Sağlıkta Başa Dönme Riski

Sağlıkta nereden nereye geldiğimizi bilmek için “nereden” kısmını çok iyi bilmek gerekiyor. 2002 öncesinde sağlık, parası olanın dahi alamayacağı bir hizmetti. Sağlıkta temel olarak iki kurum vardı, SSK hastaneleri ve Devlet Hastaneleri. Bu iki temel kuruma ek olarak üniversite hastanesi ve çok az sayıda özel hastane vardı.

İşleyişi de iyi bilmek gerekiyor.

SSK’lı bir hasta, sadece SSK hastanesinden hizmet alabilirdi. İlacını da yine hastane içerisinde bulunan eczaneden almak zorundaydı. Doktor gerek görürse bir başka ilin SSK hastanesine veya devlet hastanesine ‘sevk’ yapabilirdi. İlaç da ‘muadili’ olmadığı takdirde dışarıdaki eczaneden almak için başhekimin onayı gerekirdi.

Bir SSK’lının bir başka hastanede muayene olması, yani sevk edilmesi için doktor ve başhekim rızası gerekirdi. Ancak burnundan kıl aldırmayan doktorlar ve başhekimler “biz doktor değil miyiz” diye kendisinden başkasını “daha iyi” bulmadıkları için sevk etmeyi de istemezlerdi. Bunun için araya belediye başkanı, vali, milletvekili, bakan, belki başbakan koyan bile vardı.

Hastaneler o kadar yoğundu ki, her şey için bir kuyruk vardı.

O zamanlar randevu olmadığı için her şey kuyrukla, fişle, etiketle, defterle, kayıtla çözülürdü. Her şey elleydi, her şey iltimasa çok açık bir haldeydi.

Sıra alma kuyruğu vardı mesela. Sonra doktor bekleme kuyruğu, sonra (varsa) tahlil için sıra alma kuyruğu, tahlil kuyruğu, tahlil gösterme kuyruğu. Hastanenin içerisinde her alanda farklı farklı kuyruklar olurdu. Kuyruğun başında “fiş veren” bir memur olurdu, kuyruk yönetmeni de denilebilirdi.

O dönemde ‘muayene’ ve ‘tedavi’ olmak, sadece içini rahatlatmak olarak özetlenebilirdi. “Hasta oldum, doktora gittim, bir poşet ilaç verdi” Allah’tan daha ne isteyebilirdik ki…

 ***

Sonra sağlıkta dönüşüm başladı.

Hayal dahi edilemeyen bir dönüşümdü bu.

Bir anda SSK hastaneleri, devlet hastanelerinin önüne geçti. Rekabet sağlıktaki her alanda vardı. İlacı istediğin eczaneden alıyordun, dilediğin hastanede muayene olma şansın vardı. Artık evimizin hemen yanı başında  “Aile Hekimimiz” bile vardı, ailemizden biri gibiydi.

Bir anda mantar gibi tıp merkezleri bitmeye başladı. Sonra iyi-kötü özel hastaneler. Tıp merkezi veya hastaneyi “devleti söğüşleme” olarak algılayanlar çok ayakta kalmadı. Daha kaliteli hizmet veren, alanında uzamanlar görev aldığı çok güzel hastaneler açıldı ve bir anda dünyada sağlıkta gelinebilecek en güzel yere doğru emin adımlarla ilerlemeye başladık.

Sonra daha kocaman hastaneler açıldı; Şehir hastaneler, dal hastaneleri, tedavi merkezleri, araştırma birimleriyle sağlıkta dönüşüm turunu hızla tamamlıyordu.

Ve daha da dikkat çekeni, teknolojiyi sağlıkta kullanmayı bilenler, muayenenin seslisini, görüntülüsünü yaptığı gibi, artık ameliyatlar bile uzaktan yapılabiliyordu.

***

Pandemi araya girdiğinde, ne kadar önemli bir yerde olduğumuz çok daha iyi anlaşıldı. Dünyada sağlıkta kriz çıkarken, bizde işler “yoğun” da olsa devam ediyordu.

Ancak tek bir şeyi önlemede bir türlü başarılı olamadık; Sağlıkta şiddet, her iki tarafta da sürüyordu. Bazen sağlıkçı sağlıkçıya, bazen sağlıkçı hastane ve çoğunlukla da hasta ve hasta yakınları sağlıkçılara saldırıp duruyordu.

Şifa dağıtan insanlar incitiliyor, şifa almak zorunda olanlar rencide ediliyordu.

***

Pandemi sonrası bir şeyler oldu.

Hastanelerin yoğunluğu arttı. Sıra alınamaz oldu. Randevu alanlar randevusuna sadık olmadığı gibi, “iptal etme” zahmetine de katlanmadı. Bir yandan muayene için sıra alınamıyor, bir yandan alınan sıralara gidilmiyor, bir yandan kuyruklar her dalda artıyordu.

Devlet hastaneler, eski SSK hastanelerine dönüşmüş, insanın gidesi gelmiyordu. Yeni açılan devasa hastanelerde de “adamı olan” muayene ve tedavi oluyor gibi bir gerçek vardı veya böyle bir görüntü gittikçe yaygınlaşıyordu.

Özel hastanelerin çoğu sıradanlaşmaya başlamış, devlet hastanesi ayarında hizmet verir olmuştu.

Ve ilaç bulmak zorlaşıyordu. Eczaneler isyan ediyor, ecza depoları depoyu doldurmuyor veya dolduramıyordu.

Kuşkusuz bu söylediklerimi eleştirenler olacak ama zaten eleştirileceğini bile bile yazıyorum.

Çünkü sağlıkta başa dönme riski, gün geçtikçe daha çok kendisini hissettirmeye başlıyor.

Sağlıkta başa dönmek demek, bütün emekleri heba etmek demektir. Üstelik de alınan bunca yolun gerisin geri dönülmesi demektir.

Çok kritik bir yerdeyiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20