Naif Karabatak
Bitlis’te beş minareydi, bu ne?
Bitlis deyince akla çok şey gelir ama öncelikle “Bitlis’te beş minare” türküsü gelir.
“Bitlis'te beş minare
Yüreğim dolu yâre,
İsterem yanan gelem,
Cebimde yok beş pare,
Tüfeğim dolu saçma,
Güzelim benden kaçma,
Doksan dokuz yaram var,
Bir yara da sen açma”
***
Ama şimdi değişti…
Bitlis’te beş parti bir bedende, beşi bir yerde, beşi aynı havada…
Üstelik birsi ak, birisi kara, birisi yeşil, birisi pembe…
Yani hepsinin rengi farklı, deseni farklı, örgüsü farklı, vurgusu farklı…
Bir birleriyle asla bir arada olamayacak beş parti…
Siyasi görüşleri, dünyaya bakışları, yaşam tarzları çok farklı olan beş parti…
Yönetim tarzları farklı, felsefeleri farklı, psikolojileri farklı…
Kitleleri farklı bu beş partinin, gönül verenleri farklı…
Evet, hepsi bu ülkenin insanı, hepsi Bitlis’te yaşayan, Bitlis’i büyütmek isteyenler…
Ama siyasi partiler, “farklılıklarıyla” seçmenden oy isterler.
“Ben ondan daha iyi yönetirim” derler mesela…
“Ben daha çok yatırım yaparım” diye yapacaklarını anlatırlar tek tek…
Belki birisi daha demokrattır, birisi daha kültürel kimlikle oy istemektedir.
Birisi ırkçıdır, birisi sağcıdır, birisi solcudur…
Dünya görüşü, bir birine çok yakın olan da, çok uzak olup, asla bir araya gelmesi mümkün olmayan da vardır.
Birisi laikliğin yılmaz savunucusudur, birisinin laiklik diye bir derdi bulunmamaktadır.
Birisi Türk olmakla övünen, diğeri Kürt olmakla gurur duyan bir partidir veya “ırkı” önemsemeyen bir anlayışa sahiptir.
Birisi liberaldir, birisi kapitalist.
Duyu farklılığı bile vardır; kimi sağduyuludur, kimi solduyulu!
Ama beş parti bir araya gelip, aynı aday üzerinde anlaşarak seçime gidebiliyor.
Uzlaşı adına çok güzel bir tablo ama tek tip anlayışa sahip olma adına bir araya gelmediklerinden, biraz kuşku uyandırıyor.
Zaten insanlar tek tip olamaz.
Peki nedir CHP, MHP, BBP, DP ve DSP’yi bir araya getiren?
Bu bir muhabbet midir, bir hesabın görülmesi midir?
Bitlis’te bir tarafta beş parti, bir tarafta ise AK Parti olacak.
Milletin iradesinin sandığa yansımasını umacaklar.
Vatandaş DSP’ye oy vermek istediğinde bundan mahrum kalacak.
MHP’yi tercih edemeyecek.
CHP’ye oy veremeyecek.
BBP’yi seçme hakkı olmayacak.
DP’den başkasına vermem diyemeyecek.
Peki ne diyecek?
Önüne konulan iki seçenekten birisine oy verecek; ya beşli koalisyona, ya tek olarak seçime giren AK Partiye…
Ya her kafadan bir ses çıkan zorunlu birlikteliğe ya da hiç oy vermek istemediği AK Partiye…
Belki de zaten AK Partiye verecek, diğerlerinin birleşmesi umurunda olmayacak.
Ama ya AK Partiye vermek istemiyorsa…
Ya yerel yönetimin koalisyonla bir acayip yönetim haline dönüşeceğini düşünüyorsa…
Ya bugüne dek sıkı bir partizan olarak desteklediği partiden bir başkasına oy vermek istememişse ve bunun bir zorlama olduğuna kanat getiriyorsa…
O zaman bu seçim değil, cepheleşmedir ve üstelik dayatılan bir cepheleşme…
30 Mart seçimleri yaklaşırken, bu tür birlikteliklerin birçok yerde olacağı tahmin ediliyor.
Buna “paralel” müdahaleyi de eklerseniz, o zaman insanların “kendi dünya görüşüne” göre bir partiye oy verme yerine “dayatılan” partiye oy vermeyle karşı karşıya kalacağı muhakkaktır.
O zaman siz buna demokratik bir seçim diyemezsiniz.
Ancak demokratik seçimi, antidemokratik şekle sokan bir seçim diyebilirsiniz.
Siyasi partiler, iktidar olmak veya ideolojilerini yaşatmak için halkın karşısına çıkarlar.
Bir tek oy dahi alsalar, “bizim oyumuz bu, görüşümüz bu” diye lanse ederler.
Bu, aynı zamanda onların hayatiyetini devam ettirmek için gereklidir.
Kendi elleriyle, kendilerini bitirmek için değil…
Tweetimden seçmeler
Seçimi kazanmakla seçimden kazanmak arasında her zaman duygusal bir fark vardır. Adayları çevreleyenlerin beklentisi, seçimden kazanmaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.