Naif Karabatak
Akil İnsanların Derdi Ne?
Bazılarının çabalarını anlamakta zorlanırsınız. “Yahu bu yaşta bu adamın derdi ne?” diye düşünürsünüz. Hani yaşlanmış, beli bükülmüştür. Belki dizlerinde derman, gözlerinde fer kalmamıştır. Saçlarına düşen ak, onun neler çektiğinin, hangi badireler atlattığının göstergesidir. Yüzlerindeki kırışıklıklar, alnındaki derin çizgiler de onun nasıl bir hayat yaşadığını gösterir.
Hayatının son demlerindedir belki…
Belki de gençtir, gezip tozacak, eğlenecek, gününü gün edecek zamanı da, parası da vardır.
Ama gece gündüz demeden bir çaba içindedir.
Belki yoksullara koşuyordur, aç yatmasınlar diye…
Belki üşüyenlere bir battaniye ulaştırma derdindedir.
Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında yaşam mücadelesi verenlere el uzatmak için evini, yurdunu, sevdiklerini bırakmıştır.
Ya da kurduğu dernekle ulaşmadık yer kalmasın diye uğraşıyor, bazen boynunu bükerek yardım topluyordur.
Ya da ne bileyim, mahallesinde, kentinde, köyünde küsleri barıştırmak için olmadık azar işitenlerdendir.
Hep iyi şeyler olsun diye uğraşıyordur.
Kendi mutluluğunun, başkalarının mutluluğuyla ölçenlerdendir.
Ya da ne bileyim, eli kalem tuttuğu için yazıyordur.
Hiçbir karşılığı olmadan veya komik bir ücret karşılığında…
Ama hakarete uğruyordur, iftira atılıyordur, küfürler yiyordur.
Herkesi memnun edemeyeceği için memnun olmayanların hedef tahtasındadır.
Ama yılmaz…
Zaten bu tür tepkiler kaçınılmazdır.
İnsanlar, hayata kendi pencerelerinden bakarken, pencerenin çapı, onların bakış açısını belirler.
Dar pencereden bakanlar, diğer tarafı görmekten mahrum olanlardır aynı zamanda…
Ama yılmaz, her şeye rağmen, her zorluğa katlanarak “sorumluluğunu” yerine getirmeye çalışır.
Ama bu çaba, anlaşılmaz…
Hani gidip evinde yan gelip yatmak varken,
İşine gücüne bakıp, daha çok kazanma imkânına sahipken,
Ne diye sosyal sorumluluk projeleriyle uğraşır,
Ne diye yazıp çizer,
Onca hakarete niye maruz kalır,
Ne diye kapı kapı dolaşıp yardım dağıtır,
Veya ne diye yoksulluğun önlenmesi için kafa yorar?
Bir adam ne diye ülkeye barış gelsin diye hayatını ortaya koyar?
Niye her şeyi bir yana bırakıp, seyyah olup şu âlemi gezerek barışın ne güzel nimet olduğunu anlatır?
Niye eşi ve çocuğundan ayrı kalma pahasına ta uzaklara kadar yorularak barışın ve huzurun ne getireceğini dillendirir?
Ne diye “bak bu sizin için iyidir” der?
Hani kimse ölmeyecektir,
Evlat acısı çekmeyeceklerdir,
Gelinler dul kalmayacaktır,
Evlatlar boynu bükük birer yetim ya da öksüz olmayacaktır…
Bütün bunları insanlar ne diye yapsın?
Şöhret için mi?
Boş versene!
Onu şöhret budalaları yapar ve bunun için böylesine sosyal sorumluluğa gerek yok, orasını burasını açar veya bir iki mankenle gece âlemlerine dalar, hepsi o…
Bu bir sevdadır aslında…
Ülkesini sevme, insanını sevme sevdasıdır.
Bu aslında insanca yaşama onurunu, herkesin tatmasını isteme derdidir.
Bu bir aşktır, bu bir gönül işidir ve bu yük ağır bir yüktür.
Akil insanların çabalarına, diğer bütün sorumluluk sahibi insanların çabası gibi bakıyorum.
Ve onlara ucuz tepki gösterenleri de, “dar pencereden” hayata bakıp, her yeri gördüğünü sananların kıt düşüncesine yoruyorum.
İç Anadolu Bölgesinde benzer bir tepki daha olmuş…
“Sizler gidin İmralı canisi ile görüşün. Bizler evlatlarımızı boşuna mı şehit verdik? Bizler bu yapılan çalışmalardan rahatsız oluyoruz” demişler…
Belki de şöyle demişler, “bizim evladımız gitti, başkalarının ki de gitsin…”
Ya da, “biz acı çekiyoruz, neden başkaları çekmesin”
Bu bir hastalıktır aslında.
Sağlıklı bir tepki değildir.
“Ben yandım, başkası yanmasın” demek insanidir.
“Bu ülkede kan akmasın, kavga olmasın, herkes huzur içinde yaşasın” çabasıdır insani olan.
Akil insanlar evine gidip yan gelerek yatmayı senden benden iyi bilir…
Bu çabayı anlamak, barışı anlamaktır belki de…
Açın pencereyi ya da çıkın dışarıya geniş perspektifi yakalayın ve terörün bu ülkeye neler kaybettirdiğini iyice anlayın.
Anlayın ki, bundan beslenenlerin çabalarını da anlayabilesiniz…
Twitimden seçmeler
Varlık çukuru gittikçe doluyorsa, dünyalık çukurunun gittikçe boşalması kaçınılmazdır. Dert etmek ters tepebilir, kendim dâhil nasihatimdir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.