Mustafa OKUMUŞ
Bireysellikten Toplumsallığa Geçiş
Yaşamın anlamı ne? Koşulu ne? Kişisellikten toplumsallığa geçişin sürecindeki gelişim basamakları ne? Hiç kuşkusuz, insanoğlu kişisel yaşamı, toplumsal yaşama dönüştürmede uzun bir geçiş süreci yaşamıştır. Bunun içindeki aşamalara değinmek istemiyorum. Önemli olan, ulaştığımız sonuçlardır, diye düşünüyorum.
Devraldıklarımızı koruyabiliyor muyuz? Yaşatabiliyor muyuz? Daha da önemlisi, bunların çağdaşça sentezlerini yapabiliyor muyuz? Bu yoldan uygarlık gelişimine katkılar sağlayabiliyor muyuz? Ve de bu sentezlere kendi kimliğimizi vurabiliyor muyuz?
Bu sorulara cevaplar ararken, sevindirici gelişmelerin ileriye dönük umutlarını, taşıdığımızı düşünebiliriz. Her alanda toplumun geliştirdiği bilinçlenme, araştırma, bilgi birikimi, dinamizm, gelişmenin ve çağdaşlaşmanın itici gücü olarak algılanabilir.
Ne var ki,diğer yandaki olumsuzlukları da birlikte düşünmek, yorumlamak zorundayız. Öncelikle toplum yaşamında bir takım aşınmaların olduğunu üzülerek ifade etmek durumundayız. Gerek bireysel, gerekse toplumsal değerlerimizdeki bu aşınmanın, geleceğimizi ne denli olumsuz etkileyeceğini irdelemek zamanıdır, sanırım. Bu olumsuzluklardan, milli varlığımızı titizlikle sakınmak gereğini gözardı etmemiz mümkün mü? Sağlıklı bir toplum olmanın, geleceğe karşı sorumluluklarımıza sahip çıkmanın gereği de bu olmalı.
Nemelazımcılıkla egomuzu, toplumu oluşturan her türlü değerlerin üstünde tutmak, sağlıklı bir yaklaşım olmasa gerek. Zira kişiler, bağlı oldukları toplumla varlar ya da yoklar. Her türlü kişisel sorunlarımızı aşsak da, toplumun sorunlarına takılırız. O sorunlar, istesek de istemesek de bizim sorunlarımız olur, er ya da geç. Çünkü, insan herşeyden önce toplumsal bir varlıktır. Dar ve geniş anlamda kendi çevresinin geliştirdiği ve onun mayası olan,tüm değerlere bağlıdır. Kişiler fanidir, toplumlar yaşar; süreklilik yalnız onundur. O nedenle, içinde bulunduğumuz topluma zarar verecek davranışlardan kaçınmalı, hatta onun yararları söz konusu olduğunda kişiler daha duyarlı daha özverili olmalı.
“Gayrın” yararına duyarlı ve özverili olmak kolay mı? Elbette değil. İçinde bulunduğumuz aşamada çağdaş uygarlığın teknolojik nimetleri, insanları acımasız bir savaşımın içine itiyor. Edinmek, daha iyi yaşamak, bir de özenti tutkusu eklenince buna, ihtirası frenlemek oldukça güç olsa gerek!
Burada bir eğitim sorunu çıkıyor ortaya. Bireylerin egolarını sınır tanımayan bir önceliğe almaları önlenmeli. Bu da ancak eğitimle olur. Kişiler belli ölçüleri aşamaz. Sınırları zorlayarak,gayrın zararına,daha da kötüsü bağlı olduğu ulusun zararına tatmin yolları aramayacak bir idealizmle donatılmalı, bence.
Toplum yararına bireyleri idealize etmenin, güçlüğü de ortada. Çünkü insanlar üzerinde giderek ağırlaşan ekonomik baskıları ve sonuçlarını görmezlikten gelemeyiz ki. Kuşkusuz, uygarlığın gelişimi adına ne yapılıyorsa, insanlığın refahı ve mutluluğu içindir. Ancak her nimetin,külfetini de birlikte getirdiğini unutmamalıyız. Nimet-külfet dağılımı adil temeller üzerine oturtulmadığı zamanlar, toplum barışının bundan olumsuz etkileneceği gerçeği gözardı edilmemeli. Buna bir de,teknolojinin gelişim boyutlarını eklersek, işin güçlüğü daha da belirginleşir.
Burada önemle vurgulanması gereken çözüm, hızlı gelişimin insan yaşamına kattığı yeni değerler için, toplumun sosyo-ekonomik alt yapısında gerekli dengeleri, zamanında kurabilmektir. Sosyal bir devlet, uygar bir toplum olmanın, gereği de bu sanırım.
Feza çağı, iletişim çağı, bilgi çağı... Peş peşe gelen kısa zaman dilimlerine sığan, bu çok boyutlu gelişimleri kuşkusuz yenileri izleyecek; bunlar topluma, yeni kavramlar, yeni nimetler-külfetler ve yeni yaşam biçimleri getirecektir. Olası değişimlerin alt yapılarını zamanında kuramayan uluslar, uyumda zorlanacaklar. O nedenle, hazırlanacak uyum programları ileriye dönük, çağdaş toplum standartlarını amaçlamalı, geniş bir görüş açısı içermelidir.
Bireysellik, bencillik ve hakkaniyetsizlik, ülke barışının dostu değildir. Ulus olmamızın temelini oluşturan, tüm güzelim değerlerimizde, (manevi, ahlaki,milli ve kültürel) insan ve ona yapılan hizmet, daima kutsanmıştır. Bu değerler, yaşama geçirildiği sürece,bir çok sorunumuzun da çözümü kolaylaşacaktır.
Bireysellikten toplumsallığa geçiş, uygarlığın önde gelen başarısı ve değeridir. Bunu geliştirmek, bütün alt yapıları ile yaşama geçirmek eğitimin öncelikli işlevi olmalıdır. İnsanımızı, daha baştan çağdaş toplum yaşamına ve hızlı gelişmelere uyum sağlayabilecek nitelikte bilinçlendirmek, bilgilendirmek ve idealize etmek zorunda olduğumuzu kabullenmeliyiz. Geleceğimize güvenle bakmak istiyorsak, bu gerçeği gözardı edemeyiz.
Sosyo - ekonomik barışın, çağdaşlığın, bilimin, uygarlığın ve insan mutluluğunun temelinde yatan bu gerçeği akıllıca algılamak, yorumlamak ve eğitim sistemimizi bunların üzerine oturtmak zorunluluğu yadsınamaz, diye düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.