İbrahim Gülsu

İbrahim Gülsu

“FETÖ Öldü” Derken…

“Göz, o ki herkesin aynada gördüğünü, o tuğlada göre.”

Elinle büyüt, milletin ve ülkenin imkânları ile geliştir, sonra devlete düşman olsun. Birey ve toplum bu halin farkına varmasın. Kısacası hipnozlanalım. Sonra uğraş dur. Sonra da sınırı belli olmayan insan, beyin, can, mal, para… kaybı.

Bu milletin’’ kaderi’’ hep elimizle yaptıklarımız değil mi?

Üç yüz senedir fetret dönemi yaşayan milletim, devletim halâ bu çukurdan çıkmış değil.

Çok önceden plânlanarak kotarılan, sosyal, siyasi, ekonomik, askeri olaylar önümüze konuyor. Adeta boğa güreşlerinde kullanılan şallar gibi, oyun kurucular, profesyonel matadorlar, özellikle de Siyonistler gündemimizi belirliyor. Biz de ahmakça o şallarda yıllarımızı heba etmişiz ve halâ ediyoruz. Sayayım:

Tanzimat Fermanı, Meşrutiyet Hareketleri, 31 Mart Vakası, 1. Dünya Savaşı, on yıla bir yapılan ihtilaller, sağ-sol kavgaları, Ermeni Meselesi, Kürtlerin olmayan Kürtçülük Meselesi, FETÖ… gibi.

FETÖ, ‘’ boğa’’ yı uğraştıran, boğanın enerjisini bitiren son şal. Ama bu şal kırmızı değil yeşil. Renk benden olmasaydı zaten bu hareket bu kadar büyümezdi. Bunlar hep ‘’İslâmın İslâm tuzakları.’’ Konunun analizinin, çok detay ve ciddi boyutta yapılması gerekiyor. Yani dini aldatılmışlık, bireyin vesayeti, aklı öncelememek, tâbi olma kültürü, sosyolojik, psikolojik boyutu ile incelenmeli. Bunu geleceğimiz açısından çok hayati buluyorum.

Siyaset bu işi sulandırıyor, çamurlaştırıyor. Siyaset önce Fetö’ ye övgü yarışına giriyor, sonra ‘’Ne istediler de vermedik?’’ kırılganlığı ve ’’ Kandırıldık.’’ oluyor. Bu nasıl basiret, feraset? Ülkemde bir şeyler dönüyor, ama…

Bu konuda aydınlarımızın birçoğu korku, siyasi baskı ve panik içinde susmayı tercih ediyor. Cumhuriyetten önce başlayan bu durum Cumhuriyet döneminde de devam ediyor.

Ülkemdeki ihtilallerin, aydında, halkta oluşan bu sosyal ve fikri kırılma için yapıldığını unutmayalım.

Üniversitelerimin millet, devlet, bilim, sosyoloji diye bir kaygısı yok. Fildişi kulesinde otuyor.

Üniversitelerimden FETÖ konusunda sağlıklı, kapsayıcı, çözümleyici araştırma, kitap, yazı göremedim. Konu devletin varlık ve beka meselesi ise bu konuda; yani FETÖ gibi ekonomik, askeri, siyasi, ezoterik özellikli, dış bağlantıları olan hareketleri, STK’ları sosyologlar, strateji uzmanları araştırmalı ve eserler vermeli. Üniversitelerim kürsüler kurmalı. Ama bu çalışmalar siyasetin gölgesinde değil; bilimin, sosyolojinin, psikolojinin gölgesinde yapılmalı.

Reaksiyoner tarz, bilimin, büyük ve köklü devletin tarzı değildir. Bilimin ve devlet aklının olaylar karşısında aksiyoner tarzı yoksa bilim de devlet de günlük yaşıyor demektir. Yiğitlik bugünü dünden görmekti. Bugün sonucu konuşmak ahmaklıktır, boşunadır.

Üç yüz senedir devam eden Fetret Döneminden çıkmamamız için, Batı’ya alternatif medeniyet diriltmememiz için bu ülke başıboş bırakılmıyor. İki yüz yıldır ‘’okumuş’’umuz Batılılaşma sevdasıyla komplekse girmiş, özgüvenini, milli kimliğini kaybetmiş; kültüründen ve coğrafyasından kopmuş, silikleşmiş. Bu gecenin sabahından da hayır olmamış. Aksi kısık seslere rağmen bu durum ülkem için sosyolojik bir gerçektir.

Milli diriliş milli kimlikle olur.

Osmanlı’nın devşirme sisteminin intikamını, Batı ve Vatikan, Fetö’nün devşirme sistemi ile almıştır. Çok ciddi boyutta potansiyel beşeri servetim, aklım heba olmuştur

Arka plânda ABD’yi, Siyonizmi, Küresel Çeteyi görmeyen Fetö tepkileri de konuya analist, çözümleyici yaklaşmayan sövgüden ibaret. Ve daha çok siyasi tepkiler. Bu konuyu sadece Erdoğan –Hoca kavgası olarak görmek çok saflık olur. Fetö’nün ‘’ Pakruduni, Yahudi, Ermeni, Sabatayist, Mason…’’ olduğunu şimdi mi öğrendik? İşte siyasi tepkiler yel ve sel gibi. Bilimsel ve sosyolojik hiçbir değeri yok.

Uyandığımı zannederken, hitabetle, söylemlerle halâ uyutuluyor muyum yoksa, diyesim geliyor.

Türkiye çok stratejik bir konumda ise, devletim kendisini koruma refleksini diri tutmak istiyorsa, bilimi, bilim adamlarını, devlet aklımı harekete geçirmeli.

Ülkemde bu iş siyasete bırakılmamalı. Çünkü siyaset güvenilirliğini kaybetti. Şu an kaygan bir zeminde yoluna devam ediyor. Bu işe devlet- millet aklı el atmalı.

Bakın Fetö’ nün hocası, yönlendiricisi, Fetö’den önce Kestane Pazarı’nın vaizi, Türkiye’nin en karanlık isimlerinden biri olan mason, Tapu Kadostro mezunu; ama Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı, hatta başkan adayı olan Yaşar Tunagür’ ün cenazesine (2006) kimler katılmış: Recai Kutan, Temel Karamollaoğlu, AKP’liler, Özal ailesi o dönemin büyükşehir belediye başkanı Kadir Topbaş, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu… cenaze namazını da Hayrettin Karaman kıldırmış. Yaşar Tunagür ’’Muhterem Hoca Efendi bizim için büyük bir kayıp.’’ denerek mezara konmuş. Doğruysa buna basiretsizlik veya saflık denir. Veya…

Yaşar Tunagür’ün öğrencisi Fetö’yü de Kasım Gülek, MİT Müşteşarı Fuat Doğu, Abromowitz, Graham Fuller, Thomas Michel, CİA, Vatikan bulmuş, yetiştirmiş, büyütmüş.

Fetö Vehbi Koç’un evinde yapılan bir toplantıda kuruluyor. Fetö’ nün doğduğu ev de öldüğü ev de bizim değil. Hatta cenazesinin Kardinal arabasıyla taşınması bize onun da Kardinal olabileceğini düşündürüyor. Eğer öyleyse tarih ve sosyologlar bu müthiş aldatılmışlığımızı nasıl yazacak? Bir ‘’ Müslüman’’ın yukarıdaki isimlerle ne işi ola ki?

Cenaze duasında ‘’ Lord’’ isminin kullanılması, cenazeden sonra Fatiha’nın okunmaması , tabutuna Siyon yıldızlı örtünün sarılması… bana Lawrensleri, Binbaşı Noelleri, Şeyhülislam olan Frederick Vambery’ i (Reşit Efendi) hatırlatıyor. Ve ‘’ Bu millet nelerle, kimlerle kaç defa aldatıldı? Aldatılmalar daha ne kadar devam edecek?’’ soruları beynimde yankılanıyor. Şimdi çok profesyonel sabatay, dönme, devşirme aldatıcılar sırada bekliyor.

Yorum sizin. Kim, kim?

Meclis kürsülerinde yapılan konuşmalar çoğu zaman ‘’ gaz almaya’’ yönelik. Ben devletimin kendisini koruma reflekslerinin ilmi alanda kurumsallaşmasını istiyorum.

Bu büyük devlet, kişiyi veya bir örgütü karşısına alacak, onu taydaş yapacak kadar küçülmedi.

Aradan yetmiş yıl geçmiş. Örgüt, yüzbinlerce eleman yetiştirmiş; öncelikle eğitim, ekonomi, siyaset, askeriye… gibi her alanda kurumsallaşmış, devletin kılcal damarlarına kadar girmiş; ama ‘’ kalp gözü açık’’ liderler, önderler, ülema ve devleti yönetenler bunu görememiş, fehmedememiş. Bunda bir terslik yok mu?

Şu an Fetö’ nün ölümü ile ilgili reaksiyoner tavırlar bir işe yaramayacaktır. Testi kırıldıktan ve Bağdat harap olduktan sonra…

Ülkemin geçmişten bugüne yöneticilerine, aydınlarına, liderlerine, ülemasına, Diyanet İşlerine 15 Temmuz’la fark ettiğimiz bu örgüt ve lideri için hiddetle ve şiddetle ‘’Günaydın!’’ demek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İbrahim Gülsu Arşivi