Naif Karabatak
Bütün kaleler, bütün tersaneler yerinde!
Her olayın, her girişimin insanlığa öğrettiği şeyler var. Ders almayı bildiğinizde “tarihin tekerrürü” sözü gündeminize girmez ama aksinde her zaman tarih tekerrür eder ama ilk kez karşılaşıyormuşuz gibi şaşkınlık yaşar, ibret almayı düşünemeyiz bile.
30 yıldır süren terörde, gelen her iktidarın geçmişten ders almayarak, bildik çözümün dışına çıkamadılar/çıkartmadılar.
Aslında “çıkartmadılar” daha doğruydu.
Zira en ufak “aykırı” çıkış yapan iktidarlara bir şeyler oluyor, aydınlar suikasta kurban gidiyor, “barış” diye hayatını ortaya koyanlarsa savaşa kurban ediliyordu.
Kendisi gibi düşünmeyenleri “dâhili ve harici bedbahtlar” içinde her hangi bir yere koyamasa bile “dâhili”ye monte etmekten çekinmiyor, “hariciyle” de ilişkilendiriyordu.
Kendi fikri iktidar olmayınca “İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler”, savıyla bağdaştırabiliyorlardı.
Tek parti zihniyetinin açık oy gizli tasnifi de bunu önlemeye, kendi gibi düşünmeyenlerin galibiyetini engellemeye dönük, “dostane(!)” manevradan başkaca bir şey de değildi.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesindeki bu kısmı 89 yıl boyunca çok yaşadık.
Darbe dönemlerinde ise bir diğer satıra geçildi; “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.”
Oysa darbe yapan, “dağıtılmamış ordu” oluyordu, nasıl oluyorsa ama bununla birilerini kandırabiliyorlardı.
Bedbahtlar afişe edilmeli, kendilerinin ne kadar vatansever oldukları ortaya çıkmalıydı.
Ve böyle bir zamanda görevden kaçılmazdı.
Zaten muhtaç olduğu kudret, daha önce şırınga edilen “asil kanında” vardı.
***
Bunları geçtik aslında…
Herkes kimin ne olduğunu öğrendi.
Ama bir şeyi hep ilk kez görüyormuşuz gibi barışa doğru önemli adımlar atıldığında bir kez daha “..aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” sözü gündeme gelmeye başladı. Her barış adımında, barışı sabote eden bu zihniyetti.
Oysa unutulan bir şey vardı.
Burada ne işgal edilen köşe var, ne dağıtılan ordu, ne zapt edilen kale, ne de girilen tersane…
Bir sonraki seçimde halk isterse bir başka siyasi partiyi iktidar edecek güce sahip. “Ben geldim ve gitmiyorum” diye bir işgalcinin görev başında olması söz konusu değil.
Sorun şu aslında…
Türkiye’de neredeyse yüzde 70, böyle bir zapt etmenin olmadığına inanıyor, yüzde 30’un bir kısmıysa ciddi ciddi buna inanıyor veya inanmamızı sağlamak için yoğun bir çabanın içinde.
Ergenekoncuların Silivri’ye doluşmasını, “bütün orduları dağıtılmış” gibi yorumlayanlar, bedbahttan ne anladıklarını bir kez daha gözden geçirmeleri gerekiyor. Zira dağıtılan ordu değil, darbecilerdir.
Ulusalcı çevreler bunu kullanarak, barış görüşmelerinin bu işgali arttıracağını, kalan tüm kalelerin zapt edileceğini ve girilmemiş tersane kalmayacağını söylüyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Bursa mitinginde kalabalığın “Vur de vuralım, öl de ölelim” diye slogan atmasından sonra cevap olarak, “Merak etmeyin, ona da sıra gelecek” demesinin gördüğü tepki üzerine, “sözün başka amaçla” söylendiği yönünde oldu.
Burada da aynı kaygı mazeret alındı.
“..bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.”
Öyleyse yeni kurtuluş mücadelesi vermek, vatanı korumak, yurdu düşman işgaline uğratmama adına “vur de vuralım, öl de ölelim” sözüne “merak etmeyin ona da sıra gelecek” dendiği belirtildi.
Eğer böyleyse barış için çabalayanların öncelikle bu kaygıları izale etmesi gerekir.
Barış sürecinde zapt edilen bir kalenin söz konusu olamayacağı, girilen bir tersane de bulunmadığı anlatılmalı.
Eğer bu tür bir tezahürata, “zamanı gelecek” diye karşılık verirseniz, “hazırlanın, emir vereceğim” demekten başka bir şey olmadığı açıktır. Öte yandan zaten bu korku, 89 yıldır derin yapılanmanın içimize saldığı, kendi koltuğunu sağlamlaştırmak için saldığı hayali korkudan başka bir şey değildir.
Aynı korkunun yaygınlaştırılmasının hiç kimseye faydası yoktur. Bakın, 2014 yılında mahalli seçimler yapılacak, 2015 yılında ise genel seçim.
Yani oy, halkın elinde. Öyleyse yerleşilen kale ve girilen tersane sadece ütopik bir iddiadan öte değil.
Unutmayın ki, bu ülkeye eğer barış gelirse, eğer o günü görürsek, hepimiz çok daha mutlu olacağız. Aksinde ise yine tökezleyeceğiz ve yine korku salanlar kazanmış olacak.
Bu defa barış kazansın, olmaz mı?
Twitimden seçmeler
Bir birimizi anlamaya niyetlenmedikçe saatler, günler, aylar ve yıllarca beraber olsak, konuşsak da bir şey değişmez. Niyet anlamaksa çok kolay…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.