Meslek hayatımın ilk yıllarıydı… Öğretmen arkadaşlar ev için kredi almaktan bahsediyorlardı. O zaman kiraya oturduğumuz apartman kredilerle yapıldığı için, apartmanda hiç huzur yoktu. Bu sebepten arkadaşlarıma:
-Ben ev alırken faize bulaşmayacağım, dedim.
-Peki, nasıl ev alacaksın? Ev sahibi olamazsın! Dediler.
-Ben Allah’ın kulu olarak, ondan bir ev isteme hakkım varsa, bana faizsiz ve en iyisinden versin, dedim.
-Faize bulaşmadan ev sahibi olamazsın. Allah damdan mı atacak, dediler.
-Allah için güçlük yoktur. Kirada otururum, yine de faize bulaşmam, dedim.
Bir tatlı tebessüm/Salman Kapanoğlu
Allah nasip etti. Birkaç yıl sonra, benim şartlarıma uygun bir eve girdim. Borç harç faize bulaşmadan bir ev sahibi olduk. Kolay olmadı tabi! Borçları bitirdikten sonra, tasarrufa da alıştık ya, biraz para biriktirip hanıma birkaç bilezik aldık. Zuhurat bu ya bir şeyler için tekrar borçlandık. Bir ara hanım, yüksek meblağlı bir istekte bulundu:
-Hanım biliyorsun! Borcumuz var, dedim. Sinirlendi:
-Borç! Borç! Borç! Evlendiğimiz günden beri borç ödüyoruz, böyle yaşamaktansa ölürüm daha iyi, deyince ben:
-Hanım madem borçtan çok sıkıldın, şu bileziklerden birini versen borçtan kurtuluruz, deyince:
-Bu bilezikleri veremem! Bunlar benim ölümlüğüm, dirimliğim…” demesin mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.