Dr. Mustafa Coşkun Kale
Manifaturacılar, Bayan Terziler
Adlarını unuttuğumuz, ebemiz, anamız ve ablalarımızın zamana göre dillerinden düşürmedikleri; basma, saten, pazen, emprime, kutnu kumaş, divitin, terilen, poplin, etamin, viskon, bitli bez, tılar,
ipekli, kadife v.s. Bu kelimeler bayanların hafızalarında ayrı bir yeri, daha çok anlamı olsa da, erkekler açısından "he yâ duyardık" dediğimiz kelimelerdi.
Bizde ki etkisi ne şekilde olursa olsun, her kelime bir ihtiyacın karşılığı, ya yıllık toptan horânta ihtiyacı, ya bayramlık, ya okuntu, hepsi de insanın temel ihtiyacı giyinme, örtünme, "üstsüz başsız kalmama", "sırtındâa da dökülüyo" denmemek içindi.
"Neriye birâaz çor çocû ardınâ dakıksın" diye sorunca, sevinerek "pırtı düzmüye" derdi. "pakla gâzarken" anasının şalvarına "anâ şalvarın da da lime lime olûk hâ" diyen gızına aldırış etmeden; "esgisi olmûyânın eceri olmazımış, hele şu pakla zamanı bir gelsin de" deyişi, horântâça bekletirdi o pakla zamanını. Pakla dibine uzun saplı keserle her vuruş, bizi güzel günlere bir adım daha yaklaştırırdı.
Önde ki gaynâna, gelin, gız ve çocukla da, ekin, nohut, pakla (fasülye) satılmış, "harmandan harmana" süren "alışık defteri"nin kapanmasıyla yeni esvâplar, "üst-baş alma" sevinci var.
Pırtı, denirdi, "üst baş donatma"ya. Çocuklara; kadife pantolluklar, okul önlüğü, şalvarlıklar, gömleklik, pijama sonra sonra icad olan atlet ve renkli renkli çoraplar. Kadınlara; yâlıklık, şeşlik, ızârlık, golçaklık, üç eteklik, fiston, şalvar ve köyneklik, kalın siyah iplikten diz boyu çoraplar.
Amerikan kaput bezi sonradan Nazilli'ye dönünce; patıskalar renkli renkli güller açtı. Döşek, yorgan yüzleri renklendi. Alım iştahını da artırdı. "harmanâça" al alabildiğin kadar. "Allah'uçûnsa" âlayı hak ettiler. Bide altına topuklusundan lastik ayakkabı da aldın mı, değme horântanın "cıcılı bıcılı" bu güzel keyfine.
Hele de mahsul çok ve de "eyi de para" etmişse, üstüne üstlük "ôlan evêrmesi" yada "gızı gelin çıkârıcı"ysa gânınân pırı-pırtı gerekirdi. Gelin yada damat yakınlarının ğöynünü hoş edecek top top fistanlıklar, tülbentler, gömleklikler, atlet, çorap, peşkir, mendil akla gelen her giyecek "acar hısım"a yakınlık ölçüsüne göre donatılırdı.
Savaştan çıkmış Türkiye'nin, üç beyaza karşı zafer kazandığı ikinci harp ve sonra ki yılları. "üç beyaz" denilen, şeker, un ve patiskâ da yerli üretimin arttığı, Türkiye'nin bir seferberlik edâsıyla bir biri ardına fabrika kurduğu yıllar. Manifatura adı da oradan gelme. Yani fabrika işi demek; bez, kumaş, iplik, bunları satana da manifaturacı denmiş.
Türkiye de, hazır giyimin artık şekillendiği dönem ve "halis muhlis İngiliz Kumaşı" diyerek, Suriye üzeri Türkiye'ye giren takım elbiselerden 5-6 sını omuzuna atarak sokak satıcılarının yavaş yavaş çekilmeye başladığı dönemler.
Memur kesimi için, genel de aybaşına göre yapılan alışverişler, esnafın yani kasap yada bakkalın manifaturacıyla; manifaturacının esnafla olan alışverişleri de genel de üç beş aylık yada yıllık "çıkışma" yani hesabı karşılıklı kesme şeklin de olurdu. Sonra karşılıklı veresiye defterleri tekrar açılırdı.
Çıkışma dönemleri de, harmandan harmana hesap sonrası dönemlerde de, okuntu ve mektep açılma zamanı da manifaturacıların işleri genel de yoğun olurdu.
Tahta metroyla ölçülen bez ve kumaşlar makasla bir işaret kondukdan sonra "hayırlı olsun" denilerek topundan elle "cııırt" diye yırtması manifaturacının marifetinden sayılırdı. İş yerini, kumaş ve bezin dokusuna göre yırtılan "cııırt" yada "câart" sesiyle makasların "ğârç-ğurç" sesleri doldururdu.
Tahta zeminlerine bastıkca "gıcırdak" sesler veren, bu mazot kokulu mekanlara gidişimiz de, çoğu anılarımız da, genç kızların, kaneviçeye, nakışlı perdelere döktüğü, toz penbe hayalleri de manifaturacılardan yapılan alış verişler sonu başlardı.
Manifaturacıdan kumaş, esvaplıklar almakla bitse keşke bu işler; bunun biçimi, elle yada kollu dikiş makinesi ile dikilip giyime hazır olması da vardı. Şalvarlık olsun, fiston, gömleklik, pijama yada diğer dikilecekleri, koltuğuna alıp da mahallede onları boş çevirmeyecek bir bilenlere de ihtiyaç vardı.
Manifaturacılar döneminden itibaren Göksun'umuz da, konuyu komşuyu memnun etme gayretin de olan, gerektiğinde de sabahlara kadar elleriyle makine çeviren, gözünün nurunu feda eden bayan terzilerimiz de vardı elbet;
Terzi Garı (Tutak), Zülfiye Güvenç, Nazik ve Münevver Kahvecioğulları, Nazmiye ve Şükran Turan, Fatma Kale, Emine Dikeç, Hayriye Amasyalı, Nazire Amasyalı, Adiliye Baz, Zahide Çitil, Müjgan Güllü, İlhan Kale, Ayten Kale, Hatice Gencer, Ayşe Özcan, Ayşe (Sema) Güneş, Mübeccel Amasyalı, Mukaddes Amasyalı, Sabiha Demirci Kenger, Fatoş Güneş, Muhterem Kale, Kadriye Güzel, Saadet Dağıstanlı Öktem, Dürdane Poyraz, Mesude Peltek, Gülay Peltek.
Bu insanlarımızdan; Kimileri, mali durumu elvermeyene "anam, heç mi hayır gerekmiyecii" kimisi "Get anam get, bin yılın bin başı bi işin düşük geliksin, ne parası heç mi hatır gönül yok" derdi. Kimileri de goltuğuna sıkıştırdığı bir topak "mâl yağı" ile gelene gücenmesin diye kabullenerek "amaa ne zahmet ediksin, utandırdın şindi beni, çôrûn çôcûun rızğı bi daha olmasın hâ" diyerek teşekkür ederdi.
Mesleğini profesyonelce yürütenler ise, kendi ücretinden az veya çok fedakârlıkta bulunarak karşılıklı rıza edinirlerdi. Bunlar yıllarca Şehir insanına fedakârca hizmet eden değerlerimizdi bizim.
Manifaturacılık o gün hükmüne göre epey bir sermaye gerektiren bir meslekti. Dolayısıyla tüm ilçe de ekonomik manada dikkat çekici konum ve bunun sağladığı hayat şartları da, diğer esnaf kesimlerine göre de farklılık gösterirdi. Bu kesim, bir nevi esnafla klasik tacir arasında sosyo ekonomik konuma sahiptiler.
İlçemiz manifaturacıları hazır giyim sanayisinin iyice gelişmesine kadar, bir müddet manifatura ile birlikte hazır giyimi de kademeli olarak bulundursalar da, tüketici talepleri markalı konfeksiyon sanayisi lehine gelişince, manifaturacılık günden güne eski cazibesini yitirdi.
Bir kısım manifaturacılarımız, ilgili ilgisiz ürün çeşidini artırarak mesleği ömür boyu devam ettirseler de, erken dönem de mesleğini bırakanlar da oldu.
Mesleği manifaturacı olarak bilinen ve bu Şehir insanını yıllarca giyinme ihtiyacını karşılayan, iyi günün de kara günün de hemşehrileriyle karınca kararınca birlikte olan bu insanlarımız;
Abdullah Güzel (Abdulâ Efendi), İrbâm Şahin (Kürt İrbâm), H. Ahmet Sürücü (Kel Amed), Memmed Nizamoğlu (Nizam Memmed), Hacı Hanefi Hüseyin (Amasyalı-Hanifi Hösün Ağa), Ebubekir Satıcı, Hamit Yılankaya (Derendeli Hamit), Ali Özderandeli (Derendeli Ali), Dursun Ateşoğlu (Kürt Dursun), Yusuf Ateşoğlu, Bayram Doğan (Sakız Hacı), Nuri Kaya (Gaya Nuri), Hıdır Köroğlu, Ali Amasyalı, H. Ali Satıcı, Seyfullah Bilgen, Hacı, Ramazan, Ferit ve Mustafa Sürücü Kardeşler, H. Memmed Güldal ve Yusuf Ekici'erdi.
Bu meslek sahiplerinden, üçüncü kuşak yani torun olarak Hacı Amasyalı, ikinci kuşak olarak da oğullardan Hâlıd Bilgen ve İsmail Köroğlu ata mesleğini hala sürdürmektedirler.
Minnettarız !
Burada andıklarımızdan göçenleri rahmet, kalanlarımıza da sağlık, huzur ve başarı dolu yıllar diliyoruz.
Dr. Mustafa Coşkun KALE'nin,
Henüz yayımlanmamış,
"Küçük Türkiye'm GÖKSUN" adlı eserinden.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.