Mustafa OKUMUŞ
Umut
Umut sözcüğünü günlük yaşamda çeşitli beklentilerimiz için sık sık kullanırız, değil mi? Türkçe sözlük, “ummaktan doğan rahatlık, ferahlatıcı duygudur” diye tanımlıyor, umudu.
Bana göre, umut yaşamsal bir kandır, candır, insana. O, beklentilerimizin ucunda yanan bir ışıktır. Hep önümüzü aydınlatır. Umutsuz insan rotasız gemi, serseri bir mayın gibidir. Rüzgarda savrulur, akıntıda sürüklenir. Umudu olmayanın amacı da olamaz, hayali de. Ne demiş Yahya Kemal: “İnsan hayal ettiği sürece yaşar.” Hayal umudun anası olunca doğurganlaşır elbette.
Umudun insanlık tarihiyle yaşıt olduğu biliniyor. Antik çağ mitolojik inanışına göre; Epimetheus, Pandora’nın kutusunu açar. Kutu içinde ne varsa hepsi çıkar, yalnız umut kalır. Kutunun kapağı bir daha açılmamacasına kapanır. O nedenle umuda ulaşmak zorlaşır.
Antik çağ ressamları tablolarında umudu, genç bir peri kızına ya da bir meleğe benzetmişlerdir. Giotto, onu, bir meleğin kendisine sunduğu tanrısal taca doğru ellerini uzatan, kanatlı genç kadın olarak resmetmiştir.
Gelin isterseniz, bir de kendi umut algımıza bakalım: “ umut fakirin ekmeği / yer yer bitmez.” diyor, Orhan Veli. İyi ki umut varmış. Yoksa fakirler ne yer, ne içerlerdi. Belki de tuzu kuruların keyfi kaçardı. Her halde lokmalarına ortak çıkılması hoşlarına gitmezdi. “Ne yar-i can imişsin ah ey ummid-i istikbal” diyor Namık Kemal’de. Öyle ya gelecek umudu, bağlar, insanı yaşama. Belki de koşumuz bundandır, onca yolu, yorgun argın düşünceye dek, bir ömür boyu peşindeyiz umutlarımızın.
Yaşam umudun ucunda çiçek açar, meyveye durur. Umut yaşamı besler, kan verir, can verir. Kuşkusuz umut ele avuca giren bir nesne değildir. O nedenle, ona, egemen olamayız. Aksine bir ömür boyu onun albenisiyle avunuruz. Umut kimi zaman bir seraptır, tam yakaladığımızı sandığımız anda, aldanışın ezikliğini yaşatır bize. Ama umutlar bitmez. Gerçekleşenler, yeni umutların peşine takar, bizi. Yaşam bitinceye kadar koşturur-durunuz, onun peşinden. Bana göre umutsuz yaşam düşünemeyiz.
Bakınız, düşünür ne diyor: “ Parasını yitiren kişi bir şeyini, dostunu yitiren kişi çok şeyini, umudunu yitirense; her şeyini kaybeder.” Umudun yaşamsallığı bundan daha güzel nasıl anlatılır ki. Umut bizi yaşama çeken bir mıknatıstır. Onun cazibesinde hayat anlam ve işlev kazanır, değil mi?
Umut bir türküdür, kulaklarımızda. Çiçek çiçek açar, gözlerimizde. Bal tadı bir sözcüktür dilimizde. Şırıltıdır akan suda, bir dostun sıcaklığında, bir sevgide, yeşil mavi açar, yüreğimizde.
Umutsuzluklar değil, umutlar yaşatır bizi. Umutlar bir rüzgar olur, taşır bizi uzaklara. O, masal olur gezdirir bizi Kafdağı’nda, uçurur Zümrüd-ü Anka’nın kanatlarında. Umutlar bir düş olur, kimi zaman. kanatlanır, kelebekler gibi, gönül bahçelerinde. Kimi zaman da bir gizdir, çözümü bizden bekler.
Umudun, saçları, elleri, gözleri, yüreği olur mu, demeyiniz. Olur işte. Yıllar yılı şairler imgelere, halk dili deyimle sarmış, konuk etmiştir, onu.
Umut olmasaydı, insanoğlu yaşama bağlanamaz, daha ilk başarısızlıkta boşluğa ve işlevsizliğe düşerdi, belki de.
Umut tinsel sağlığın, bir amaca yönelişin, geleceğin, beklentilerin, güvenin, üretimin, başarının ve de mutluluğun lokomotifidir dersek, yanlış mı olur?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.