Naif Karabatak
Yeni Kavram; Kendine Demokrat!
Belki de son yılların en cici kavramıdır demokrat. Birçok sihirli kavramımız gibi, sadece adı bazı kapıları açmaya yetiyor, içinin dolu olup olmamasını tartışan yok. Tıpkı laiklik gibi, Atatürkçülük gibi, Kemalizm gibi…
Kelime manası olarak demokrasi yanlısı olanlara demokrat deniliyorsa da, geniş anlamıyla, her fikre saygı gösteren, demokrasinin tüm kurum ve kurallarının işlemesine inanan, yani seçimle iktidarların gelip gitmesi, çoğunluğun azınlığa tahakküm etmemesi, azınlık bir kişi dahi olsa onun hakkının savunması gibi bildiğimiz kuralları “içine sindirerek” inanan kişiye demokrat diyoruz.
Sorun her zaman olduğu gibi “içine sindirme” bölümündedir.
Mesela adam dışarıda çok demokrat olabilir, evinde ise çok despot…
Kendi iktidarı söz konusu olduğunda demokrasinin kurallarını hatırlatabilir ama başkasının iktidarı söz konusu olduğunda “ayak oyunu” demokratlığın önüne geçer.
Kendi hakkını savunurken çok çabuk celallenir…
Öyle ki, “işte örnek vatandaş” dersiniz, hakkını hiç kimseye yedirmiyor…
Ama bir bakarsınız başkasının hakkını çatır çatır yerken, demokratlık aklının ucundan dahi geçmiyordur.
Bu, hayatın her alanında böyledir.
Saygıda, sevgide, alacak verecek gibi durumlarda olduğu gibi küçük veya büyük seçimlerde de kendisini gösterir.
Çünkü biz kamgayı kendimize doğru yontmayı seven bir milletiz.
Bir elmayı paylaşacaksak bile “büyük” olan dilimi kapma yarışına gireriz.
İşte bu tiplere ben “Kendine Demokrat” diyorum.
Oysa gerçek demokrat, kendi hakkından önce başkasının hakkını gözetendir.
Bu açıdan baktığımızda, atalarımızın nezaketine imrenmemek elde değil.
“Önce siz buyurun, lütfen önce siz başlayın, önce siz için, önce siz uyuyun…” gibi yüzlerce, binlerce örnekte, kendini değil, bir diğerini düşünen insan tipidir demokrat.
Aynı şekilde öbürünün de karşısındakini düşündüğü bir dünya ne kadar yaşanılası bir hale gelir, düşünebilir misiniz?
Oysa günümüzde herkes kendine demokrat…
Bir kısmı bunu yaşam biçimi haline getirmiş, bir kısmı ağır aksak şekilde demokratlığını sürdürüp gidiyor. Ama hakkını verelim bazılarına da gerçekten demokratlık yakışıyor.
***
Sözü Gezi Parkındaki masum eylem sonrası çığırından çıkan sokak kalkışmasına getireceğim.Eylemleri savunanların sürekli iddia ettiği onların demokratik haklarını kullandıklarıdır.Oysa bunu söyleyenler de çok iyi biliyor ki hiçbir hak, bir diğerinin hakkını gasp ederek elde edilmez.
İnsanlar korkuyor, ürküyor…
Çocukların psikolojisi bozuldu.
Vatandaş sokağa çıkamıyor; eşini çocuğunu alıp akşam serinliğinde bir çay içemiyor.
Sabaha kadar süren tantana ve onun sağladığı korkuyla insanlar uyuyamıyor, çocuklarını korkarak okula yolluyorlar.
Yayılan yalan ve manipüle edilen haber ve fotoğraflar toplumun psikolojisini bozuyor, sokağa çıkıp, karşılık verip vermeme arasında sabrını zorluyor.
İşe gitmek zorunda olanların uykulu gözlerle gerilen sinirlerle çalışması mümkün olmuyor.
Peki bunlar ne istiyor?
Aslında onları sokağa çıkaranların ne istediğini bilmek, sokaktakilerin asıl amacını deşifre etmeye yeter.
Zira demokratik bir ülkede bu tür bir kalkışmaya yer yok.
Demokrasiyse eğer, iktidarda olan hükümet yüzde 50 oya alarak, halkın teveccühüne mazhar olmuştur.Elbette halkın büyük çoğunluğunun oyunu aldı diye herkesin memnun olmasını beklemek yanlıştır.
Zaten demokrasi bunun için var.
Çıkarsınız eylem yaparsınız, protesto edersiniz, greve gidersiniz, hakkınızı ararsınız, şikâyet edersiniz, yasaların verdiği tüm hakları sonuna kadar kullandığınız gibi hızlı bir muhalefetle de iktidara asla yanlış yaptıracak adım attırmazsınız…
Bütün bunlar demokrasinin güzelliğidir.
Herkes aynı düşünmez, olaylara aynı bakmaz, aynı şekilde giyinmez, yemez, içmez…
Ama azınlık kaldığı anda, haklarının elinden alınmasını da içine sindiremez.
AK Parti iktidar olduğundan bu yana “elinden alınan” değil, “iade edilen” hakları düşündüğünüzde, iktidarın bazı uygulama yanlışlıkları veya gücün getirdiği bir güvenin ortaya koyduğu yanlışlıkları sıralayabilirsiniz.
O zaman ne diye muhalefet var?
Ortalığı savaş alanına çevirmekle, insanlara hayatı zehir etmekle, karanlık güç odaklarına ve ağzını şapırdatan dış ülkelerin nemalanmasını sağlayacak adımlar atmanın ne anlamı var?
Polisin şiddet uygulamasını,toplumun tüm kesimleri açıkça eleştirmelidir ama polise uygulanan şiddetin de “tepkisiz” kalmasını beklemek nasıl mümkün olabilir?
Hiç suçu olmayan insanların dükkanlarının talan edilmesi, kullanılmaz hele getirilmesi, kamunun ortak kullanım alanlarının talan edilmesi, ibadethanelere ayakkabıyla girip, içeride içki ve sigara içilmesi, yoldan geçen insanların taciz edilmesi, başörtülü diye hakaret edilmesi….
Bu listeyi uzatmak mümkün…
Sadece bunlar bile sokağa çıkanların çoğunluğunun demokratik bir eylem yürütmediğini terör estirdiğini göstermeye yeter.
Çünkü darbeciler, puslu havayı her zaman çok sever…
Ulusal Kanalın spikerinin mikrofonun azizliğine uğrayarak sarf ettiği “Birkaç kişi ölse de..” sözü, neye el ovuşturduklarını da çok net gösteriyor.
Eğer demokratsanız, önce karşınızdaki insanlara demokrat olun, onlardan da aynısını bekleme hakkınız olsun.
Twitimden seçmeler
Cumhuriyetle demokrasi arasında çok ince bir fark var. Cumhuriyet, özgürlük isteyenlere, demokrasiyse "kirli amaçları" olanlara batar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.