Bir Bayram Gecesi Yazısı

Bir bayram yazısı yazmayalı uzun zaman oldu. Bir bayramı, bayram gibi kutlamayalı da zaten uzun zaman olmuştu.

Ne fark eder ki, ha bayram yazısı ha cenaze yazısı…

Hüznün egemen olduğu zamanlarda, geride kalan sevdikleriniz olduğunda, yaşadığınız mutluluklar bile acı hale geliyor.

Ama bir bayram yazısı yazmalıyım, hem de bayram gecesinde…

***

Hep merak ederim, insanların içine attıkları mı, dışa vurup haykırdıkları mı daha acıdır. Hangisi hüzünlü bir hikâyeye konu olur, hangisi bir ağıta dönüşür, hangisi şiirin mısralarında gözyaşı bırakır?

Bir bayram gecesi dendiğinde, aklınıza ilk ne gelir; çocukluğunuz mu, gurbette iseniz memleketiniz mi, sevdikleriniz mi, uzaktakiler mi, yakında olup uzaklaşanlar mı?

Belki de ilk aklınıza gelen, hatırlayabildiğiniz zamanlarda babanızın aldığı bayramlıklarla uyumanızdır…

Belki avucunuza tutuşturulan harçlıklardır; saçınızın okşanması, yüzünüze gülümsenmesi, yanağınıza kondurulan sevgi dolu öpücüktür…

Kim bilir, belki ailece sadece bayramlarda bir araya gelmenizdir, ilk hatırladıklarınız; uzaktakilerin eve doluşması, tatlılar, kavurmalar, çeşit çeşit yiyecekler…

Herkesin farklı farklı veya benzer anıları vardır…

Benim de aklıma geliyor; bu kadar acımasız bir dünyada yaşadığımızı henüz öğrenmediğimiz zamanlardı…

Derdimiz yoktu, sevenimiz çoktu…

Elimize tutuşturulan ve şimdi lafı dahi edilmeyecek harçlıklarla bir dünya alırdık; Bakkaldan aldığımız kırık leblebi, çiklet, köşe başlarında satılan vici vici,belki bir külah dondurma, belki bir külah nohuttu…

Güvendeydik; annemiz yanımızdaydı, babamız yanımızdaydı, kardeşlerimiz yanımızdaydı.

Başımız sıkışmazdı veya başımızın sıkıştığını bile anlamazdık; içten pazarlıksız şekilde el uzatan akrabalarımız, dostlarımız, sırdaşlarımız vardı.

Babamın bir tek maaşla 10 nüfusa bakmasının zorluğunu hiç anlamazdık; bize düşen, cebimize girmeden bakkalda harcanan paralardı…

Bayram alışverişinde, bir tek babam “cici” şeyler giymezdi, onun her zaman giyeceği bulunurdu ve yeni şeyler sadece bizlere alınırdı.

Ne alınmışsa bayram gecesi başucumuza koyardık, ayakkabılarımızı yastığımızın altında saklardık, kimse çalmasın, sabaha bayramlıksız uyanmayalım diye veya bir sevinçti, çok da tarif edilmeyecek şekilde…

Çünkü bize göre bayramların henüz anlamı vardı.

Bayram sabahı ilk ışıklarla uyanır, uykulu gözlerle ve paytak paytak babamızla birlikte caminin yolunu tutardık.

Bayram sabahı sonrası adresimiz hiç şaşmaz, dedemizin, ninemizin, kardeşimizin, akrabalarımızın mezarını ziyaret eder, minik avuçlarımızı tıpkı büyüklerimiz gibi açarak dua ederdik.

Bu, bizim için de bir ritüel haline gelmişti. Belki önce geçmişimize saygıydı ama sonra ölümü anmaktı, dünyanın ne kadar yalan olduğunu hatırlamaktı, gerçeğe doğru daha emin adımlarla yürümekti…

Ama şimdi…

Mezarlığa gittiğimizde daha çok yakınımızın ismiyle karşılaşacağız, biliyorum…

Ne annemiz kaldı, ne babamız, ne de eşimin anne ve babası…

Bayram namazından sonra “kızartma” için annemin sofrasına konuk olur, el öper, hayır dua alırdık. İkinci adres mutlaka eşimin ailesi olurdu. Bir sırası yoktu elbet ama çoğunlukla da böyle olurdu.

Şimdi uzaklardayız…

Bayram namazı sonrası el öpüp dua alacağımız kapı yok, ziyaret edeceğimiz mezarlıkta yok.

Bayramın tatil olarak algılandığı bir kentteyiz artık. Hoş, bayramın ziyaret olarak algılandığı ama yalancı dostlukların olduğu yerde olsak ne olacak ki?

İnsanlar mı değişti, dünya mı değişti, zaman her şeyi tersyüz mü etti bilmiyorum ama bildiğim, insanlar çıkarlarını bütün değer yargılarından, dostluklardan, akrabalıktan ve en önemlisi insanlıktan da öne almışlar.

Ve böyle bir zamanda, etrafımızda yaşanan onca acıya, onca gözyaşına, onca drama rağmen bayram kutlayacağımızı sanıyor, kutlamak için de bir mücadele veriyoruz…

Belki de kendimizi kandırıyoruz…

Bir bayramı kutlamak için belki de İbrahim(as) gibi bir samimiyet, İsmail (as) gibi bir sadakat lazım ve ne yazık ki bu ikisini bulamıyoruz ama bayram kutluyoruz…

Aslında sadece kendimizi kandırıyoruz…

Tweetimden seçmeler

Kimin yalnız olduğunu, etrafındaki insanlara bakarak anlayamazsınız.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20