Mustafa OKUMUŞ

Mustafa OKUMUŞ

Havalecilik Akıllılık Mı?

 

Aşiret yaşamının, kişiliğimize sinen olumsuz geleneklerinden kurtulduğumuzu söyleyemeyiz. Kendimizi yönetme, sorumluluğumuza ve haklarımıza sahip çıkma, güçbirliği yapma yerine, bunları başkalarına havale  etmeyi  akıllılık  sayanlarımız  az  değildir.  

Bizim adımıza elini taşın altına koymasını istediğimiz kişileri, ahmak yerine koyarken, kendi ahmaklığımızın bilincine varamayız. Böylece halk ağzındaki “armut  piş,  ağzıma  düş” yaklaşımından hareketle,  hazırcılığın  olumsuzluğuna  tutsak  ederiz,  kendimizi.

Çalışmadan,  risk  taşımadan  kazanım  elde  etme  nerede  görülmüş ki? Her alanda olduğu gibi bireysel düşünür, bireyselliğin dar çemberini kıramayız bir türlü. Görünen o ki, bu dünyayı politikacılara, öbür dünyayı da şeyhlere havale alışkanlığımızın bir ölçüde hala sürüyor olması, sorumluluklarımıza doğrudan sahip çıkamadığımızı göstermez mi?  Bu  nedenlerle  son  zamanda  iki  yakamız  bir  araya  gelmez  oldu.

Armudu pişirenlerin, önce kendilerini düşüneceklerini neden akıl edemeyiz,  hala  anlamış  değilim. Bu beklentilerin boşa çıkması karşısında, açarız ağzımızı, yumarız gözlerimizi, en ağır eleştirileri yönelterek,  Donkişotça  kahramanlık  taslarız. Söylemlerimizle ilgili eylem geliştirmeye  gelince,  ortadan toz oluruz. Yine eylemi başkalarından bekleme olumsuzluğundan, hazırcılığından kurtulamayız. Nasrettin Hoca’ nın filini oynarız, hep. Arkasından eleştirdiğimiz, nice kişilerin  önünde  sus-pus  oluruz. İki yüzlülüğün  utancını  duymadan,  yine  başkalarına  havale  ederiz,  kendi  öz  savunma  haklarımızı.

İşlerimizi yürütsün, bizleri yönetsin, haklarımızı korusun diye tepelere çıkardığımız, nice kurum ve kişileri sorgulama hakkımızı, toplumsallığın, demokrasinin kuralları ve yasal zeminler üzerinde kullanamadığımız  da  acı  bir  gerçektir.

Bu  nedenlerle;

Evrensel dünyada seçeneği olmayan demokrasinin erdemlerini, yeterince kavrayıp, benimsediğimiz, özümsediğimiz ve gereklerini yaşama geçirdiğimizi de sanmıyorum. Bu konuda da yaklaşımlarımızın bireyselliği  aşmadığını  düşünüyorum.

Kendi sorumluluk, hak ve görevlerimizi havale ettiklerimize bakış açımızın, onların bize bakış açılarıyla örtüşmesi doğal değil mi? Aynaya nasıl bakarsak, kendimizi öyle görmez miyiz? Kendimiz için kendimizi zora koşmazken, başkalarının bizim için zora koşulmalarını istemeye hakkımız olur mu hiç? Önce kendimizi adam yerine koyamıyorsak, başkaları  neden  adam  yerine  koysunlar  ki  bizi.

Uygar  toplum  olmanın yolu, toplumsallığı gerçekleştirmeden geçer bence. Bireysellik, toplumsallığın çıkmazı olduğu sürece, sorunlarımız askıda  kalmaz mı? Havalecilikteki beklentilerimiz boşa düşmez mi? Sonuçta ulusal sorunlarımız sahipsiz ve çözümsüz  kalır, elbette.  Bu  olumsuzluğun  faturası  ise, topluma kesilir,  her zaman. Bu gün yaşadığımız olumsuzluk bu. Düşünür, kendimizi sorgularsak, hem keli,  hem  de  fodulu  oynamaktan  sıyrılır,  kendimize  geliriz  sanırım.

Toplumsal hak ve görevlerimizin bilincine vardığımız, gereklerini yerine  getirdiğimiz,  bireysel onurumuzu, mutluluğumuzu ulus kavramının içine yerleştirmesini başardığımız zaman, sanırım havalecilikten  de  olumsuzluklarından  da  kurtuluruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa OKUMUŞ Arşivi