Fethiye Kutlu
Kaybettiğimiz Erdemlerimiz
Erdem kavramı, tarih boyunca insanlık tarafından kabul görmüş, tüm dini inançların ve spiritüel (ruhani) felsefelerin temelini oluşturmuştur.
Değişik Kültürlerde ve coğrafyalarda önemli farklılıklar gösterse de erdemli olmak için, akıl, irade ve iyi niyet dengesini kurma gerekliliği tüm felsefelerin ortak noktasıdır. Aristoteles, Platon ve Sokrates gibi birçok filozofun konusu da erdemli olmak üzerinedir.
Erdem(fazilet); dürüstlük, yiğitlik, merhamet, sadakat, adalet, akıl ve güzel ahlakı içinde barındıran geniş bir kavramdır.
Dünya var olduğundan bugüne dek, insanlar mutluluğu, huzuru, güzelliği aramışlardır, aramaktadırlar. Topluma hizmet, adalet sağlama, zayıf olanı koruma ve benzeri insani davranışlar, bize mutluluğu, huzuru, güzelliği getiren, toplumların olmazsa olmazlarıdır.
Bunlara ulaşmanın yolu, erdemli davranış, yüksek iyilik ve yüksek ahlaktır.
Doğruluktan ayrılmamak, dürüst olmak, güvenilir olmak, onurlu olmak, saygılı olmak, cesur olmak, yardımsever olmak vb toplum tarafından onaylanan doğru, güzel, iyi davranışları benimsemek ve öyle davranmak bizi iyi insan yapar. Böyle davranmak mutluluğu, güzelliği, huzuru beraberinde getirir.
Destanlarımızdaki kahramanlar da salt fiziki güçle değil, bilgelik, ahlaki değerler gibi erdemlilikleriyle toplumu korumuş ve rehberlik etmişlerdir.
Doğadaki düzende de ahlaki bir uyum mevcuttur. Doğa ve insanlar için olması gereken bu düzenin taşlarından bir ikisinin, düşmesi sistemin bozulmasına neden olur. Arkasından kargaşa ve kaos gelir. Ne yazık ki günümüzde bu düzen taşlarının bir çoğu yerinden oynamıştır.
“Mutlu musunuz, huzurlu musunuz?” sorularının cevabı, şimdilerde, çoğu insan için olumsuzdur. Birçok değerin yerini maddiyat (para) almıştır. Saygınlık güvenilirlik, tutarlılık gibi iyi ve güzel nitelikler paranın ve günübirlik çıkarların karşısında maalesef zayıflamış yeni yetmeler nezdinde gereğince itibar görmez hale gelmiştir. Para uğruna tahrip edilen insani hasletler insan yaşamları ve doğa…
Erdem, Erdemlilik, Erdemli insan olma kavramlarının yıllar içinde bugünlerin çıkarcılığı karşısında nasıl da güç ve ağırlık yitirdiğini gözlemlemek acı veriyor.
İçler acısı durumlardayız…
Bireylerin ve toplumun ortak çıkarlarını adaletle gözeten yaklaşımlar çarpıtılarak önce ve sadece benim çıkarım, anlayışına dönüşmüştür.
En özlü atasözlerimizden “Adalet mülkün temelidir.” tespiti mahkeme salonlarındaki hatırlatıcı bir levha değildir. Adalet, insanoğlunun sahip olduğu en yüce erdemlerden birisidir.
Toplumun manevi yapısını oluşturan adaletin sokak, kahve ya da televizyonlarda eleştirilmesi en istenmeyen polemiklerdir. Çocukların, kadınların, ailenin, doğanın, geleceğimizin, ekonomimizin ve devletimizin , bizi biz yapan tüm toplumsal değerlerin korunması tartışma konusu bile olamaz. Olmamalıdır.
Oysa, bugünlerde kurallarla da, gelenek ve göreneklerle de uyuşmayan çok şey görüp yaşıyoruz.
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi yok denecek kadar azalmıştır. Doğa sevgisi, hayvan sevgisi keza aynı şekilde… Bunlar azaldıkça, terazinin kötülüklerle, haksızlıklarla, ihanetlerle dolu tarafı giderek ağır basar.
Yıllar boyu yaşayarak öğrendiğimiz “Acılar paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. “ gerçeğinden ve erdemli düşüncelerden uzaklaştıkça acımasız bir dünyanın tüm yükünü sırtlarız.
Bu yükte erdem yoktur, mutluluk da sevgi de…
Erdemini yitirmemiş, koca yürekli insanlara selam olsun…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.