Benim Atatürk’üm, senin Atatürk’ünü döver!

Türkiye’de bazı kavram ve kişiler, toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından kabul görür, sevgi beslenirken, aynı zamanda bu kavramlar, kavga ve ayrışma sebebi de olur. Çünkü herkesin kabul ettiği kavram veya kişi “kendi tarif ettiği” şekildedir, diğerinin tarifine asla uymaz ve diğeri asla sevemez, destek veremez, gönülden bir bağ kuramaz.

Bunlardan birisi cumhuriyettir ki, 90 yıldır “cumhuriyeti tekelinde bulunduran” belli bir kesim, başkasının kullanımına açılmayacak kadar önemli olduğuna inanmaya devam ediyor. Hatta demokrasiyi, cumhuriyetin düşmanı gibi görüp, salt cumhuriyetle idare edilmeyi ülkeye reva görüyorlar.

Bir diğeri laiklik

Bir kısım, her türlü dini inancı laikliğe aykırı bulurken, bir kısmı da dinlerin özgürlüğünün teminatı olarak görüyor. Herkes kendi inancını yaşayacak, herkes özgürce ibadette bulunacak ve birisi, bir diğerinin inancına laf etmeyecek.

Her türlü inancı laikliğe aykırı olarak yansıtanların aslında sadece İslam dini ve onun inancına, ibadetine yönelik bir tavır içinde olduğuna kuşku yok.

Bazen “Allah” dediğinizde laiklik elden gider, bazen namaz kıldığınızda, bazen oruç tuttuğunuzda.

Bir diğeri ise Mustafa Kemal Atatürk…

Kurtuluş savaşında önemli rolü olan, Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda birilerinin yaptığı yanlışlara da “kalkan” olarak kullanılır.

Dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında “Herkese göre farklı bir Atatürk yok” diyordu ya vardı işte…

Hatta öyle ki, “Benim Atatürk’üm senin Atatürk’ünü döver” tarzında çocukluk yapacak kadar ileri gidenler vardı.

Çünkü bu ülkede bazı kavramları ve bazı değerleri kendilerine has bilenler, tapusunu elinde bulunduranlar olduğu gibi, bundan çıkar sağlayanlar, korku salanlar, antidemokratik yönetimlere gerekçe gösterenler, halkı dizayn etmek için olmazsa olmaz bilenler vardı.

Özellikle “Kemalizm” diyerek bir kişiyi izmleştirenler, ona en büyük haksızlığı yaptığını biliyorlardı ya işlerine öyle geliyordu.

Bir kısmı sadece Atatürkçü oluyordu ama hep “izinde” kalıyor, bir türlü işbaşı yapıp, ülkeyi muasır medeniyet seviyesine çıkarmak akıllarına gelmiyordu.

Bunlar Boğaz Köprüsüne de karşı çıkıyordu, havalimanlarına da, yola da, büyümeye de, gelişmeye de.

Son karşı çıkışlarıysa Marmaray’a oldu…

Oysa Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkemiz tarihi için çok önemli bir isim, çok önemli bir devlet adamı; yanlışları da var, doğruları da…

Ancak, bir kesim onu ilahlaştırma çabasında olduğundan ve bu şekliyle menfaat sağladıklarından onun tartışılmasını, doğrularının sürdürülüp, yanlışlarının o günün şartlarında değerlendirilmesine bile karşı çıkmayı sürdürüyorlar.

Demokratikleşme için atılan her adımda 1923’e dönmek istiyor, Ata’nın kemiklerinin sızladığını söylüyorlar.

Ülkedeki farklılıkları yok sayıp, “Ne mutlu Türk’üm” demeyeni sadece mutsuz değil, “hain” biliyorlar.

Oysa bu ülkede her ırktan, her inançtan, her mezhepten insanımız var.

Hepsi bu ülkenin bugünlere gelmesinde az veya çok katkısı olmuş.

Kurtuluş savaşını, milli mücadelenin her anını omuz omuza sürdüren farklı etnik köken veya inançtan insanlarımız, cumhuriyet kurulduktan sonra bir kısmı “yok” hükmünde görülmüş.

90 yıldır bu ülkede “biz varız” diyen farklı kültürden, ırktan, kimlikten insanlar var.

Onlar “biz varız” diyorlar, diğerleri “hayır, siz bilmiyorsunuz, siz yoksunuz” gibi akıldışı bir dayatmayı sürdürmeye çabalıyorlar.

Atatürk’ün dediğini kendilerince yorumluyor, demediğine de birkaç cümle eklemekten haya etmiyorlar.

Bu sahiplenmeyi o kadar abartıyorlar ki, kendi partilerine oy vermeyenler, olaylara kendileri gibi bakmayanlar, kendileri gibi inanmayanların hepsini birden toptan “Atatürk düşmanı”  ilan ederek ötekileştirmeyi her gün arttırıyorlar.

75 yıldır “Atatürk düşmanı” diye lanse edilmeye çalışılan kesim de “madem öyle, işte böyle” diyerek, sanki düşmanmış gibi davranmazsa bile “sevmeme” üzerine siyaset yapıyorlar.

Oysa Atatürk, her şeyden önce bir insandır.

Hatalarıyla sevaplarıyla, günahlarıyla içimizden birisidir.

Ama onu farklı kılan, liderliği, olaylara bakışı ve ileriyi görme yeteneğini doğru ve zamanında kullanabiliyor olmasıdır.

En önemlisi de Cumhuriyeti bize armağan eden kadronun lideridir.

Tarihimizi doğru okuyup, doğru algılamak için Mustafa Kemal Atatürk’ün dönemini abartısız, kutsamadan, en doğru ve en yalın haliyle bu millete öğretmek gerekiyor.

O’nun değerlendirmesi, onla birlikte yol yürüyenlerin o dönemleri anlatması ve bugüne o anlatılanların bozulmadan getirilmesi yarınlarımız için de çok önemlidir.

Ülkemizde çok önemli yeri olan Mustafa Kemal Atatürk’ü, kutsamadan, ilahlaştırmadan, tehdit unsuru olarak kullandırmadan, kirli hesaplara kalkan olarak kullandırmadan anlatmak, sevdirmek gerekiyor.

Yoksa da sadece Kemalistlerin siyasi parti liderinden öteye gitmez.

Zorla ve yasayla sevdirilmeye çalışılan bir lider, ancak “seviyormuş” gibi gösterilir ve asla gerçek anlamıyla tanınmaz, tanıtılmaz.

Tweetimden seçmeler

Her kralın soytarısı vardır ama soytarıya akıl danışan kral yoktur. Akıl danışmaya başlayan kral, soytarıyla yer değiştirdiğini de bilmeli.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20