Naif Karabatak
Ölmek Ne Garip Şey Anne!
Ölmek ne garip şey anne diye sorardı Ahmet Kaya, doğru bir cevap alıp almadığını bilmeden dinlerdik ve halen de dinliyoruz.
Peki gerçekten ölmek garip şey mi?
Ölmek gariptir elbet…
Bir gün önce varsınız, bir gün sonra yoksunuz…
Bir saniye önce hiç ölmeyecekmiş gibi hayat sürerken, bir saniye sonra dünyadan göçüp gitmiş olursunuz ve kısa sürede kokuşacak cesedinizden kurtulmak için en sevdikleriniz bile telaş içine girer.
Bir saniye önceki umutlarınızı, yaşama dair hevesinizi, geleceğe dair planlarınızı, hırsınızı, kininizi, nefretinizi, sevginizi ve daha neleriniz ve nelerinizi bırakır, bırakmak zorunda kalırsınız.
Sadece siz değil, bir saniye öncesinde size dair planı olan, hayali bulunan, sevgi besleyen ve belki de nefret dolu olanların da besleyecekleri duygu değişir ve bir süre sonra hiç kalmaz.
Belki hiç ölmemiş gibi isminiz sürer ve belki de hiç yaşamamış gibi kısa sürede adınız, sanınız, şanınız, şöhretiniz hatırlanmaz bile…
Ölmek gariptir elbet…
Sabah kalkarsınız, yeni bir güne uyanırsınız, yeni umutlarınız vardır, tazelenen ve yeni yeni filizlenmeye başlayan hayalleriniz.
Sevdiğiniz vardır, bir gülücüğüne bir ömür feda edeceğiniz…
Çocuklarınız, eşiniz, torununuz, anneniz, babanız, akrabalarınız ve dostlarınız…
Belki kalabalıklar içinde yalnızsınız, belki de yalnızlar içinde çok kalabalık…
Sizi koca bir dünyaya sığdıramayanlara karşılık, koca bir dünyaya sığmayan olursunuz…
Fazla gelirsiniz bu dünyaya, fazla gidemezsiniz öte dünyaya…
Kimine göre ölümünüz kıyametin kopmasıyla eş değerdir, kimine göre ise yaşamanızın hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Kimine fazla gelirsiniz, kimine yetmezsiniz bir türlü…
Bir bakışınız yeter birine, varlığınız bile züldür diğerine…
İster inançlı birisi olun, isterse inançtan eser taşımayan birisi, hiç fark etmez, ölmek garip şeydir.
İnsanlar kendisine her şeyi yakıştırabilir; ölümü ise asla…
Kabristana ziyarette bulunanlar bile bir gün oraya geleceğini bilir ama kendisine bunu bir türlü yakıştıramaz. Diliyle söylese de, kalbiyle inansa da yakıştıramaz.
Her gün onlarca kaza olur ve birileri ölür, birileri yaralanır ama hiç kimse kaza geçirip, öleceğini düşünmez.
Hastalık olur, insanlar ölür; gözünün önünde eriyip giden yakınlarına bakarlar ama kendilerinin de eriyip gideceğini düşünmezler.
Sel gelir, deprem olur, ortalık savaş alanına çevrilir, bombalar patlar, zalimler ateş açar ve insanlar ölür; insanlar ölür ve insanlık da birlikte ölür.
İçindeysen, ölürsün; dışındaysan ölüleri sayarsın, öleceğini bilmeden…
İhanetler, katliamlar, terör saldırıları, cinayetler, hain pusular ve egosunu tatmin etmek isteyenlerin eline bulaşan kanlar ölüp gidenlerden değilseniz de ölüleri sayanlar arasındasınız demektir.
O zaman siz sadece ölümleri rakam olarak görürsünüz…
Bir kişinin ölmesiyle, bin kişinin ölmesi arasında üç sıfır vardır…
Keşke yaşatmak ne garip şey anne diye sorsaydı Ahmet Kaya…
Mesela hayattan ümidini kesen birisine uzanan bir el olmak ve onu yeniden hayata tutundurmak…
Kırılan ümitleri onarmak, hayalleri yeniden ilmek ilmek örmek…
Umutsuz insanlara umut olmak, uçurumun kenarından tutup, hayatın içine almak.
Düşeni kaldırmak, yiteni getirmek, göçeni döndürmek, ağlayanı güldürmek, çöken kara bulutları dağıtmak ve insanları, insan yerine koymak…
İşte o zaman her ölümle dünyanın ölümü gibi bakar, her doğumu, dünyanın yeniden doğmasına benzetirsiniz.
Aksinde ise bütün terör olaylarına, bütün kavgalara ve bütün savaşlara birden çok bahane bulur, kılıf üstüne kılıf geçirir ve hep ideolojinizin öldürebileceği sınırı çizersiniz, hoyratça…
Ölmek garip şeydir elbet ama öldürmek daha da gariptir, yaşatma imkânı varken…
Tweetimden seçmeler
Eğer bir gün (Maazallah) ben de ölümleri rakamlarla eş tutmaya başlarsam, işte o zaman, tıpkı sizin gibi savaş çığırtkanlığına başlarım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.