Mesut Bilal Buğday

Mesut Bilal Buğday

Zorla da olsa elinden hediye almakö

Köylünün biri eşi ile birlikte Ahır dağına doğru çıkıyor.  Tabi Anadolu’da bir gelenektir. Kadın erkekten arkada yürür.

Hanım arkadan yürürken bağırır.

-Bey!  Bey!

Koca hışımla arkaya döner ve cevap verir:

-“Ne istiyorsun hatun”

Hanım sevecen bir ifade ile cevap verir:

-“Bak burada sümbül çiçeği var”

Öfkesi daha da artan koca cevap verir:

-“Ne yapayım varsa”

Hanım ince nazik bir ses tonu ile cevap verir:

-“Onu koparıp bana verir misin”?

Biraz ağdalı bir ses tonu ile koca cevap verir:

-Kendin alsana, niye ben alacakmışım?

-Bey!  Ben senden istedim. Çiçeği verince ölür müsün?

Sert mizaçlı koca, hanımının ne yapmaya çalıştığını öğrenmek için, kalın ses tonunu biraz incelterek cevap verdi:

- Tamam! Tamam al o zaman!

Hanım tebessüm ederek eşinin yüzüne baktı:

Bey! sana teşekkür ederim ilk defa senden hediye alıyorum…

Geleneksel bir ailede yetişen koca, alaylı bir üslupla eşine cevap verdi

A! a! a! derdin çiçek miydi?

Hayır!  Çiçek değildi. Senin sevgini göstermendi. Zorlada olsa elinden hediye almak güzeldi…

OT MU?  HEDİYE Mİ?

Bir gün köylü karı koca, şehirden köy yoluna düşmüşler. Yol boyu ilerliyorlarmış…

Bir ara hanım hızlı adımlarla yürümeye başlamış ve kocasını geçmiş.

   Tam bir Anadolu beyefendisi olan Hasan Amca,  kır çiçekleri ve papatya çiçeklerini görünce toplamaya başlamış.  Hasan Amcanın Eşi Döne, kocasının arkada kalmasına çok sinirlenmiş.  Tabi bu arada Hasan Amca arkada papatya ve çeşitli çiçeklerden buket yapmakla meşgulmüş…

  Döne kadın, kocasının gecikmesinden dolayı, bir kayanın üstüne oturarak beklemeye başlarken,  azık çıkınını açarak bir şeyler atıştırmaya başlamış.

 Hasan Amca, çeşitli çiçeklerden toplayarak yaptığı çiçek buketini hanımı Döne hanıma uzatmış

“Buyur!  Cancağızım sevgimiz daim olsun!”

Döne kadın sinirli bir şekilde çıkışmış:

“Ne yapayım otu samanı! Ne işe yarar ot, çiçek!”

Her zaman çok sabırlı olan Hasan Amca bu sefer eşinin yaptığı muameleye çok sinirlenmiş, açmış ağzını yummuş gözünü.

-“eşeğe koklasın diye çiçek vermişler oda ot zannedip yemiş”

Döne Kadın daha fazla sinirlenmiş

-“Ne yani, bana eşek mi diyorsun?”

-“Hayır, hayır sana eşek demiyorum, senin ruhsuzluğuna eşek diyorum.”

SENDE “CEVİZ KIRAN” SAHİBİ OLMUŞSUN!

   Bir çalışma için köy yollarına düşüyoruz.  Uzun bir araba yolculuğundan sonra cevizi, kabarcık üzümü, samsası ve sucuğu ile meşhur Bertiz köyüne varıyoruz. Misafirperver olan Anadolu insanı evlerine bizi misafir ediyorlar ve ikramların ardı arkası kesilmiyor.

 Bir ara köylülerden biri, bana doğru eğilerek acayip bir söz söylüyor:

- “Mesut Kardeşim hayırlı olsun seninde CEVİZ KIRAN’ın olmuş”

Her ne kadar bende Bertiz’li olsam da, köylü kardeşimin ne demek istediğini anlamamıştım

Benim söylenenden bir şey anlamadığımı sezinleyen, köyün yaşlı ve bilgesi Ahmet Emmi, yardımıma yetişti.

“Mesut evladım eskiden köy yerlerinde kadına CEVİZ KIRAN derledi.”

Ahmet Emmi, daha fazla şaşkınlık içinde kalmamam için neden CEVİZ KIRAN dediklerini açıkladı:

“Eskiden ceviz kırarken taş ya da çekiç kullanmazlarmış, kırılmamış cevizi kadın ağzına alır. Kocası da kadının çenesinin altından hızlıca vurur ve cevizi kırarlarmış.”

Tabi ben biraz daha hayret içerisinde kalırken, köylülerden biri daha söze karıştı:

-“Kadınların çenesinin neden bu kadar çalıştığı anlaşılıyor.”

Ben, bunun yanlış bir davranış olduğunu, bunun kadına zulüm olduğunu söylerken, köylü dostlarımızdan biri daha söze karıştı:

-“Çok yazık azizim! Çok yazık! Böyle şey olur mu?

Sohbet meclisinin içerisinde, benim gibi düşünen biri daha varmış diye sevinirken kardeşimiz sözüne devam etti:

“-Hakikaten çok yazık Mesut kardeş, kadının dişi ile ceviz kırılırsa ne olur bunlar bilmiyorlar mı? Her diş kaç paraya yapılıyor bilmiyorlar mı?”

Meğerse adam, kadınları değil de kadının dişine harcayacağı parayı düşünüyormuş!

  Vakit ilerledikçe sohbet daha da koyulaşıyor. Misafirperver Anadolu İnsanı, Yatsıncalık bastık, ceviz, sucuk, samsa ne varsa sofraya getiriyor.

 Ocak başında sohbetin kıvamı arttıkça gülüşmelerde artıyor.

-“Halil Emmi! Bilin mi geçenlerde Mıcırların Osman’ın ayağı burkulmuş vilayete götürmüşler”

Köyün Muzip geveze adamı Lafazan Ökkeş söze karıştı:

-“Ula vilayete götürmeye ne gerek var.  Dalyan Hüsün onun ayağını sarardı.”

-“Hadi ya onun sınıkçılığı var mı?

-“Var ya eskiden ayağı kırılan malların ve büyükbaş hayvanların ayağını o sarardı.”

Tabi o bu sözü söyler söylemez, millet gülmekten kırılıyor.

Tabi biraz hakikat, biraz tebessüm içerisinde geçen misafirlik hikâyemiz, gece yatağa girer girmez bitecek zannediyordum ama bitmedi. Sağolsunlar, misafir üşümesin diye üzerime öyle bir yorgan attılar ki adeta pestilim çıktı.

HOCAYI KOCA YAPINCA BÖYLE OLUYOR

Bir gün bir hoca arkadaşın arkasında Namaz kılıyorum. Hoca arkadaşın sık sık yanıldığını fark ettim. Namaz sonrası genç hocaya biraz takılmak için yaklaştım…

-“Hayırdır hocam bu kadar hatanın nedeni nedir?  Namazda oğlak gütmeye mi gittin?

Hoca, biraz tebessüm ederek cevap verdi:

-“Yok, üstadım yeni evlenirsen, kaynananda müsrif olursa Namazı anca bu kadar kıldırabiliyoruz.

Ardından hoca öyle şeyler anlattı ki şaşırmamak elde değil. Yeni evlenen hocayı kayınvalidesi öyle bir borcun altına sokmuş ki, hoca arkadaşın 20 senede belini doğrultması mümkün değil. Tabi Namazda Allahın huzurundasınız ama bir kayınvalide damadını bu kadar yükün altına sokunca huşu muşu kalmıyor.

 İmam arkadaş can havli ile şunları söyledi:

 -“Fatiha Suresini okuyorum “Elhamdülillahi Rabbil Alemin, kaça geldi komidin. “

  “ Namazda Tahiyyata oturduğumda  “Ettehiyyatü, kaça geldi masa ve örtü”

 Namazda selam veriyorum “ Esselamü Aleyküm Verahmetullah, kaynanamın karartıcını kaldıra Allah

Hepsi birbirine giriyor.  Allah bizi affetsin” dedi.

Genç Hoca, bunu söylerken, Camide yaşlı çınar ağacının altında, elimi çeneme doğru götürerek Allaha dua ettim “Yarabbi sen kimseyi kayınvalidesi ile terbiye etme, yoksa o kulun, seni unutuyor. Kayınvalidesinin dedikleri aklına geliyor.”

 Hoca’ya, biraz takılmak için “ Hocayı, koca yapmadan, hoca yapınca böyle olur” deyince

Hoca arkadaş tebessüm ettirecek şu karşılığı verdi:

“Yok, Mesut kardeşim,” Kaynanaya kıymayım diye düşününce, maalesef Namazınıza kıymaya başlıyorsunuz.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mesut Bilal Buğday Arşivi