Naif Karabatak
Kutsal Andımız Kaldırılamaz!
Türkiye’den başka bir ülkede “biz demokratikleşme istemiyoruz, çünkü…” diye sıralayanlar, farklı bahanelerin ardına saklananlar ve bunu da özgürlük adına yapanlar var mıdır diye bir araştırma yapmadığımdan, bilgi sahibi de değilim.
Ama Türkiye’de böyle bir anlayışın gür sesini çokça duyduğumu iyi biliyorum.
İnsanlar, doğuştan özgürdür ve doğuştan kazandığı haklar vardır. Bunları hiçbir güç alamaz, hiçbir kurum veya kuruluş “gıdım gıdım veriyorum” diyerek afra tafra da yapamaz.
Özgürlükler paketlerle, listelerle, konserve kutularıyla, cicili biçili paketlerle sunulmaz.
Özgürlükler, aslında bir lütuf gibi bahşedilemez.
Ancak…
Ancak bu ülkede işler böyle yürümüyor.
Önce insanın eşeğini kaybediyorlar…
Çalıyorlar aslında…
Bir gece yarısı haneye tecavüz edip, sadece eşek değil, neyi var, neyi yok alıp gidiyorlar.
Cumhuriyeti koruyup, kollama adına insanların özgürlüğünü toptan elinden alıyorlar.
Ortada insan yokmuş, kendilerine köleler yığını varmış gibi davranıyorlar.
Sonra el âleme rezil olmama adına sivil yönetimi lütfediyorlar.
Ama diyorlar “bizim dediğimiz olacak, izin verdiğimiz ölçüde hükmedeceksin.”
Bazen kırmızıçizgi koyuyorlar, bazen “hassasiyetleri” her şeyin önüne geçiyor.
İnsanlara yeni haklar veriliyor, tozlu raflardan indirilerek.
Bunu bir yatırım gibi sunuyorlar, bir ödül gibi, bir şekerlik gibi…
Seviniyoruz elbet…
Çocuklar gibi şen oluyoruz; demokrasinin nimetlerini haz etmeye başlıyoruz.
Ama değil…
Halkın özgürlük talebiyle yönetenlerin gündemi farklı…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Eylül’de açıkladığı Demokratikleşme Paketinde yer alanlar, zaten bizim hakkımızdı.
Doğuştan kazanımlarımızdı…
Bu paketle gelemezdi ama paketin içine koyup, yedi kat yerin dibine atarak prangalara vurdukları bir haktan bahsediyoruz.
Bugüne dek “konuşulması dahi yasak” olan içerikten söz ediyoruz.
Paket açıklandığı anda, yurdun her yanında davullar çalmalı, türküler söylenmeli, halaylar çekilmeliydi.
Ama olmadı…
Demokratikleşmeyi istemeyenlerin gür sesi çıktı.
Esir olmak istiyorlardı, özgür olmak onlara bir beden bol geliyordu.
Bahane çoktu elbet, “Özgürlük istemiyoz”u farklı kelimeleri bir araya getirerek telaffuz ediyorlardı, sonuç ise bu çıkıyordu.
Hele bir kesimde vardı ki, tam kara mizah…
***
80 yıl önce, o zamanın en yağcısı ve en yalakası diyebileceğimiz Dr. Reşit Galip, 23 Nisan’da çocuğunun okuması için bir şeyler karalar.
Sonra geçer aynanın karşısına “vay be, ben neymişim be abi” deyip, kendisini dünyanın en büyük mütefekkiri, en büyük şairi sanır.
“Böyle olmaz” der, “bu marş olmalı, dilden dile dolaşmalı, bazıları bu olmayınca benliğini kaybetmeli.”
Hemen yağcılığa başlar.
Yanaşır, sırnaşır ve dehasından dökülen birkaç satırlık ucube bir şeyi “görevini kötüye kullanarak” her sabah minicik çocuklara okutur.
Demokratikleşme paketiyle bu saçmalığa son verildi.
Ama bir kesim bu ucubeye kutsiyet atfetmişlerdi.
Orada “Türk” yazıyordu çünkü.
O kalkarsa Türklükleri kalkardı, ona bağlıydı bütün değerleri. Türklükleri pamuk ipliği gibiydi zaten, koptu mu, kopardı.
Doğru ve çalışkan olmazsalar bile “Türk” oldukları için otomatikman “doğru” ve “çalışkan” oluyorlardı. En azından bunun için emek vermiyor, her türlü yolsuzluk ve usulsüzlüğü yapacak bir huzurla doluyorlardı.
İlkeleri önemliydi tabii; küçüklerini koruyor, büyüklerimi sayıyor, yurdunu, milletini özünden çok seviyorlardı.
Yoktu böyle bir şey ama olsun, “and” içiyorlardı ya, kim sorgulayacak?
Ülküleri de vardı, çalışmadan yükseliyor, geri giderek ilerliyorlardı.
Ve Atatürk’e yağcılık kokan satırlar geliyordu ardından…
“Ey Büyük Atatürk!” dediğinde Gazi Mustafa Kemal içinden “Yağcıya bak” demiş midir Reşit Galip’e bilmiyorum.
Ama hızını alamamış tabii…
“Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.”
Sonra varlığını “Türk varlığına” armağan etmiş, hani bir çaba yok ama olsun.
Ve “Ne mutlu Türküm diyene!” demiş…
Türk olmayan mutsuzdur elbet.
Bakın ben de Türk’üm ve mutluyum, mutlusun, mutluyuz, mutlular!
Cebimiz dolu, özgürüz, hiç darbe görmemiş, zulüm yaşamamış, sıkıntı çekmemiş, işkenceyle tanışmamışız.
Çünkü biz Türk’üz ve doğal olarak mutluyuz, mutlusunuz, mutlular!
Allah akıl fikir versin.
Eğer sizin değeriniz, bir yağcının yanaşmak için karaladığı ucube sözler ise vay sizin halinize!
Yüreğinize ne oldu, memleket sevdanız, vatan aşkınız, millet sevginiz, andınız kaldırılınca “fos” mu oldu, yoksa gerçek ortaya mı çıktı, ha! ne oldu?
Tweetimden seçmeler
Bazıları diyor ki paketle demokratikleşme olmaz. Doğrudur ama bunu diyenler, paketsiz demokratikleşme de istemiyor. Sarımsaklasak da mı saklasak? :)))
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.