M.Fatih ERDOĞAN

M.Fatih ERDOĞAN

Üniversite Mezunu Gençler

Ocak 2017 tarihinde Hükümetin Çalışma Bakanı açıklamıştı; ‘82 bin 375 işletmeci, 21 bin muhasebeci, 20 bin iktisatçı, 10 bin 500 maliyeci, farklı alanlarda 40 bin 899 mühendis, değişik branşlarda 23 bin 802 öğretmen, 19 bin 615 bilgisayar operatörü, 16 bin 567 kamu yönetimi mezunu, 9 bin 564 reklamcı, 8 bin 736 bankacı, 7 bin 104 tarihçi, 5 bin 704 sosyolog, bin 184 hukukçu’ iş bulmak için İŞKUR’a müracaat etmiş. Toplam rakam maalesef 500 binin üzerinde.

Devlet olarak zorunlu eğitimi 12 yıla çıkartacaksın. 18 yaşına kadar gençlerin çırak olarak bir bir iş yerinde çalışmasına mani olacaksın. Genç nüfusu üniversite okumaya teşvik edeceksin. Üniversiteye girebilmek için dünyanın çalışmasını yaptıracaksın. YGS, LYS engellerini aşarak üniversiteye girdirip en az 4 yıl daha okutacaksın. Sonra; ‘sana iş yok’ deyip işin içinden sıyrılacaksın.

Oh ne ala! Anladık, ‘Kuldan utanmanız yok peki Allah’tan korkunuzda mı yok?’ Ağzınızı her açtığınızda İmam-ı Azam kesilip gençlere; ‘aman geç kalmayın, erken evlenin, erken kalkan yol alır, evlenip çoluk çocuğa kavuşun’ babından öğüt ve nasihatler vereceksiniz. Ama devleti yönetirken planlama yapıp gençlerin işsiz kalmasına mani olmayacaksınız.

Yeni yollar açmak, bu yolların üzerine köprüler yapmak takdire şayan. Kuş konmaz, kervan geçmez bölgelere binlerce ev yaparak insanlara 100 ay gibi çok uzun taksitlerle ev satmakta öyle. Ama gençleriniz işsiz ise bu yaptıklarınızın kime yarar ki?

Beyler, bu gençler en az 18 sene okudu, dirsek çürüttü. ‘Oku, adam ol’ dediniz, onlar da okudular. Yaşları 22, 23 oldu, sabırsızlıkla adam olmayı bekliyorlar ama bir türlü olamıyorlar. Sayenizde, işleri yok, aşları yok, hala babalarının ellerine bakıyorlar. Kendilerine verilen küçücük harçlıkları utanarak, sıkılarak alıyorlar. Kendilerini işsiz bırakanlara asla iyi söylemiyorlar.

Maalesef utanması gerekenler ise bir türlü utanmıyorlar. Milleti soyanlar, soyduranlar, haram yiyenler, ar damarı çatlayanlar, gençleri işsiz bırakanlar maalesef arlanmıyorlar. Utanacakları da arlanacakları da yüzlerinin kızaracağı da maalesef yok. Tövbe edeceğe de benzemiyorlar. Çünkü kendi hanelerinde işsiz yok. Allah alem işsizliğin ne bela bir şey olduğundan haberleri bile yok!

Benim evimde iş bekleyen evladım var. İstanbul’da üniversite okumuş ve başarıyla bitirmiş bir yavrum var. 500 bin üniversite mezunu işsizden birisi. Tüm işsizlerin evinde olduğu gibi benim evimde de üç öğün sofra kurulur. Allah ne verdiyse sofra konulur, ‘ye evladım’ dersin, yiyemez. Lokmalar boğazında düğümlenir işsiz gencin. Annesine, ‘eline sağlık’ babasına, ‘kesene bereket’ der ve sofradan doymadan kalkar. Kendisini bir an önce sokağa atarak soluklanmak ister gencimiz. Giyinir, babasının eline sıkıştırmaya çalıştığı harçlığı sıkılarak alır ve uçarcasına kendisi gibi olan arkadaşlarının arasına karışır.

Üniversite okumaktan başka ne suçları var ki bu zulme tabi tutulurlar bilen söylesin Allah aşkına. Bu çocuklar ilkokul çocuğu gibi her gün ders çalışmak zorundadırlar. Neden mi? Çünkü bu ülkede KPSS adı verilen ucube bir sınav vardır. Kamuya alınacak personel bu sınav sonucuna göre alınır. Artık KPSS başarısı da yetmiyor. Buna birde mülakat eklenmiş durumda. Sınavda alanlarıyla ilgili soru sorulmasını anladık. Peki, mülakatta ne sorulacak dersiniz? Sorular bu dünyadan mı, yoksa öbür dünyadan mı çıkacak? İktidardan mı, yoksa muhalefetten mi çıkacak? ‘Ne ile aydınlanıyorsun’ sorusuna; elektrik dersen mi doğru kabul edilecek, yoksa ampul dersen mi doğru kabul edilecek?

Sevgili Gençler, bu ülkede yaşamak böyle bir şey, dünde böyle idi bu gün de böyle. Moralinizi bozmayın. Üzüntüden saçınızı sakalınızı ağartmayın. Evlerinizde bin bir güçlükle kurulan sofralar ananızın ak sütü gibi helal size. Hiç üzülmeden yiyin, için. Mübarek babalarınızın alın teriyle kazandığı o helal kazançlarından elinize tutuşturduğu o harçlıkları gönül rahatlığıyla alın. Ama çar-çur etmeyin. İnancınızı ve imanınızı asla yitirmeyin.

Size bu halleri reva görenler hangi hesabın içerisinde olurlarsa olsunlar bilin ki, Cenab-ı Hakkın da bir hesabı vardır. Sezai Karakoç Üstadın dediği gibi;

‘Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır’

O kararı bekleyin. ‘Mevla’m neylerse güzel eyler’ diyerek sabredin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M.Fatih ERDOĞAN Arşivi