyen kişi asâleten, meşreben ve kökten Maraşlı olamaz: “Garbi yeli garbi yeli / Ne esersin deli deli / Bahçemde açılan gülü / Sen soldurdun garbi yeli /Garbi yeli yeğin eser / Deli poyraz ona küser / Ser barıştır garbi yeli.”
“KARA TREN GELMEZ M’OLA”
Maraş’ın kadın düğünlerinde çokça söylenen bir türkü daha var: “Kara tren gelmez mi m’ola / Düdüğünü çalmaz m’ola / Gurbet ele yâr yolladım / Mektubumu almaz m’ola / Allı gelen al olaydın / Selvilere dal olaydın / Gelen geçen yolculardan / Nazlı yar beni soraydın.”
“KARA ÇADIR DÜZDEDİR AMMAN AMMAN”
Elli yıl öncesine kadar düğünlerde Maraşlı gençlerin söylediği şu türküye kulak verip o delişmen Maraşlıların sevda yüklü duygularını dinleyelim: “Kara çadır düzdedir ammanamman Emine’m / Top zülüfler yüzdedir yavru da güzel Emine’m / On iki gelin sevdim ammanamman Emine’m / Gene gönlüm kızdadır yavrum da güzel Emine’m / İndim dereye durdum ammanamman / Bir çift güvercin vurdum ammanamman / Bir güzelin uğruna ammanamman / On beş altın bozdurdum ammanamman.”
“BAŞKONUŞ TÜRKÜSÜ”
Maraşlı olup da Başkonuş Yaylası’nı bilmeyen olmaz. “Çıksam baksam görünür mü / Başkonuş’un dağı şimdi / Yaylalarda dem sürmenin geldi vakti çağı şimdi / Bizim yaylanın kuşuna / Can dayanmaz ötüşüne / Yüce dağların başına / Kuraydın otağı şimdi / Geldi yaylaların çağı / Seyrana çıkarlar çoğu / Maraş’ın bahçesi bağı / Huhların oymağı şimdi / Başkonuş’unpınarbaşı / Meşhurdun yaprağı taşı.”
“SARIKAYA TÜRKÜSÜ”
Maraş türkülerinde “aman aman” yahut “ammanamman” nidası bol olur. Maraş’ın köylerinde söylenen bir sevda türküsü var elimizde: “Sarıkaya Sarıkaya / Yârim benzer doğan aya / Yâr yâr aman öldüm aman / Öldüm aman çok sevdim aman / Şu Maraş’tan bir yâr sevdim / Saramadım doya doya / Yâr yâr aman öldüm aman...”
“CEREN TÜRKÜSÜ”
Yaşı yarım asrı geçip de, halaylarda söylenen meşhur “Ceren Türküsü”nü bilmeyen kendisini Maraşlı saymasın: “Ceren çıkmış eşikliğin başına yâr yâr / Aman güneş değmiş kaşının üstüne / Yeni de doğmuş onüçondört yaşına yâr yâr / Seherde karşıma çıktı bu ceren / Aman aklımı başımdan aldı bu ceren / Ceren senin gözün sürmeli yâr yâr.”
“ZEYNO”
Maraşlı “Zeyno” türküsü bir uyarlamadır. Zamâne insanı dinlemek istemese de nağmeleri türkü sevenlerin dilinde düşmez: “Zeyno bana kar getir / Aman mendiline sar getir / Mendilin de yok ise / Aman canı cana sar getir / Zeyno ZeynoZeyno / Aman elleri kınalı Zeyno / Aman gözleri sürmeli Zeyno / Zeyno Maraşlı Zeyno / Aman yüzüğü kaşlı Zeyno / Aman gözleri yaşlı Zeyno / Zeyno Maraş’ta durur / Aman bağrına taşlar vurur / Yâri gurbete gitmiş / Aman her gün ağlayıp durur.”
“BİLÂLIMSIN BİLÂLIM”
Farzedin ki geçmiş bir zaman diliminde şehr-i Maraş’ın merkezinde bir düğün evindesiniz. Kulağınıza hangi türküler çalınır dersiniz? Maraş düğünlerinde, özellikle kadın düğünlerinde çok çalınıp söylenen şu türküyü bilmeyen Maraşlı var mıdır aranızda? “BilâlımsınBilâlım / Oğlan sana yandım / İp atalım tutalım / Bir yastık da yatalım Bilâlım / Masa üstünde pekmez oğlan sana yandım / Bu pekmez bana yetmez Bilâlım / Şu Maraş’ın kızları oğlan sana yandım / Bandosuz gelin gitmez Bilâlım.”
Bu türküye göre, bando taşra şehirlerde Meşrutiyet Dönemi’nden önce çalınmaya başlamış. Bandonun şehirli düğünlerinde sosyal bir statü göstergesi olduğunu yine bir türküden öğrenmiş oluyoruz.
“Geldi gelin kınası”
Maraş’ın gelenekli ev düğünlerinde genç kadınlar şu türküyü de çokça söylerler: “ Geldi gelin kınası / Ağlasın kız anası / Oğlan bizim kız bizim / Çatlasın kaynanası / Geliyor düğün alayı / Kaynanalar çeksin halayı.”
“AY DOĞAR AŞAR GİDER”
Maraş düğünlerinde genç kızların en çok söylediği bu türkümüz hâlen dillerden düşmez: “Ay doğar aşar gider / Kızlar Maraş’a gider / Bir elim yar koynunda / Bir elim boşa gider / Hora da gelin ne diyon...”
“GÜZEL NE GÜZEL OLMUŞŞUN”
Yakın yıllara kadar gelenekli Maraş ev düğünlerinde az çok duyulan bir Maraş türküsü daha var: “Güzel ne güzel olmuşsun / Görülmeyi görülmeyi / Siyah zülfün halkalanmış / Örülmeyi örülmeyi.”
Hâsıl-ı kelâm; ülkemiz modern kültür erozyonu yaşıyor olsa da, Maraşlıların türkülerine sahip çıkmalarını dilerim yürekten. ([email protected])
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.