Ramazan ve yazılarım…

 

Oruç, insanları farklı şekilde etkilese de, çoğunluğu susuzluktur, kanamamaktır, yanmaktır. Sıcakta gün boyu tutulan oruç sonrası, iftarda içilen bir bardak soğuk suyun hayalini kurmaktır.

Aslında oruç, tam da böyle bir şey;  yananların derdiyle yanmaktır, yananlarla birlikte yanmaktır.

İnsanların aç kalması, susuzluktan kıvranması, orucun esas amacı olmadığını hepimiz biliyoruz.

Çünkü oruç, aslında yoksulların (bulamayanların) halini anlamak ve önemsemediğiniz güzelliklerin farkına varılmasını sağlamaktan başka bir şey değildir.

Oruç, bir derstir bu açıdan, kıymet bilmedir, elinde bulunan güzelliklerin farkına varılmasını sağlamaktır.

***

Bugün kendi açımdan, yani yazı hayatım açısından oruca bakmak istiyorum.

Ramazan ayının manevi havası çok hoşuma gidiyor.

Aç kalmak, susuz kalmak, özleyeceğin şeylerin olmasını sağlıyor.

Ama yazı farklı…

Oruçluyken çok şey yapabilirsiniz.

Koşturursunuz, çalışırsınız, yavaş yavaş da olsa elinizdeki işleri bir şekilde bitirebilirsiniz ama “düşünce yoğunluğu yüksek” işler yapmanız çok da kolay değildir.

Yazıda böyle bir şey…

İki kelimeyi çarpıp cümle yapmak, normal zamanda sıradan bir iş olsa da, oruçluyken çok zor…

Belki benim için zor, belki benim gibi etkilenen çok.

Doğrusu bütün bunları bilmek için iyi bir araştırmanın sonuçlarından oluşan verilerle konuşmak gerekiyor.

Veriler elinde olmayınca da, kendi yaşamından örneklerle yetinmek zorunda kalıyorsun.

Normal zamanlarda, köşe yazılarımı birkaç dakikaya sığdıran, üzerinden bir daha geçmeyen bir yapıya sahibim.

Çoğu yazım, bir kez daha düşünmeyi gerektirmeyen konular gibi değil aslında.

Bu daha çok alışkanlıktan kaynaklanan, meleke haline gelen yazma eyleminin içselleştirilmesiyle ilgili.

İyi gözlem, iyi analiz ve birikimle yazılan yazılar, geri dönüp bakmayı gerektirmeyen yazılar olarak ortaya çıkabiliyor.

Burada ne kadar acele edip etmediğin, hangi yoğunluktan yazıp yazmadığınla ilgili olan dezavantajların veya avantajların bulunması söz konusu sadece…

Acele ederseniz harfleri yutabileceğiniz gibi, kelimeleri de yutma sıkıntısıyla karşılaşabilirsiniz.

Belki imla kurallarından güme giden cümleleriniz olur, belki tam yerine oturmayan bir kelime sırıtır.

Yazıya hissi şekilde başlamışsanız, sağlıklı bir yazı çıkaramayabilir, bir gün sonra yazınızdan dolayı pişmanlığınız sizi mahcup edebilir.

Yazınızın etkili olması için gündeme aldığınız konuyu özümsemiş ve yürekten yazmış olmanız gerekir.

Konuya hâkimiyet, bilgilerin sağlamlığı, yaptığınız alıntıların güvenirliliği de yazınızı güvenli kılan, kaynak yazı haline getirir.

Yazı kişiselleştirilmemeli, muhatabına kin veya nefretin olmamalı, aşırı bir bağlılık veya aşırı bir düşmanlık sezilmemelidir.

Tarafsız yazı olmaz ama adil yazı yazmak gerekir.

Bütün bunlar zaten sizde varsa, yazıya başladığınız anda, bittiğini görebilirsiniz.

Diğerindeyse lafı eğersiniz, bükersiniz, belki eveler, gevelersiniz, uzatırsınız, kısa keseyim derken kuşa çevirirsiniz, onu siler, bunu ekler ve yazınız anlamsız laf kalabalığından öteye gitmez.

Yazı yazıyorsanız bütün bunları az veya çok biliyorsunuz demektir. (Eğer bilmiyorsanız, yazı yazmanızı değil, okumaya devam etmenizi önermekten başka elimden bir şey gelmez.)

Peki, Ramazan ayında nasıl yazı yazılır?

Uzun yıllardır yazan birisi olarak şuna inanıyorum ki, beyni çalıştıran “su”dur…

Beyin uzmanları ne der bilmem ama tecrübelerim bunun böyle olduğunu gösteriyor.

Su olmayınca yazı olmuyor.

Su, diğer bütün ihtiyaçların en önünde geliyor.

Oruçluyken ne zaman yazı yazmaya kalkışsam, ne o yazı bitiyor, ne ben o yazıdan memnun kalıyorum.

Fırsat buldukça –gündemi kaçırma pahasına da olsa- sahura yakın yazıp, içimi rahat ettiren bir yazı okumanıza çaba harcıyorum.

Bu yazıda öyle bir yazı…

Belki genç meslektaşlarıma tavsiyedir, belki okurlarıma karşı bir sorumluluk, belki de sırf birkaç yazımın kendimce anlamsız olmasını izaha dönüktür.

Sayılı gün çabuk geçiyor ve bugün Ramazan’ın 21’inci günü.

Susuzluktan etkilenmeden yazacağımız yazılara ne kaldı ki…

Twitimden seçmeler

Dost dediğin, iftarda sunulan bir bardak soğuk su gibi yürek soğutur.

Dost dediğin, oruçluyken susuzluktan yaksa da, iftar etme umudunu alıp, götürmez.

www.twitter.com/naifkarabatak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20