İbrahim Gülsu

İbrahim Gülsu

Devletin Kara Delikleri

Devlet, tüm organları ile organize olmuş; kendisini koruma, geliştirme refleskleri olan bir canlı organizmadır.

Devlet, teşkilatlı ve kutsal boyutta kuralları olan; o konuşunca adaletin, hakkın konuştuğu, haksızların, zalimlerim sindiği bir organizma. İnsanı yaşatmaya, korumaya odaklanan bir otorite.

Devleti ve ahalisini asalak, üretmeyen, kolay kazanç yolları arayan, hırsız, zalim insanlardan koruyan bir devlet.

Kazancını milletin hayat müdafasına tahsis eden, tasarrufu önceleyen, helâle harama dikkat eden ve ettiren bir devlet.

Bu tanımlamalar gayet güzel. Mesele söylemin eyleme dönüşmesi.

Bugün devletimin en büyük ayak bağı, gelişmesinin tıkacı kendisidir, kurumlarıdır, devletin yönetici ve bürokrasisidir.

Öyle ki demokrasi denen yönetim anlayışı ülkemizde bir türlü hesap verilirliğe, şeffaf yönetime, sorumlu siyasete dönüşmemiştir.

Neden bu ifadeleri kullandık?

Tasarrufsuzluk, ihtiyaç dışı eleman istihdamı, adam kayırma, rüşvet, ‘’komisyon’’ talebi, yağma… Dünden bugüne yönetimin gerçeği olmuş. ‘’ Bal tutan parmağını yalar.’’ mı?

Vatandaşla, özellikle gençlerle bu konuda anket yapılsa herhalde sonuç yukarıdaki ifadeleri doğrular.

Bu durum devlete güveni bitirir. Kafamızı kuma gömmenin anlamı yok. Gelir dengesizliği, adaletsizlik ve suç oranlarıyla kokuştuk. Ahlaki bir deprem yaşıyoruz.

Devlet, kendisini koruma, kollama refleksini göstererek sadece savunmaya, orduya yatırım yapmaz. Ülkeyi savunacak, silahın tetiğine basacak; sağlıklı, dürüst insan da yetiştirir. Çünkü asıl olan eşya değil, eşyaya hükmeden insandır. Bugün ülkemin milli meselesi, en önemli meselesi insan kalitesidir. İnsan düzeltilirse, hayatımızda ana ölçü helâl-haram, hak-hukuk olursa her şey düzelir.

Dünden bugüne iktidarı ve muhalefeti ile tüm belediyeler, devlet kurumları mercek altına alınsa, kurumlarda gereksiz araç gereç alımı, tıka basa eleman istihdamı, kayırma, yolsuzluk, görülecektir.

Bugün belediyelerde ve bazı kamu kurumlarında yüz kişinin yapacağı işi iki yüz kişi yapıyor.

Bir belediyemizde işim gereği iş kuyruğunda beklerken bir köylü vatandaş bana dönüp bu devlet iyi ki batmıyor, dedi. Neden diye sorduğumda, baksana odalar iş yapmayan, işi olmayan insanlarla dolu, dedi.

Sıradan bir vatandaşın, sıradan bir saatte gördüğünü devletim görmüyor mu? Devletimin temsilcisi olan basiretsiz, yeteneksiz, vicdansız, helâl ve harama duyarsız yöneticiler olduğu sürece bu devlet kara deliklerinde boğulacaktır.

Bakıyorsunuz bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar havadan yere inmiyor. Ulaşım, konaklama, harcırah masrafları; bir kişiye iki, üç maaş vicdanları sızlatıyor.

Öyle ki bazı yatırımlarda yatırımın reklamına, ‘’ yetkili’’ teftişlerine, açılış ve ‘’kontrol’’ gidiş gelişlerine harcanan para neredeyse yatırımın bedelini buluyor.

Devlet yöneticilerinin il, bölge ziyaretlerinin o mahalde adeta devlet işlerini ve trafiği durdurması da işin cabası. Çünkü tüm daire müdürleri ve il yönetimi gelen ‘’ziyaretçi’’ yle beraber oluyor. Bu durum tipik bir doğu ülkesi modeli.

Devlete, insana, coğrafyaya hizmet bir kutsal görevdir. Elbette iki kişinin olduğu yerde bir sorumlu olacaktır ama sorumluluğun ‘’ateşten bir gömlek’’ ve ‘’devlet malı yetim malı’’ olduğunu unutmamalıyız. Müslüman bir toplumda bunun bilince, eyleme dönüşmemesi Müslümanlığımızla çok ciddi bir çelişkidir. Kul hakkı yemenin hesabı çetin olacaktır. Vahiy öyle diyor.

Savurganlık devletin tepesinde başlar, mecliste ve devlet kurumlarında, mahalli idarelerde devam eder. Vatandaşımız da devletine benzer. ‘’Sofranın bereketi ekmeğin kırıntısındadır.’’ felsefesinden ; yemeği bitirmeme modasına, açık büfelere geçtik. Bu nimet israfı gözümüzü kör eder.

Hangi ülkede bu kadar lüks araba saltanatı var? Sıradan yöneticiye bile bir araba, bir şoför ve yakıt sınırsız. Araç hem resmi hem özel işlerde kullanılıyor.

Vergi kimden alınıyor? İşçi ve memurdan. Dolaylı vergilerin oranı yüzde yetmişe dayanmış. Çünkü zenginler, kapitalistler vergi vermemenin bir yolunu buluyor.

Hani bankalar, tüketim piyasası, gıda pandemide ve depremde yüzde beş yüzlere varan kâr etmişti ya…

Önce kazançtan vergi al ki dar ve orta gelirli vatandaş, işletmeci vergi vermekten pişmanlık duymasın.

Hülâsa resmi kurumlar ve mahalli idareler devlet kesesinden vasıfsız, gereksiz eleman ve araç gereç almaktan, sağlıksız yatırımlardan, keyfi harcalamardan arındırılmazsa, bu devlet memur devleti olmaktan kurtarılmazsa…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Gülsu Arşivi