Ömer IŞIK
ULUSLARARASI TERÖR ÖRGÜTLERİ – 5 ( PKK)
PKK (Kürdistan İşçi Partisi) :
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılıp yerine mirasçısı olmayan küçük devlet olarak Türkiye’nin kurulmasına izin veren güçlerin planları hiç bitmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla önce tek partili, sonra çok partili döneme geçildi.
Türkiye’nin doğusu yer altı kaynağı tarafından zengin bir bölge olduğunu dış güçler biliyordu. Bu itibarla bu kaynakların kullanılmaması için Türkiye’nin Lozan Anlaşması ile eli kolu bağlanmıştı.
Doğu Bölgesi; yer altı zengin kaynağı yerler ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölge olup, devlet imkânlarından o dönemde geri kalmıştı. ABD, Avrupa ve İsrail’in planlarına göre Kürt devletinin kurulması için örgüte ya da partiye destek verilecekti. Rusya’nın da Akdeniz’e inme hayali vardı. Aslında kurulması planlanan Kürt devleti sadece İsrail’in emellerine hizmet edecekti. Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında Yahudilerin de rolü olmuştu. Doğu Bölgesi, Arz-ı Mev’ud sınırlarına giriyordu. Irak, Suriye ve Türkiye sınırları içindeki bu bölge için Kürtlerin kullanılması uygundu.
Ayrıca bu bölgede önceleri Ermeniler de bulunmuştu. Ermeniler de bu amaçla Kürtlerle birlikte kullanılmaya elverişli idi. Hatta bazı Alevi kesim de bu kapsama alındı.
Türkiye’de etnik örgütlenme faaliyetleri, çok partili yaşama geçildikten hemen sonra başladı ve 1954 yılından sonra Doğu bölgelerinde büyük çoğunluğu Kürtçe, çok sayıda örgüt kuruldu. Marksist-Leninist ideolojili bazı gruplar, 1958 yılında Kürt İstiklal Partisi’ni kurdular. Ancak bölücülük iddiasıyla 1959 yılında tutuklandılar. 44 sanık arasında Şevket Turan, Dr. Naci Kutlay, Dr. Koco Elbistan, Yavuz Çamlıbel, Dr. Sait Kızıltoprak, Musa Anter, Ziya Şerifhanoğlu gibi isimler de vardı. Musa Anter, Tarık Ziya Ekinci, Faik Bucak, Sait Elçi, Yaşar Kaya gibi isimler Kürt hareketinin hem teorik hem de pratik zeminini oluşturdu. Özellikle Musa Anter’in çıkarttığı ve doğunun geri kalmışlığını işleyen İleri Yurt gazetesi bu açıdan önemliydi. Kürt hareketinin entelektüel zemin kazanmasıyla birçok Kürt aydın yeni kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) bünyesinde aktif siyasete girdi. Kürt sorununun o dönemki sol ve sosyalist hareket içerisinde yerini buldu. Yani Kürtçülük anlayışının İslâm ile hiç bir bağlantısı yoktur.
1974 yılında Ankara’da kurulan Demokrat Yüksek Öğrenim Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Abdullah Öcalan (asıl adı Artin Aramyan olan Ermeni asıllı) daha sonra Kürdistan İşçi Partisi- PKK'yı 1978’ de kurdu.
Genç Kürtlerin kandırılıp dağa çıkarılması için Avrupa’dan, İsrail’den bir çok güzel kız casuslar gelerek işsiz gençlerin dağa çıkarılmasına, aileden koparılmasında rol olmuşlardır. Kadın casuslar bu gençlerle aşk yaşayıp, onların beyinlerini yıkamışlar, devletin Kürtlere zulüm ettiğini, devletin onları ihmal ettiklerine inandırıp devletine karşı savaşmaya ikna etmişlerdir. Böylece PKK, ilk kurulduğu yıllarda Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde yaşayan vatandaşların Türk ırkından ayrı bir ırk olduğunu, Türk devleti tarafından sömürüldüğünü, dil ve kültürünün asimile edildiğini savunarak, Türkiye’nin doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alacak şekilde Suriye-İran ve Irak toprakları üzerinde bağımsız birleşik demokratik Kürdistan devleti kurmayı hedeflemekteydi. Dikkat edilirse PKK’nın üst düzey yöneticileri Ermeni’dir.
Güneydoğu Anadolu bölgesinde adı duyulan ‘Apocular’, Kasım 1978’de silahlı eylemlere başladılar. UKO’cular (Ulusal Kurtuluş Ordusu) olarak da tanınan örgütün lideri Abdullah Öcalan ve arkadaşları Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde yaptıkları toplantıyla adı PKK olan örgütü kurdular. Öcalan’ın Genel Sekreter, Cemil Bayık’ın ise yardımcısı olarak ilan edildiği bu gizli toplantıda; Türkiye’nin son 40 yılına yaptığı zulüm ile etnik terörün fitilini ateşlemiş oldu.
1979 da Türkiye sınırları içerisinde etnik temelli bir devlet kurmak üzere yola çıkan örgütün güvenlik güçlerince yakalanan PKK yöneticilerinden Şahin Dönmez’in örgüte dair itiraflarda bulunması üzerine Öcalan, Türkiye’den ayrıldı ve Suriye’ye geçti. Suriye istihbaratı El Muhaberat’ın desteği ile terör örgütlerinin yuvalandığı El Bekaa vadisine geçti. Lübnan toprakları olan bölge Suriye’nin kontrolünde bulunuyordu. Lübnan iç savaşının da etkisiyle kontrolsüz olan bölgedeki kamplarda; İsrail’e karşı savaşan FKÖ, Türk diplomatlara yönelik suikastlar düzenleyen ASALA ve Türkiye’den DEV-YOL ve Rızgari gibi örgütler vardı.
1970 li yıllarda Türk bürokratlarına yönelik kanlı eylemler gerçekleştiren Ermeni Asala terör örgütü 1980'lı yıllara gelindiğinde yerini selefi konumundaki PKK'ya bıraktı. Siyasal bir hüviyete bürünen Asala'nın yarım bıraktığı silahlı eylemlerini yürütme görevini artık ayrılıkçı Kürt terör örgütü PKK üslenerek 1984 yılında da ilk kanlı eylemini gerçekleştirdi.
12 Eylül 1980 tarihi Türkiye’nin çok uzun süre çıkamayacağı karanlık bir tünelin başlangıcı oldu. Darbeden sonra bir çok şaibeli Kürt vatandaş yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Suriye’ye gidenler Filistin eğitim kamplarına katıldı, Avrupa’ya iltica edenlerse üniversiteler ve sivil toplum örgütleri aracılığıyla Kürt sorunu varmış gibi Batı’ya anlatmaya başladı. Geride kalanların pek çoğu ise dönemin baskılarının simgesi haline gelen Diyarbakır Askeri Cezaevi’ndeydi. Böyle bir dönemde PKK da, çoğu yasadışı örgüt gibi Türkiye dışına çıktı. Şam’a yerleşen Öcalan, örgütü buradan yönetmeye başladı.
12 Eylül’ün getirdiği sorunlarla uğraşan Türkiye, hemen güneyinde büyüyen tehlikenin farkında değildi. Yunanistan, Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinden gelen solcu politikacılar Öcalan ile görüşüyor ve onu Batı kamuoyuna pazarlamanın hesaplarını yapıyordu.
15-25 Temmuz 1981’de Suriye'de yapılan PKK 1. Konferansı'na 60 civarında örgüt mensubu katıldı. Konferans PKK’ya tahsis edilen Helve Kampı'nda yapılmış, dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad tarafından Kürdistan Demokrat Partisi'nden (KDP) alınan izinle de, örgüt Kuzey Irak’a yerleşmiştir. KDP lideri Mesut Barzani önce Türkiye’den çekinerek bu teklifi reddetmek istese de, Esad’ın baskıları sonucu kabul etmek zorunda kaldı. Böylece 1981’de Kuzey Irak’a ilk adım atıldı.
PKK, bu dönemde yaşanan İran-Irak Savaşı'nın sonuçlarından da yararlandı. Dönemin Irak lideri Saddam Hüseyin, Kuzey Irak’taki KDP lideri Mesut Barzani'ye bağlı güçlere saldırdı. İran’a kaçmak zorunda kalan Barzani birliklerinin arkalarında bıraktıkları silahlara PKK tarafından el konuldu. Örgüt Kuzey Irak’ta ortaya çıkan bu boşluktan yararlanarak bölgeye yerleşimi tamamladı, ayrıca Barzani’ye bağlı bazı militanları bünyesine katmayı başardı. PKK sağladığı bu güçle kendini otorite olarak kabul ettirmeye yönelik silahlı eylemlerini arttırdı. Bu eylemleri PKK, Kürtçülük hareketi diye tanımlamasına rağmen pek çok ülke tarafından ‘terör örgütü’ ilan edildi.
1983’te dönemin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, Şam’a yaptığı resmi ziyarette Suriyeli yetkilileri uyardı ve Türkiye’ye yönelik terör eylemlerine müsaade edilmeyeceğini söyledi. Türkiye’nin tutumunu sertleştirmesi üzerine Suriye, ASALA ve PKK’dan kendi topraklarından çıkmasını istedi. Örgüt bazı militanlarını İran ve Kuzey Irak’a gönderirken önemli bir kısmı da Bekaa Vadisindeki kampa gönderdi.
17 Ekim 1998’de Öcalan Suriye’den ayrıldı. Üç gün sonra iki ülke yetkilileri Adana’da bir araya geldiler. Burada imzalanan Adana Mutabakatına göre; PKK kampları kapatılıyor, yenilerinin faaliyete geçmesine izin verilmiyor ve pek çok PKK’lı tutuklanıp adalete sevk ediliyordu. Öcalan’ın önce Rusya, ardından İtalya ve son olarak Kenya’ya uzanan yolculuğu Türkiye’den gönderilen bir özel uçakta son buluyordu. 30 binden fazla insanın öldürülmesinden sorumlu tutulmaktadır. Apo, ayrıca uyuşturucu kaçakçılığı gibi pek çok terör suçlamalarından sorumlu bulunmaktadır.
Kandil Kuzey Irak’ta saklanabileceği bir kamp arayan PKK ve eylem yapmakta zorlanan terör örgütü, yeniden güç kazanmasında en önemli desteği ABD ve Barzani’den aldı. Örgüt silahlarını hem Rusya’dan, hem Avrupa’dan temin ediyorlar. Bölgenin bir diğer aktörü Talabani’nin de desteğiyle Kandil’e yerleşen PKK, burada kamp inşa etmek için Avrupa’da tehditle para topladı. Bazı ülkelerin de maddi desteğiyle Kandil’de kısa sürede kamp inşa eden PKK, terör faaliyetlerini hala sürdürmektedir. HADEP, HDP gibi siyasi partilere de destek vermektedirler. 2019 da Diyarbakır’da anaların HADEP İl Başkanlığı önünde yaptığı eylem ile PKK’nın doğrudan bu partiyle irtibatlı olduğunu ortaya koymuştur.
Diğer taraftan gerek istihbarat birimlerinin yaptığı araştırmalarda gerekse, canlı olarak yakalanan PKK militanlarının verdiği ifadelere uluslararası Çekiç Güç'ün asıl misyonunun Kuzey Irak'ta bulunan Kürt Halkını ve PKK'lıları eğittiği yönündedir.
Son zamanlarda Türkiye’nin Suriye’ ye yaptığı operasyonlarla PKK zor durumda kalmıştır. Ancak ABD’nin aracılığıyla PKK-YPG örgütleri birbirlerini desteklemektedirler.
Muhafazakâr Kürt kesim PKK’ya karşıdır. Ancak onlara da nice şantaj yapılmakta veya ölümle tehdit edilmektedirler. Türkiye’nin bu terör örgütü ile mücadelesi devam etmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.