Mustafa OKUMUŞ
Tüm Güzellikler Nefsin Eğitimi Üstüne
(Her bayram, toplumsal barışın temelini güçlendirmeye vesile olmalı dileği var yüreğimde)
“Gayrın mutluluğu için nefsimizden nedenli özveride bulunuyorsak o denli insan, o denli müslümanız.”
Tüm ibadetler ve ahlaki değerler nefsin eğitimi için önemli fırsatlardır. Amacına uygun bir kullanımda benliğin denetim altına alınacağını düşünüyorum. Böylece insanlık yanımızı besleyip geliştirmek,
İnceliklerimizi zenginleştirmek elimizdedir. Yeter ki bu fırsatları değerlendirmede, davranışlarımıza olumlu yansıtmakta irademizi koyalım ortaya… Günlerin içini erdemlerimizle besleyip dolduralım.
Nefsin diriliği bencilliğimizi azdıran bir olumsuzluktur. Bencillikse, acımasızlık, paylaşımsızlık, dayanışmasızlıktır. Bu konumda ihtiras basiretimizi bağlar, bencilliğimizi kamçılar, bizi yalnızlığa ve mutsuzluğa iter. Ancak bunu algılamakta, kabullenmekte zorlanırız. Peygamberimiz Hz. Muhammed: “ Kendi nefsini yenen insan, kuvvetli insandır” diye buyuruyor.
Özveri, hoşgörü, dayanışma ve bölüşümse toplumsallığın, mutluluğun kapısını aralar, toplumsal barışa katkı sağlar. Yaratılmışların en şereflisi insana da bu kapıyı her zaman kullanmak yaraşır, düşüncesindeyim. Unutmayalım ki mutluluk paylaşımdadır; mutlu ettiklerimizle birlikte iç içe yaşanır.
Nefsin eğitimi sevginin elindedir. Bilinçli sevgi, Allah’ın salt insana tanıdığı çok önemli bir ayrıcalıktır. İnsan ve Müslüman olmanın da belirleyici bir niteliğidir. Ayrıca akıl kadar da işlevseldir. Hatta aklın önünü aydınlatan bir ışıktır o. Aklın önüne sevgiyi koymazsak, akıl karanlıkta kalır. Ya uçuruma ya çukura düşer ya da bataklığa saplanır, bize zarar verebilir. Bu nedenlerle sevgi aklın frenidir bence; doğru yerde, doğru zamanda kullanıldığı sürece.
Toplusal sorunlarımızın ve de çözümsüzlüklerin temelinde büyük ölçüde bencillik, acımasızlık ve sevgisizlik vardır. Cep ve mide kültürünün batağından bizi ancak sevgi kurtarabilir. Sevmek, sevilmek ne güzel bir nimettir. Bir bunu algılayabilsek, yaşamsal bir ilke olarak kabullenebilsek, yaşam nedenli derinlik, kutsallık ve anlam kazanırdı, şu geçici dünyada, değil mi?
Sevgi, içimizin kalayı, yüreğimizin ateşi, beynimizin ışığı, dostluğun, sohbetin dili ve de erdemlerimizin en doğurgan anasıdır. Seversek, acır, hoş görür, bağışlar, bağışlanırız. Seversek, özverili olur, bölüşür, dayanışırız. Seversek, güvenir, güvenilir ve huzurlu oluruz. Seversek, başarır, üretir yararlı ve mutlu olur, mutlu ederiz.
Yaşamı sevgi temeline oturttuğumuz, eylemselliğe taşıdığımız sürece kendimizi de başkalarını da mutlu ederiz, demeye çalışıyorum. N e diyor düşünür? “Acılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklarsa paylaşıldıkça çoğalır.” Geliniz olumsuzlukları azaltalım, olumluları çoğaltalım, ne dersiniz? Unutmayalım ki insanın insana boşluğunu hiçbir nesne dolduramaz…
Mevlâna ve Yunus gibi bakalım insana… İnsan Allah’ın kendine en yakın yarattığı, en çok sevdiğidir. Koca Yunus bu yüzden olmalı ki “Sevin yaratılmışı/ Yardan’dan ötürü” diyor. Mevlâna’ysa: “ Seviyoruz, varlığımızın güzelliği ondandır” derken aynı değere vurguda bulunmuyor mu?
Sevgi tasavvufta da kutsanmış bir değerdir. Allah’a sevgiyle ulaşılacağına inanılır. Allah mekândan münezzeh olduğu halde insan gönlü ona otağ olmuş, böylece gönül kutsanmıştır. Gönül kırmak Allah’ı kırmakla eş değerde en büyük günah sayılmıştır. Bakınız Koca Yunus ne diyor? “ Allah’ı kalpte ara/ Mekke’de haçta değil/ Bir kez gönül kırdınsa/ Kıldığın namaz değil/ Yetmiş iki millet de/ El yüzün yumaz değil.” Allah otağı gönül sevginin, merhametin, acımanın da kaynağıdır. Gönül yapmak, Allah’ı hoşnut etmek, insanları ve de kendimizi mutlu etmek varken, gönül yıkmak niye? Yakışır mı insanın kutsallığına? Yüce Yaratan: “ Bana yönelecek her sevgi kullarımdan geçer.” Buyurmuyor mu? Böylece insanı insana hizmetle yükümlü kılmıyor mu?
“İnsana hizmetin ibadetlerin en hayırlısı” olduğunu belirten yüce dinimizin temelinde yatan öz bu değil mi? Bayramlar, düğünler, cenaze törenleri, ibadetler ve benzeri toplumsal, kültürel tüm etkinlikler bu güzellikleri yaşamamıza, yaşatmamıza uygun bir manevi ve de toplumsal atmosferlerdir. Bunu en iyi şekilde kullananlar, kulluklarının hakkını verenlerdir, elbette.
Bir şiirimde: “Daima veren el ol, alandan üstün/ Yol gösteren hoşnut eden dil ol, kırandan üstün/ Yaşamına incelik katsın sevgi, nefretten üstün.” Diyorum, katılır mısınız bilemem. Bence hayat salt kendimize ait değil, onda başkalarının da hakkı olduğunu bilmek, kabul etmek bizleri kendi dışımızda sorumluluklar da taşır düşüncesindeyim.
“Gelin biliş olalım/ İşleri kolay kılalım/ Sevelim sevilelim/ Bu dünya kimseye kalmaz” diyen Koca Yunus’u rahmetle analım, onun söylemlerini kulağımıza küpe diye takalım. Önce insan, sonra kendimiz olalım. Sevelim, sevilelim. Unutmayalım ki bu dünyada yalnız değiliz. Allah’ın yarattığı tüm nesnelerle birlikte yaşamak zorundayız. Yine unutmayalım ki sevgisiz ne insanlık, ne din, ne eğitim, ne başarı, ne üretim ve mutluluk olur, değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.