Abdullah  Şanlıdağ

Abdullah Şanlıdağ

Göç ve mülteciler

Elbette ki hiç kimse durup dururken kendi vatanımdan yaşadığı topraklardan göç etmez. Suriye'deki iç savaş, muhalif grupların kendi ülkelerini terk etmelerine sebep oldu.

O tarihte Türkiye, açık kapı politikası uygulayarak Suriyeli mültecileri topraklarında misafir etti. Müslüman Türklerin öteden beri misafirperverliği, zorda kalana yardım etme duygusu mültecilere karşı da kendisini göstermiş, bu yüzden de hala mültecileri kendi topraklarımızda misafir etmekteyiz.

Akit gazetesinde yazdım. Rusya-Ulrayna, İsrail-Gazze savaşları üzerinden 3. Dünya savaşı patlak verebilir. Belirli mihraklar ısrarla Türkiye'nin de bu savaşa dahil olmasını planlıyorlar. Son günlerde iyice hızlanan Suriyeli mültecilere yönelik provokasyonlar, bu planın bir parçasıdır.

Mülteciler üzerinden ırkçılığı köpürtmeye çalışanlar, vatan haini değilse bile, bu ülkeye dost olmayan, kökleri dışarıya bağlı hainlerdir. Her toplumun, milletin iyileri olduğu gibi kötüleri de vardır. Suçun şahsiliği esastır. Evladın işlediği suçtan dolayı babasını yargılamayacağımız gibi, birkaç münferit hadiseden dolayı da Suriyelilerin tamamını suçlu addedemeyiz. Müthiş bir göç hareketine tanık oluyoruz.

Bu göç hareketi sadece sömürgelerle sömürgeleştirenler arasında cereyana etmiyor. 1516-1918 yılı arasında Osmanlı egemenliğinde kalmış Suriye'nin vatandaşlarını demokrafik yapımızı bozuyor diye sürekli algı operasyonu yapmak, fanatik ırkçılığın daniskasıdır. Irkçılığın değirmenine su taşıyanlar bu ülkenin dostu olamazlar.

Sinan Özbek diyor ki: "Göçmenlik olgusunun karmaşık yapısını temel alan bu ırkçılık, ideolojik olarak Anglosakson ülkelerinde geliştirilmiştir. Baskın temanın biyolojik soyaçekimin değil ama kültürel farklılıkların aşılamazlığı olduğu tezi üzerine oturtulan yeni ırkçılık -ırksız ırkçılık- çerçevesine yerleşiyor. Balibar, bu ırkçılığı anlatırken dikkate değer bir tespit yapıyor: Yeni ırkçı’ ideologlar soyaçekim mistikleri değil, ‘gerçekçi’ sosyal psikoloji teknisyenleridir."

Yine Özbek'in güzel ve anlamlı tespiti ile devam edelim: "ırkçı; ırkçılığın ne olduğunu bilmiyor. Savunduğu görüşlerin cahili. Irkçılık dendiğinde zihninde en iyi ihtimalle üç şey canlanıyor: Hollywood sinemasının siyah köle anlatısı, Güney Afrika’daki Apartheid politikası ve Nazilerin ırk temizliği (Ausschwitz). Irkçı, ırkçılığın sadece dışladığı, aşağıladığı kişinin biyolojik özelliklerine işaret etmek olduğunu sanıyor. Türkiye özelinde bu sanı çak daha sağlam bir zemin buluyor. Çünkü Türkiye’de ırkçılık biyolojik gösterene dayanmamıştır. İlk günden itibaren bir kültürel ırkçılık formunda işlemiştir. Türkiye’deki ırkçılığın tarihte olduğu gibi bugün de kültürel gösterene dayanmış olması, ırkçının hem kendinin ırkçı olmadığını hem de Türkiye’de ırkçılık olmadığını öne sürmesine neden oluyor.

Esip gürlerken ırkçının muradı, ucuz emek gücünü sınır dışına atmak değil, onu sistem içinde ama belirli bir yerde tutmak olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Son söz:

Bizler geçmişte Sivas, Çorum ve Maraş olaylarını yaşamış bir milletiz. Geçmişimizden ders alıp aynı hatalara düşmememiz gerekiyor. Kayseri'de cereyan eden; Suriyeli bir kız çocuğunu, yine bir Suriyelinin taciz etmesi, şahsi ve çirkin bir hadisedir. Bakanlık olayın failinin yakalanıp tutuklandığını açıkladı. Şimdi bu olay nedeniyle Suriyelilerin evlerini, dükkanlarını yağmalamanın ne anlamı var?

Cumhurbaşkanı Erdoğan olay hakkında “vandallıkla sokakları ateşe vermek kabul edilemez” dedi.

Öteden beri belirli mihraklar Suriyeliler üzerinden ülkemizi karıştırmaya çalışıyorlar. Aman bunlara fırsat vermeyelim. Devletimiz de gereken tüm tedbirleri alsın. Nitekim son olaylar bir alarm niteliği taşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Şanlıdağ Arşivi