Mustafa OKUMUŞ
Benliğe Egemen Olmalı Erdemlerimiz
Sizi ilk kez merdivenin başında gördüm. Daha doğrusu ilgimi çektiniz,ilgi alanınızla birlikte bir çocuğu seviyordunuz. O kadar doğaldı ki yaklaşımınız, bir ana gibiydiniz. Sevgi ve şefkat yüklüydünüz. Analık doğası size öyle yaklaşıyordu ki, çocuğun personelden birine ait olduğunu bilmeseydim, gerçek ana sanabilirdim.
Aynı gün müdür odasında karşılaştık, birlikte olduk, çay içtik. Bizden başka kişiler de vardı. Hepsinin ilgisi size dönüktü. Dikkatle ve zevkle dinlediklerinden hiç kuşkum yoktu. Zira aynı ilgiyi ben de duyuyordum. Öylesine doğal, öylesine içtenlik doluydunuz ki, hiçbir konuda kendinizi zorlamadan olduğunuz gibi, göründüğünüz gibiydiniz. Ne güzel bir erdem bu Allah’ım! Kendini aşmak, benlik duygusunu ezmek, insana da yakışan bu olmalı diye düşündüm, hep...
Benlik paravanası arkasına sığınarak, kendini gizlerken ya da gizlenmeye çalışırken insanların küçülüşü, silikleşisi, ne kötü. Sizin derdiniz, sıkıntınız yok mu? Var elbette, olmaz olur mu? Her insanda olduğu gibi. Ya da Ataların “Dertsiz baş olmaz” dediği türden. Ama siz bunlardan hiç söz etmediniz. Belli ki, çevrenizdeki insanları rahatsız etmeyen bir özveriydi, bu.
Çoğu insanlar bu erdemleri kavrayamaz, özümleyemez. Hep çevrelerinde karamsar tablolar çizerler, tedirginlik, umutsuzluk ve huzursuzluk yaratırlar. Kendi sorunlarına ortak ararlar. Oysa kendileri, başkalarının da sorunları olduğunu düşünemezler. Ortak ararlar sorunları için, ama ortak olmayı, akıl edemezler. Vermeden hep almak isterler. Ne kötü değil mi?
İnsan dediğin saygılı olmalı, umut ışığı yakmalı, aydınlatmalı çevresini, mumun çevresini aydınlatıp, kendi gölgesini kendi dibine düşürdüğü gibi. Yandıkça erimesine, bitmesine karşın, ışık vermeye devam ettiği gibi...
İnsan olmak, sorunları ve sorumlulukları da kabul etmektir. Kısa ömrümüzde, egolarımızın, esiri olmamak, ne olduğumuzu ne olacağımızı unutmamak, kişiliğimize, yaşamımıza anlam kazandırır,sanırım. Özellikle toplum hayatı yaşadığımızı unutmamalıyız. Karşılıklı hak ve görevlerimiz olduğunu bilmeliyiz. Özgürlüğü ya da hakları yalnız kendimiz için tabulaştırmamalıyız. Kendimiz için ne istiyorsak, başkalarının da aynı şeyleri isteme hakları olduğunu, daha baştan kabullenmeliyiz.
Her şeyin bir bedeli vardır: Sevilmek istiyorsak sevmeliyiz; Merhamet istiyorsak, şefkat pınarımız akmalı. Sabır ve hoşgörü bekliyorsak, önce kendimizi sorgulamalıyız. Sayılmak kişiliğimizi okşuyorsa, bunun yolu saygıdan geçer, diyebilmeliyiz. Toplumdan aldığımızı onunla bölüşebilmeliyiz. Maddenin, zenginliğin ihtirasına yenik düşmemeliyiz. O bize değil,biz ona egemen olmalıyız, değil mi? Cömertliğin, paylaşımın mutluluğunu duymalı, birazda yüreğimizi zenginleştirmeliyiz.
Tasada-kıvançta, acıda-tatlıda, yoksullukta-varlıkta, çevremizle birlikte olmalıyız, dayanışmalıyız. insan olmanın tadını tatmalı, mutluluğunu duyabilmeliyiz.
Hiç değilse,çevremizin sıkıntılarını dağıtmakta, dertlerini bölüşmekte, dilimizle, erdemlerimizle, sorumluluk almalıyız. “Hiçbir şeyin yoksa, tatlı dilin güler yüzünde mi yok?” demiş atalar. Sizin yaptığınız gibi, kendi sıkıntılarımızı içimize gömmesini bilmeliyiz bir ölçüde. İşte yaşamı da insanı da anlamlı kılan erdemler bunlar olsa gerek diye düşünüyorum, sizin davranışlarınızdan esinlenerek. Ne mutlu erdemlerini ön plana çıkaranlara.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.