Ahmet Doğan İLBEY
Türkülerle Fikir Ve Gönül Tâlimi Yapmak
“Bir memleketin türkülerini yapanlar, o memleketin kanunlarını yapanlardan daha güçlüdür.” Cemiyetimiz iflah olmaz mûsiki yabancılaşmasının açtığı tahribatla medeniyetine bağlı gönül dilini kaybetmekte ve yabancı mûsiki salgını gönül surlarımızda gedikler açmaktadır. Bu salgının çâresinin türkülerin gücünde olduğuna inanıyorum. Ayağa düşürülemeyen “aziz türkülerimiz” yabancılaşan gönüllere birer derman kapısı ve mûsiki yabancılaşmasının en büyük sigortasıdır.
Türkülerle fikir ve gönül tâlimi yapılır mı? Nasıl askerî tâlim, ilim-irfan tâlimi yapılıyorsa, türkülerle de fikir ve gönül tâlimi yapılır. Destanları, ağıtları, koşmaları ve mübarek aşk menkıbelerini türkü formunda besteleyip insanımızı ve cemiyetimizi iç yoğunlaşmaya ve millî sevdalara sevk etmek mümkün. Tasavvufun, kalbi ve inancı güçlendirdiği gibi, türküler de hem ferdi, hem cemiyeti yabancılaşmaya karşı gönüllere ahenk katacak ve millî duygularla güçlendirecektir.
Önce bestesinden koparılıp ne olduğu belirsiz bir hâle getirilen, asâletinden ve özünden sıyrılmış taverna havasına dönüştürülen türküleri ıslah ederek, orijinaline uygun şekliyle meşk edilmesini sağlamak gerek. Sonra türkülerin nasıl dinlenileceğine dair sohbetler yapılmalı ve tebliğler sunulmalıdır. Türkü, sadece bir mûsikî değildir. Yalnızca efkâr dağıtmak vasıtası olarak görülmemeli. Mûsikîyi sadece nefs ve eğlence gibi hazlara bağlayanlar modernist zihniyettir. Türkçe’nin, dolayısıyla kültürün taşıyıcısıdır türküler. Ferdin de, cemiyetin de duygu ve yürek coşkunluğunun ritmi türkülerde yatar.
Bu ülkede gözyaşına, gözyaşının da gönül ve zihin kirliliğini temizleyeceğine ihtiyaç hissediyorsanız, “Yemen Türküsü”, “Kırmızı Gül” ve “Allı Turnam” türküleri gibi yüreğimizi kendi insanımıza bağlayan, bizi diğerinin sevgisine ve mesuliyetine çağıran türküleri dinleyiniz. Büroda, okulda, fabrikada, dükkânda, tarlada, her yerde ve ibadetler dışında her zaman diliminde türkü dinlemek insanı güçlü kılacaktır.
TÜRKÜ DİNLERKEN KONUŞMAMALI VE GÜLMEMELİSİNİZ
Türkü dinlerken konuşmamalı ve gülmemelisiniz. Bir yangın topağına dönmeli ve dokunulduğunda kibrit gibi yanmalısınız. Bir şair dostun mısraı ile kalbinizden “vurulup vurulup kıvranmaya tiryaki olmalısınız.”
İstiklâl Marşı başladığında ayağa kalktığımız gibi, âdâbına uygun bir yerde gönlümüzü saf beşer aşkından manevî âlemin varlığına kanatlandıran bir türkü çalınırken, uygunsuz bir durumdaysak toparlanmalıyız. Öyle ki İstiklâl Marşı gibi dinlemeliyiz türküleri. Çünkü “mübarek ve gönül işi türküler” yüreğimizin ve maşerî gönlümüzün ezgiye dönüştüğü istiklâl marşlarıdır.
Böyle bir mâna ile türkü dinlerken kendinizi bin yıllık medeniyet ve irfanınızın yürürlükte olduğu bir gönül ülkesinde yaşıyor hissedersiniz.
Türkü dinlerken, matematik biter, dörtten üç çıkarsa bir kalmaz. Bu ülkenin yerlisi olduğuna inanan herkes gönül birlikteliğini türkülerin efsunlu nağmelerinde aramalıdır.
TÜRKÜ DİNLERKEN YEMEK VE TATLI YEMEMELİSİNİZ
Türkü dinlerken, yüreğinizle öyle yoğunlaşmalısınız ki, milletdaşların bütün sevdasını, acısını, derd-i gamını üstünüze almalı ve bütün faturaları ödemelisiniz. Bir kuşun kırık kanadının acısı, bir çocuğun yetimliği, bir yoksulun mahrumiyeti, bu mazlum milletin topyekûn meselesi yüreğinizde toplanmalıdır. Yemek yerken türkü dinlenilmez. Türkü dinlerken yemek ve tatlı yememelisiniz. Çünkü midenin lezzet faaliyeti insanı türkünün derûnundan uzaklaştırır. Türkü dinlerken su içmemelisiniz. Su, ateşi söndürür. Çünkü türkü dinlerken ulvî bir ateş vardır yüreğinizde. Mecnûnca bir yüreğe sahip olamayanların “mevhum bir hâl” dediği bu hâlleri size fikirde ve duyguda mübarek türküler yaşatacaktır.
Modernizmin bulaşmadığı saadet asırlarındaki bahtiyar yüreğinize ve kadîm sevdalarınıza yeniden sahip olmak ve gönlünüzü Yunusça inşa etmek istiyorsanız, mûsikînin yüreklerde birleştirici vazifesinin önce türkülerde olduğuna inanmalısınız.
SOKAĞA ÇIKMADAN ÖNCE TÜRKÜ DİNLEYİNİZ
Muarızınız ve cemiyet karşısında kendinizi güçsüz, heyecansız ve kişiliksiz hissediyorsanız önce birkaç ince saz ve bir ağır türkü dinleyip öyle çıkın yola.
Ruhsuz modern tüketim çağının hükümferma olduğu bir dünyada ümidiniz mi azaldı, yüreğiniz mi daraldı, sabrınız mı tükendi? Çâresi, sizi Yaradan’a çağıran, gönlünüzün ve yüreğinizin yanında olduğunu hatırlatan birkaç türkü dinlemektir.
Hazret-i insan olmanın eksikliğini mi hissediyorsunuz kendinizde. İbadetten sonra birkaç tasavvuf muhtevalı semah ve miraciye formunda birkaç türkü dinleyiniz. Hâsılı evden sokağa ve insan içine çıkmadan evvel mutlaka türkü dinleyiniz. Göreceksiniz kendinizi güçlü ve şahsiyetli hissedeceksiniz.
Ferhat’a dağları deldiren aşkın gücü türkülerdeydi. Fetih ruhuyla göğsüne saplanan sayısız okların acısını hissetmeyen Ulubatlı Hasan’ın cehdini türkülerin, gülbangların ve kudümlerin nağmelerinde aramak lâzım. Hapishane gurbetinde verem olan dâva adamlarının metanetinde ve sabrında acı-derman türkülerin yattığını öğrendiğimiz an, kişi olarak bu dünyanın meşakkatine eyvallah etmeyeceğimiz yeni bir gün başlamış demektir.
“TÜRKÜ BİLMEYENE KIZ VERMEYİNİZ”
Bu ülkenin başbakanı, bir şehrin valisi iseniz birkaç türkü dinleyip öyle çıkmalısınız vatandaşın arasına. Memleket meselelerinin sahipliğini yapıyorsanız, yanık bir sevda hikâyesini, saf bir aşkın erdemlerini dile getiren bir türkü dinleyip öyle başlayınız işinize. Hatta, Nevzat Kösoğlu’nun dediğini de yapabilirsiniz: “Kız babası olarak, bir genç sizden kızınızı mı istedi; ona bir türkü söyletiniz. Türkü söyleyebiliyorsa veriniz kızınızı.”
Kösoğlu’nun şu tavsiyelerini medeniyetimiz adına millî bir nas kabul ederim: “İnsanın genlerinde bir müzik programı yoktur, ama gizilgüç olarak bir ahenk imkânı vardır. Bu imkânı hangi müzikle eğitirseniz o müziği sevdirmiş olursunuz. Bu, aile ile örgün eğitime düşüyor. Çocuk yuvalarından başlanması gerek. Bu yuvalarda Türk müziğinin ezgileri sürekli fon olarak verilmelidir. Çocuklarımızın kulakları bu ahenkle terbiye edilmeli. Okullarımızda müzik derslerini türkü derslerine çevirelim...”
Tarihe geçecek ve bütün evlerin duvarlarına yazılacak şu sözün sahibini bulamadım, hakkını helâl etsin: “Erkek çocuk babaları türkü bilmeyen bir kıza oğlunu, kız çocuk babaları da türkü bilmeyen bir delikanlıya kızını verip yakmasınlar.”
Yunus’un diliyle: “Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür gözüm / Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” aranızdan ahrete göçenlere yanıp yakılıyor ve hasret duyuyorsanız televizyonunuzu kapatın ve kalp kulağınızı mübarek türkülere veriniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.