Mustafa ALYAZ
Nasıl Bir Şehir İstiyoruz?
Her gün caddelerini ve sokaklarını adımladığımız, gezdiğimiz, halkıyla muhabbet ettiğimiz bir şehir için ne kadar özgün ve nitelikli projeler düşünüyoruz?
Çok nadir bir şehir; şehrin coğrafi yerleşkesi, doğal kaynakları ve tarihi, İstiklal Madalyasında saklı olan medeniyet ve kültür, yaşadığımız şehri düşünmek için fazlasıyla gerçekliğe sahip memleketimiz. Bu şehri, tarihi ve kültürü hakkında daha fazla bilgiye sahip olan insanlar benden daha iyi ifa ederler. Ancak bu mevzunun ilk sayfasını açmakla iktifa edebilirim. İsteğim, şehir için neler yapılabilir sorusuna cevap bulmak. Bunun içinde ilk sayfadan sonrasını sizin yorumlarınıza ve düşüncelerinize bırakıyorum arda kalan safhaları.
Kültür ve Medeniyet şehri dediğimiz andan itibaren sorumluluk tarihini ve geleneklerini çok iyi bilen insanların omuzlaması gereken ilk görev bu şehrin haklı kazanımlarını ortaya koymak olmalı. Tarihini yüzeysel olarak bilmekten öte bir bilgi dağarcığına sahip değiliz. Her yıl Oniki şubat olarak kutladığımız şehrimizin kurtuluşu hakkında neler biliyoruz. Kurtuluş savaşında ön sıralarda isimleri bulunan şahsiyetleri ne kadar iyi tanıyoruz ve bu şahısların bu şehir için ne önem arz ettiğiniz ne kadar bilincindeyiz? Bu sorular cevap bulmak için tarihimizi okumak ve yaşamımıza katmak bu topraklarda yaşayan insanların borcudur. Varını yoğunu ortaya koyan, ‘’Bu şehir bize mezar olmadan düşmana Gülizar olmaz’’ diyen atalarımızın hakkını nasıl ödeyebiliriz?
Nasıl bir şehir istiyoruz sorusunu öncelikle kendime sorduğumda, ilk yapmam gerekenin tarihini iyi anlamak ve istiklal madalyasının bu şehre verilmesine hak kazandıran atalarımız iyi bilmekten geçtiğinin sonucuna varıyorum. Sütçü İmam’ın namus değerine ne kadar düşkün olduğunun, Rıdvan Hoca’nın İslam davasına ne kadar sadık olduğunun ve bu savaş da isimlerini beynime nakşettiğim nice isimlerin hayat biyografisinin ne kadar önemli olduğunu bu şehir için bir kez daha anlıyorum.
Tarihine sahip çıkmazsan, ne oniki şubat ruhunun bilincinde olursun nede oniki şubatın bir hikaye olmadığının farkına varırsın. Bir Destanı nasıl olurda evlatlarımıza anlatmaktan yoksun hale gelebilmişiz anlamış değilim. Halkı ötekileştiren bir kutlama törenleri silsilesine de asla iyi düşüncelerle bakamıyorum. Başta yapmamız gereken bu şehrin her bit köşesine tarih durakları yapmak olmalıdır. Tarihimizi anlatmak için ünlü isimleri değil de, bu tarihe gerçekten gönül veren tarihçileri konferans salonlarında konuşmacı olarak seçmek zorundayız. Her okul da Kahramanmaraş Kurtuluş tarihi ayrı bir ders olarak işlenmeli ve bunun içinde kitaplar oluşturmalıyız. Bu dersler yeni nesil için bir dönüm noktası ve bu şehir için bilinçli bürokratlar yetiştirmek olarak geri dönecektir.
Tarihimiz bilmeden, nasıl bir şehir istiyoruz düşüncesine nasıl sahip olabiliriz ki…
‘’Biz nasıl bir şehir istiyoruz’’ sorusunu çevremde ki birçok insana sorma fırsatım oldu. Daha doğrusu sormaktan ziyade sohbet konusu olarak tartışma fırsatımız oldu. ‘’Bu şehirden adam olmaz, gelen yer giden yer’’ diyenlerle de sert bir tartışmaya hâsıl olduğumu da belirtmek isterim. Bir şehir de her şey göz önünde iken herkes görmezden geliyorsa ve buna da basın dünyası ses çıkarmıyorsa… Evet, o şehir için yapılacak bir iş yoktur ve yapılan işlerde göstermelik olarak yapılır. Göz boyama sanatını bizim şehir yöneticilerimiz çok iyi biliyor. Söz verilenlerin yüzde doksanı tutulmaz, yüzde onluk kısmı da dediğimiz göz boyama işlerle halka sus payı verilir.
Narlı havalimanı diye diye yöneticilerimiz dilinde tüy biterken; aslında orta da sadece laf ebeliği yapıldığını Ulaştırma Bakanı şehrimize geldiğinde anlamış olduk. Sonrasında ise Sanayi ve Ticaret Odası biz Narlı Havalanın a talibiz diyerek bir beyan da bulundu. Bulundu ki halkın sus payı verilmiş olsun. ‘’Bakanımız var, Bakanımızdan hızlı treni de isteyelim, havaalanını da isteyelim’’ diyerek de akıllar da soru işareti bıraktılar sadece. Bu şehrin tarihinden bahsediyorum ya işte bu yüzden bahsetmek ihtiyacı duydum. Biz, bize miras bırakılan değerleri kaybediyoruz. Bu bilinçte olmadığımız içinde ne söylense amenna diyerek sineye çekiyoruz.
Sütçü İmam Üniversitesi Rektörü bir açıklama yaparak, ‘’Teknik Üniversite ye Hayır’’ dedi. Peki, dedi ve kim buna karşı çıktı? Hiç kimse, çünkü herkes sus payı tarihin bilinçsizliğini yaşıyor. Rektör bey bence çok haklı, çünkü bu şehir Teknik Üniversiteyi hak edecek kadar iş adamına sahip değil. Eğer, gerçekten dirayetli iş adamlarımız olmuş olsaydı, bu şehir şuan ki halinden kat ve kat daha gelişmiş bir şehir olurdu. Gaziantep’in yollarından ve yaptığı başarılı projelerden bahseden biz olmazdık. Tam tersine belki de onlar Kahramanmaraş’a gıpta ile bakarlardı.
‘’Biz nasıl şehir istiyoruz? Anlatabiliryormuyum?’’ diyen birine dedim ki: ‘’Sizin istediğiniz şehri ben söylersem ve siz dinlerseniz mükemmel bir şey olmaz. O fikri ve projeleri benden ve herkesten daha iyi söyleyebilirsiniz. Ben ve benim gibilerde (bir vesile ile basınla işli dışlı olanlar) dinler ve mehma-emken anlamaya çalışır. Biz anlamasak dahi birileri mutlaka anlar ve sizde bu şehir için proje üreten bir toplumun başı olursunuz. Benim ancak yazımlarım kadar insanlar nazarında değerim vardır.’’
Bir milletin içinde tarihi ruhu taşıyan bir yan varsa, şehir için bir artı değer olmaya çalışıyorsa, bu insanların sayısı günden güne artıyorsa işte o zaman şehir hak ettiği değerleri kazanıma başlar ve bunu takip ederek hak ettiği yatırımları alır.
Şimdi nasıl bir şehir de yaşamak istiyorsanız ona göre düşüncelerinizi ve projelerinizi şekillendiriniz. Büyükşehir Belediyemiz her türlü fikir ve düşüncelere açık olarak sizleri beklemektedir. Bu şehrin, STK ları, İş adamları bu şehir için bir şey yapmaktan çok uzaktadır. Nasıl ki Kurtuluş savaşında halk üzerine düşeni yapmış ve bu şehri kurtarmış ise şimdi de görev yine halkındır. Sizi yönetenleri siz yönlendirmediğiniz sürece hiç kimse size vekillik yapmaz. Vekil olarak seçtiklerinizden vaatlerini hatırlatarak işe başlayabilirsiniz.
Muhabbetle Kalın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.