Abdullah Şanlıdağ
Orta hasarlı binaların durumu ne olacak?
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat tarihli depremlerde en çok yarayı alan iller arasında hiç şüphesiz Kahramanmaraş yer alıyor. Kahramanmaraş'ta en son 509 yıl önce deprem olmuştu.
Bu şehir Doğu Anadolu fay hattının tam göbeğinde oturuyor. Bu yüzden yer bilimciler ve uzmanlar deprem öncesinde yıllardır Kahramanmaraş'ta çok ciddi bir deprem beklendiğini ve olduğu takdirde de 7'nin üzerinde gerçekleşeceğini sürekli ifade ettiler. Fay hatlarının üzerine konut ve kamu binası yapılmaması gerektiğini, çürük binaların tahliye edilip yıkılmasının elzem olduğu söylenip duruldu ancak ne dinleyen oldu ne de bir tedbir alan.
Yıldıray Oğur isimli gazeteci, müteahhit Tevfik Tepebaşı'nı kastederek, Seher hoca'nın müteahhit oğlu neden katil oldu ? diye sormuştu. Ama yazısının devamında sadece müteahhitlerin sorumlu olmadığını, bilakis bu şehri imar ve ihya edenlerin, alüvyonlu arazilere konut yapanların, buraları imara açanların, çok katlı binalara ruhsat verenlerin de asıl sorumlular olduğunu dile getirdi. Ama deprem sonrasında yine ezberimizi bozmadık ve yine bildiğimiz okuduk. Bir tek yerel idareci çıkıp, "ben Maraş depremlerinden sorumluyum, bunca insanımızı kaybettik. ben de haleflerime uyarak çok katlı binalara ruhsat verdim, fay hatlarının imara açılmasına rıza gösterdim diyerek istifa etme erdemliliğini göstermediler.
Bendeniz deprem konusunu iki açıdan ele alıyorum. Zelzele meselesinde Allah'ın iradesi ile kulun rol ve sorumluluğunu iyi anlamamız gerekiyor. Hiç şüphesiz ki deprem, bir fizik hareketidir. Yerin altındaki fay hatlarının kırılması sonucu karada ve denizde; büyüklüğü ve şiddetiyle yapılara yıkıcı zarar veren zelzele, Kahramanmaraş ekseninde 11 ili etkiledi. Asrın felaketi olarak nitelendirilen Maraş depreminin de hiç kuşkusuz maddi ve manevi sebepleri vardır. Maraş depreminin faturasını, sadece Allah'a kesip kulların ihmalini, yapması gerekirken yapmadığı görevlerini görmezden gelmek, doğru ve adil bir yaklaşım değildir. Başımıza gelen felaketler, bizim yeryüzünde kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzünden olabilir. Allah bizleri cezalandırmış da olabilir. Lakin depremin mühendislik, mimarlık, sosyoloji, psikoloji, hukuk ve şehirleşme hataları gibi boyutlarını hesaba katmamak, önemli bir gerçeği perdelemektir. Fay hattına, sıvılaşmış zemine, tarım arazilerine konut yapmak, buraları imara açıp ruhsatlandırmak, büyük bir felakete kapı aralamaktır. Rant uğruna cinayet işlenmez. Kullar hata yapar, günah işler, Allah da karsılığında, dilerse burada, dilerse ahirette cezalandırır. Ben, Maraş depremlerinde Allah'ı sorumlu tutan anlayıştan beriyim. Depremin fiziki ve politik yönüyle ilgileniyorum.
Bir vaiz kalksa ve dese ki, "İnsanlar Allah katında günahkâr olduklarından dolayı bir ceza olarak asrın felaketine maruz kaldılar. Derhal nasuh tevbesiyle kendimize gelmemiz gerekiyor"
Bu cümlede herhangi bir sakatlık veya dinen yanlış bir şey yok.
Yine bir yer bilimcisi de şöyle söylese: "Türkiye deprem kuşağında yer alıyor. İnsanoğlu konutları yamaçlara değil de alüvyonlu arazilere yaptığı için deprem oldu. Yerel idareciler tarım arazilerini imara açtılar, müteahhitler de çürük zemine çürük binalar yaptılar."
Elhak bu da doğru. Depremin maddi ve manevi sebeplerini iyi anlamak zorundayız. Bu konuyu daha önceki yazımda izah ettiğim için bu kadarla yetiniyorum.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkisi büyük oldu. Deprem Kahramanmaraş'ın tamamını değil, yumuşak ve çürük zeminleri vurdu.
Yer bilimcileri ve deprem uzmanları her gün uyardığı halde yetkililer dikkate almadı. AFSD, şehirde tatbikat yaptı, kamuoyu bilgilendirildi. Ancak ne var ki 6 Şubat tarihli depremlerde binlerce bina yıkıldı ve binlerce can verdik. Şehrin imar planında görev alanların hepsi sorumludur. Kahramanmaraş ile ilgili olarak yayınlanan AFAD raporunun 41 sayfasında şunlar yazılı: "Bölgenin çok uzun sayılabilecek bir durgunluk dönemi geçirmekte oluşu nedeniyle halk, olası bir deprem tehlikesinden habersizdir. Bu durum tehlikenin boyunu bir kat daha artırmaktadır. Bu nedenle olası bir depremde can ve mal kayıplarını en aza indirmek için, meskun alanlarda zemin etütlerinin ayrıntılı olarak yapılması ve tehlikeli zonlardaki yapıların tahliyesi zaruridir..."
Burada zikredilen önlemlerin hiçbirisi alınmadı. Bu şehirde 7'nin üzerinde deprem beklediklerini söyleyen yer bilimcileri ti'ye alındı. Şimdi şehrin hem kimliği, hem de ruhu ölmüş durumdadır. Bu şehrin ayağa kaldırılması ve hayatın normale döndürülmesi en az 10 yılımızı alacaktır. Deprem konutları hızla yükseliyor ama vatandaşların kafası karışık. Bakanlar şehrimize gelip, orta hasarlı binaların tamamının yıkılacağını söylüyor. Hemen ardından, başka bir açıklama ile orta hasarlı binaların istenirse güçlendirilebileceğini ifade ediyor. Ağır hasarlı binalar ilk tespit çalışmalarında, üstünkörü ve gerekli araştırmalar yapılmaksızın raporlandı. Sonrasında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, orta hasarlı binaların da yıkılacağını ifade etti. Vatandaş bu beyane istinaden konutlarını boşaltarak kapısına varıncaya kadar söktü. Sonra itirazlar başladı ve ağır hasarlı binalar orta hasarlı hale dönüştürüldü. geldiğimiz noktada hala orta hasarlı binaların durumunun ne olacağı netlik kazanmadı. Deprem bölgelerinde çok güçlü bir AFAD koordinasyon merkezinin kurulması gerekmektedir. STK, yer bilimcileri, gazeteciler, inşaat mühendisleri, jeolog, AFAD yetkilileri ve akademik çevreden güçlü bir ekip çalışması yapılması elzemdir. Binalar şehrin yamaçlarına doğru iskan edilmelidir. Tarım arazileri ve alüvyonlu topraklar kesinlikle imara açılmamalı, fay hattına bina yapılmasının önüne geçilmelidir. Yatay mimarı esas alınmalı ve 4 kattan fazlaya ruhsat verilmemelidir. 6 Şubat tarihli depremlerin faturasını bizler çok ağır bir şekilde ödedik. Bizden sonraki kuşakların bir daha böyle bir musibetle karşılaşmamaları için, yukarıda zikrettiğim hususların titizlikle uygulanması gerekmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.