Nihayet Akil İnsanlar Konuştu

Doğrusu bir süredir “Neden Akil insanlar çıkıp birkaç kelam etmiyor?” diye yakınıyordum. Beni mahcup ettiler ve nihayet çözüm süreciyle ilgili tüm kesimlere elle tutulur, uygulanabilir, eli yüzü düzgün öneriler getirdiler.

Akil İnsanlar Heyeti'nde yer alan 24 kişi, Can Paker, Oral Çalışlar ve Mehmet Uçum’un çağrısı üzerine, ülkede ve bölgede yaşanan gelişmelerin ve olayların çözüm sürecine etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla “Çözüm Sürecine Sivil Katkı” başlıklı toplantıda bir araya geldiler.

Heyetin, “Sivil iradenin parçası olmayı ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyi bir görev olarak kabul ettiğini”  belirtmesi önemliydi.

Heyetin ortak açıklamasında altı çizilecek cümleler vardı.

Mesela “Çözüm süreci, demokratik siyasetin esas olduğu bir bakış açısıyla yürütülmelidir.

Ya da “Bu süreçte, her türlü şiddetin dışlanması, çözüm sürecinin geleceği açısından zorunlu bir koşuldur.

Veya “Çözüm sürecinde bundan sonra atılacak adımların ancak kalıcı bir çatışmasızlık ortamında karşılık bulacağı unutulmamalıdır.

Heyete göre sürecin, kalıcı bir barışa dönüşmesinin, bu aşamada kalıcı çatışmasızlığı güvence altına almakla mümkün olabileceğini, kalıcı çatışmasızlığın, kamu düzeninin korunması ve sürdürülmesi bakımından da belirleyici önemde olduğu belirtildi.

Heyet, sadece bunları söylemedi. Daha pek çok şey söyledi.

Taraflarla görüşmeyi de gündemine alan heyet, tüm siyasi partilerle de görüşmeyi planlıyor.

***

Akil insanların, sadece bir dönem görev alıp, sonra köşelerine çekilmesi kabul edilebilir değildi.

Çünkü bu ülkenin çözümden başka şansı yok.

Barış, bu ülkenin yarınlara güvenle bakmasını sağlayacağı gibi, kardeşliği de pekiştirecek, araya zaman zaman giren husumetin kalıcı olmasını önleyecektir.

Barış yapmazsanız, savaşa taraf olmuş olursunuz.

Çözüme gitmezseniz, çözümsüzlüğü yaşam biçimi haline getirirsiniz.

Şiddeti, bir siyasi amaç haline dönüştürürseniz, barışın adını anma şansınız kalmayabilir.

Ve Allah korusun, en kötüsü, cehaletin en korkunç hali olan mezhep çatışmaları, etnik kavgalar ve iç çatışmalardır.

Kobani bahanesiyle yapılan sokak eylemlerinin en kötü sonucu, Suriye gibi iç çatışmaların yaşandığı bir ülke durumuna düşmektir.

Eylemlerin meşru gösterilecek hiçbir yanının olmadığı, sonuçları gördüğümüzde daha net anlaşılıyor.

Elbette sokağa çıkanın söyleyecek sözü vardır.

Ama söz söyleme durumundayken, şiddete başvurmak, “söyleyecek sözüm kalmadı” demenin farklı şeklidir.

Oysa konuşarak çözemeyeceğimiz sorun yok.

Ülkenin karışması ve bölünmesi için elini ovuşturan çevrelerin beklediği, sokağa taşan şiddettir.

Altan Tan’ın da “takdir” ettiği MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklamalarının aksine, sokağa çıkan farklı görüşteki insanlar olsaydı, iç çatışma sadece bir kıvılcıma bakardı.

Hiç kimsenin ülkeyi sonu belirsiz karanlığa götürmeye hakkı yok.

35 yıldır ilk kez yakalanan barış süreci, sadece bir sorunun çözümü değil, ülkenin antidemokratik düzenden, demokratik düzene geçişini sağlayacak bir devrimdir de…

Buna katkı sağlayan, tarihte hayırla yâd edilecek olandır ama aksini yapan, nefretle anılacak olanlar olacaktır.

Demokratikleşmenin veya çözüm sürecinin bir kerede, bir sabah uyandığımızda hayata geçmiş olması, iyi niyetli bir temenni olabilir ama bunun uygulamasının mümkün olmadığı da bilinen bir gerçektir.

Türkiye, çok zor bir süreçten geçti.

12 yıllık AK Parti iktidarında insanların en temel haklarının nasıl zorla elde edildiğini herkes biliyor.

Bir ülke düşünün ki, en tepe isimlerinin eşlerinin hakları ihlal ediliyor, atananlar tarafından hor ve hakir görülüyor. Bütün kurumlar demokratikleşmenin önünde duruyor, demokrasi işler hale gelmesin diye uğraşıyor.

İnsanları kıyafetine göre ayırıyorlar, diline, derisinin rengine göre değerlendiriyorlar.

Kendi dilinde bir ezgiyi bile “devletin temel nizamının sarsılması” olarak algılayan yapıdan, bugünlere gelebilmişsek, daha da ileriye gitmememiz için bir sebep olduğunu düşünmüyorum.

Yeter ki “çözme” amacımız olsun, düğümleme değil…

Tweetimden seçmeler

Benim tek suçum, herkesin anasından doğduğu gibi tertemiz kalması gerektiğine inanmamdır.

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20