O Geliyor O!

Yok arkadaş ben belediyelerin verdiği iftara kafayı taktım. Niye takmayayım ki, iftar vermek, aç doyurmak, yolda kalanı mağdur etmemek için değil, kendini övdürme etkinliğine dönüştürülüyor. O geliyor o.. diye başlayan anonslarla muhteşem bir insanla muhatap olduğumuz anlatılmaya çalışılıyor.

İftar ve sahura yönelik hizmetler, gerçekten de çok güzel hizmetler.

Artık iftar çadırı kalmadı, iftar etkinliği için düzenlenen mekânlar, iftar çadırı anlayışını gelenekselleştirmeye neden oldu.

İsraf sınıfına girmeyen, çoğunlukla yerini bulan bu hizmetlerden benim de çok sevdiğim birkaçını sayayım…

Özellikle büyükşehirlerde iftara yetişemeyenler için düşünülen “çorba-su-ekmek” üçlüsünü dağıtmak çok insancıl.

Hastane çevresinde, hasta yakınlarına iftar vermek de çok insancıl.

Nerede olursa olsun öğrencilere iftar vermek de babacan bir davranış.

Yoksullara iftar vermeyi söylemeye gerek yok, asıl amaçlananlardan birisidir bu…

Bir de mahalle iftarını sevdim; komşu kültürünün bile kalmadığı bir devirde, koca mahalleyle birlikte iftar etmek, yemek öncesi ve yemek esnasında konuşacağın birkaç insan bulmak güzel bir fırsat.

Çalışanlara iftarı da severim. Yoğun koşturmada bir birinden habersiz aynı işyerinde çalışan insanların yılda bir kez de olsa işveren veya kurum yöneticisi tarafından iftarda bir araya getirilmesi hoş bir uygulama…

Ama körler, sağırlar bir birini ağırlar türü iftarları sevmedim, sevmiyorum, seveceğimi de sanmıyorum.

Zengin ve unvanlılara iftarı” hiç sevmedim, çok çıkarcı, buram buram yağ kokan, siyasi atlama tahtası veya “ihale” basamağı olarak kullanılan, bir başka deyimle kaşıkla verip, kepçeyle almayı hedefleyen iftarlardır. Bir de buna oruç tutan insanları malzeme edilmesini sevmiyorum.

En sevmediğim ise iftara aracı olan belediye başkanlarının kendilerini yere göre sığdırmayan cazgırlara fırsat vermeleri…

Hemen hemen her yerde iftar yemeklerini belediyeler düzenler.

Çoğunlukla iftar yemeklerinin masrafını “sponsorlar” karşılar.

Bu sponsorların bazısı “çıkar” için yaparken, çoğunluğu da “hayır” için yapar. Elbette kimsenin kalbindekini bilemeyeceğimiz için “sadakasını vermiştir” diye düşünüyor ve “Allah kabul etsin” diye de dua aldıklarını görüyoruz.

İftarı belediye organize ediyor ama işin yükü tabii ki belediyenin ve özellikle de çalışanların omzunda…

Belediye elemanları masa dizer, siler, temizler, toparlar.

Yemek firmaları yemeği dağıtır, çeker gider.

Belediye başkanı ise övgü alır…

Görmemiş birisiyse iftara katılanlar yandı demektir.

O geliyor, o…” diye “padişahım çok yaşa” övgülerini de dinlemek zorunda kalır katılımcılar…

Kolay mı, o geliyor o; hizmet aşkıyla yanıp tutuşan, iyi yürekli, güzel insan, çalışkan, kendisini iline, ilçesine, beldesine adayan vefakar, cefakar insan..

O var ya o, müthiş bir adam, yakışıklı da. Saçlara bak. Şu yürüyüşe bak. Şu endama, şu işveye, şu perçeme…

Sanki özel bir adam, fabrikadan çıkan tek üretim, numunesi yok, benzeri yok. Ne şanslı insanlarsınız ki, böyle bir başkanınız var.

Her gün yatın, kalkın, yan dönün, dik oturun, amuda kalkın ama Allah’ınıza şükredin, böyle bir başkan size verdiği için…

O geliyor o, bu iftarda buluşmanızı sağlayan güzel insan geliyor.

O geliyor o, bu güzel günü tertipleyen iyi yürekli insan geliyor.

O geliyor o, her gün sizi düşünen, sizin için çalışan, sizin için uykusundan olan adam gibi adam geliyor.

Allah’ım o geliyor o…

…….

Bunu duyan, bunlardan birisi veya hepsine muhatap olan insanın egosunun şişmemesi, kendisini gerçekten de bir halt sanmaması mümkün mü?

Hepimiz gibi bir insan olan başkanın bir anda kendisini bulunmaz Bursa kumaşı sanması, Hint kumaşına bürünmesi, gökten zembille indiğini düşünmesi elbette ki mümkün, hatta kaçınılmazdır.

Belediye başkanları iftar yemeklerini cebinden ödemez, bunu en iyi bilen de belediye başkanlarıdır.

Cebinden ödese dahi bu övgülerin hiçbirini hak etmez, o hakkı Allah bilir, o verir…

Biliyorum bütün belediye başkanları böyle değil. Ağır başlı, vakarlı, onurlu, gerçekten hizmet eden, aldığı görevi yerine getiren, sorumluluğunun ve omzuna yüklenen ağır yükün farkında olan ve halkı gerçekten çok seven başkanlar da var.

Ama böyle şaklabanlıklara izin verenler de…

Merak ediyorum, el kesesinden verdikleri iftarda bu kadar şişirilmelerini içine sindiren bir tek belediye başkanı var mı, bunu açıkça söyleyebilirler mi, “evet içimize siniyor ve biz bu övgüleri hak ediyoruz” derler mi?

Ayıp denen bir şey var; bir insan kendi kendisini maaşlı elemanına bu kadar övdürmez ki…

Aynı parayı ben versem, emin ol beni de över. Yani sende bir cevher yok, alınan maaş veya sağlanan imkândandır bütün cevher.

Her ne kadar o geliyor o deseler de, biz biliyoruz ki ‘sonradan görme’ birisi geliyor…

Tweetimden Seçmeler

Ben halen Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey’in bana dediği iftarın siyaseti mi olur sözüne gelen belediye başkanı görmedim...

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20