Naif Karabatak
Keşke Bu Ümidi Büyükler de Verse!
Nasrettin Hoca’nın fıkralarını çok severim. Bunlardan birisi de “Damdan Düşmesi”yle ilgili olanı. Hani Hoca damdan düştüğünde hekim arayışına giren ev ahalisine, “bana damdan düşen birisini getirin” diye seslenmesidir ki, can havliyle bile verdiği mesaj dikkate değerdir.
Yaşadığı yeri, ailesini, arkadaşlarını bırakarak büyükşehirlere okumaya giden gençlerin heba olup gittiğine çok tanıklık ettik. Eskiyle kıyaslandığında şimdi gençler daha uyanık, çevreye daha kolay uyum sağlıyor ve kafa dengi arkadaşlarını da çarçabuk buluyor. Ancak buna rağmen, maddi sıkıntı çekeni, burs bulamayanı, evden yeterince destek göremeyeni, derslerine kafa yormakta zorlananı ve tutacak dal arayanının haddi hesabı yok.
Elimde bir mektup var, Ankara’dan kaleme alınmış.Şu an kamuda çalışan bir bürokratımızın gönderdiği mektubu yazan kardeşimiz, daha önce damdan çok düşmüş veya damdan düşenlerle çok sohbet etmiş olmalı ki, şimdilik sadece kendi memleketlisinin derdine derman olmaya çabalıyor.
TBMM’de 18 yaşını “seçilme yaşı” olarak düşünen bir çalışma varken, henüz 18 yaşına gelenin neler yapabileceğini, nelerle ilgilenip, neleri izleyeceğine karar veren bir devlet mantığı var ve bunu da +18 işaretiyle belirlerler. O güne dek “sen kendi çorabını bile giyinemezsin” diye bakılan genç, birden bire “büyük” olur çıkar. Bir günde büyüyeni de “milletvekili” yaparak, halkın temsilcisi durumuna getirmeyi düşlerler.
Bu çalışmaya “çocuklar da vekil olacak” diye karşı çıkanlar da var, “bizim de temsilcimiz olacak” diye sevinen de. Gençlere önemli bir fırsat sağlayan bu çaba hayırla bitecek bir çalışma gibi gözükse de, kazın ayağı pek de öyle değil.
Önce siyasetin önünde kalkmamak üzere oturan, “babasının partisi” sanan “hiçbir iş yapmayan” siyasetçiler var.
Sonra ise asıl meseleye gelebiliriz. Aslında temel sorun gençlerin milletvekili olup olmamasından çok daha önce “dikkate almama” var.
Üniversite öğrencilerinin en büyük derdi, “bizi kimse hesaba almıyor” yakınmasıdır. Siyasiler de, bürokratlar da, gençlerden gelen taleplere pek sıcak bakmıyor, sorunları önemsemiyor veya önemsediğini hissettirecek bir yaklaşım tarzları yok.
Ve asıl sorun da o yaklaşım tarzını yakalayamamış olmalarıdır diye düşünüyorum.
Hal böyle olunca “örgütlenme” en kolayı gibi gözüküyor ama örgütlendikten sonra “yaftalanmadan” ayakta durmak çok zor.
Oysa gençlerin tek amacı, seslerini duyurmak, sorunlarına çare bulmak ve kendisi gibi diğer arkadaşlarının en az sıkıntıyla, en başarılı şekilde okullarını bitirmelerini sağlamak.
Mektubu yazan bürokratımız da bu amaçla birkaç arkadaşıyla birlikte Genç Girişimciler diye ortaya çıkmışlar.Ankara’nın çeşitli üniversitelerinde, farklı fakültelerinde okuyan iki yüze yakın öğrenciye ulaşılmış ve derneğe üye yapılmış.
Doğu ve Güneydoğu insanının çekingenliğini bildiğinden, sesiz kalmayı seçtiklerinden veya içe kapanık kaldıklarından kendini aşamadıklarının farkında olmalı ki, bunu kırmak için farklı aktiviteler düşünmüşler. Kendisi gibi düşünen birkaç gençle birlikte bir yürütme kurulu kurup, proje üretmeye başlamışlar.
Her hafta alanında uzman politikacı,sosyal araştırmacı,gazeteci,psikolog,sosyolog,öğrenci temsilcisi,vakıf veya dernek yöneticisi gibi kişilerin öğrencilerin derslerine katkısını sağlamışlar.
Kendi ürettikleri projeler dışında, öğrencilerin ferdi veya toplu proje üretmeleri konusunda motive etmişler.
Kentleri için neler yapılabileceği üzerine kafa yormaya başlamışlar.
Bunlar kısa vadeli işler olarak aktif şekilde yürütüyorlar. Uzun vadede, farklı şehirlerdeki hemşerilerine ulaşmayı, birlikte projeler yapıp, bunları hayata geçirmeyi planlıyorlar.
Belki de en can alıcısı “maddi zorluğu bulunan” ve partime çalışması gereken öğrencilere iş bulmak için uğraş vermeleri.
Ve uzakta olmalarına rağmen, memleketlerindeki zor durumda bulunan minik öğrencilerin okullarına kırtasiye, kitap, giyim gibi yardımlar ulaştırmak.
Bütün bunlar insanı heyecanlandırıyor.
Bu yazıyı okuyanlarsa benden daha çok heyecanlanacaklar ama o kadar da iyi niyetli olmasınlar…
Öncelikle hiçbir “çıkar kaygısı” olmadan çaba harcayan bu gençlere destek yok. Sesini duyan, “hele otur, anlat bakalım” diyen doğru dürüst ne siyasetçi, ne bürokrat, ne de sivil toplum kuruluşu var.
Tümden duyarsızlık yok elbet ama yeterli değil.
***
Gençlere naçizane tavsiyem olsun…
Öncelikle hedefinizi “hemşeriyle” sınırlı tutmayın.
Memleket milliyetçiliği, ırkçılığa pek dönüşmese de, önemli olan “güzel işleri birlikte yapmaksa” nereli olduğuna, hangi fikirde bulunduğuna bakmadan, “bir amaç uğruna” birlikteliği planlasınlar.
“Kimse bize destek olmuyor” diye hayıflanmaktansa, bırakın onlar “gençler bizi önemsemiyor” diye hayıflansın.
Öyle bir birlikteliğiniz olsun ki, siyasiler, STK’lar ve bürokratlar size gelmek için can atsın.
Bunun için projeleriniz konuşsun, niyetinizi anlatacak çalışmalarınız olsun ve en önemlisi iletişimi iyi kullanarak, kamuoyu oluşturma çabanız bulunsun.
Sonrası mı, dedim ya “niye bizi davet etmiyorlar” diyenlere rastlayacağınızdan eminim.
Zor ya, yine de bir umuttur işte; bakarsınız bu yazı bile buna bir vesile olur, kim bilir…
Twitimden seçmeler
Çalmak bir zafiyettir, tedavisi gerekir. Çaldığını hak bilmekse namussuzluktur ve tedavisi yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.