Naif Karabatak
Yavuz Yerine Yunus Emre ne âlâ!
İstanbul boğazına yapılacak üçüncü köprünün ne getirip, ne götüreceğinden çok daha fazla ona verilecek isim tartışılmaya başlandı. Hatta sadece tartışılmadı, ayrışılmalar konuşulmaya başlandı.
Birinci köprü Boğaziçi Köprüsüydü.
İkincisi Fatih Sultan Mehmed Köprüsü oldu.
Aslında birincisinde Osmanlı Padişahlarından herhangi birisinin ismi verilmemişti ama ikincisinde, İstanbul’u fetheden bir padişahın adını vermekten daha doğalı da olamazdı.
Hiç tepki gelmedi, bu isim çok yerindeydi.
Ama üçüncü köprünün adının Yavuz Sultan Selim olacağı açıklandığı andan itibaren tepkiler gelmeye başladı ve halen dinmiyor.
Aleviler, tarihte olan bir kavgadan dolayı “Yavuz Sultan Selim” isminden açıkça alerji duyuyorlar.
Bu doğru mudur, değil midir tartışmasında, “doğru değil” çıksa bile bu durumun değişmeyeceğini, var olan inancın korunacağını ve üçüncü köprüye adının verilmesinin kendilerini inciteceğini söylüyorlar.
Kimi ısrar ediyor; Yavuz Sultan Selim olsun diye…
Kimi Hacı Bektaşi Veli adının verilmesini istiyor.
Ama en uygun isim Alevi Kanaat önderlerinden Derviş Tur’dan geldi; Yunus Emre olsun…
İlk bakışta da, son bakışta da yerinde bir isim gibi gözüküyor.
Hatta Mevlana Celaleddin Rumi deselerdi de yerinde bir isim olarak gözükecekti.
İsimlere çok takan birisi değilim ama açıkça ülkede yaşayanların önemli bir kesiminin “bize karşı yapılmış” diyeceği isim üzerinde ısrar etmenin de, inat etmenin de bir manası yok.
Tarihi değiştiremeyiz.
Tarihte olan kavgaları, tozlu rafları karıştırarak “işte öyle değil, böyle” diye ikna etmemiz de kolay değil.
Bugüne dek hiçbir tarihi yanılgıyı düzeltemediğimiz gibi, tarihi doğrularda da ısrar edemememiz, yaşandığı dönemde olan ve bugüne aktarılmasında yanlış algıdan kaynaklanıyor.
Tıpkı Ermeni soykırımını bir türlü kabullenemediğimiz gibi.
Tıpkı böyle bir soykırım olduğunu veya olmadığını söyleyemediğimiz gibi…
“Bizim atalarımız böyle bir şey yapmaz” demekle bu iş olmuyor.
Yapmadığını belgelerle ispat etmek de işe yaramıyor.
İnsanların kafasında yerleşmiş bir şablon var.
Bu şablonu kırmak, bugüne dek inandıkları her şeyin tersyüz olmasını istemek gibi bir şey…
Yavuz Sultan Selimiçin söylenen “Alevileri katletti” suçlaması, bütün tarihi gerçekliğiyle ortaya dökülse yine bu algının değişmeyeceğine inananlardanım.
O nedenle de bu isimde ısrar, “bizim dediğimiz doğru, o zaman isim uygun ve ısrarcıyız” demekten öte bir şey; “biz sizi dikkate almıyoruz”, algısını güçlendirecek bir meydan okumaya dönüşecektir.
Oysa Yunus Emre öyle değil…
***
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de davetli olduğu Alevi-Bektaşi derneklerinin düzenlediği iftar yemeğinde, Cumhurbaşkanından iki talepleri oldu.
Birisi Cem Evlerinin yasal statüye kavuşturulmasıydı.
Bir diğeriyse İstanbul’a yapılacak üçüncü köprü isminin Yavuz Sultan Selim olmamasıydı.
Bir de önerileri vardı; hem Alevilerin, hem de Sünnilerin “yok” diyemeyeceği bir isim; Yunus Emre…
Doğruluk ve dürüstlük sembolü…
Sadakat ve vefa timsali…
Bir lokma, bir hırkayla ömür geçiren bir derviş…
Edebiyatta başvuru kaynağı…
Şiirde bir üstat…
Harfler, kelimeler ve cümleleri ete kemiğe büründüren bir söz ustası.
Yunus Emre, Anadolu’nun yetiştirdiği ve tarihte eşine ender rastlanan çok önemli ve çok kıymetli bir şahsiyettir.
Ve üçüncü köprüye verilecek ismiyle de, barışın, kardeşliğin ve bir arada yaşamanın en güzel ezgisini hep birlikte yazmamızı sağlayacak olandır da…
Gelin bu talebe kayıtsız kalmayın ve bir kez daha Alevi-Sünni kışkırtması için el ovuşturanların bütün oyunlarını bozun, gitsin…
Tweetimden seçmeler
Ömer Tuğrul İnançer hoca! Artık kabullenin, eğer söylediğiniz sözü anlamaktan çok uzak bir zaman dilimindeysek, söylememek daha hayırlıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.