Naif Karabatak
Aloooo, o müdürün puanını düşürün!
AK Parti iktidarı dönemini değerlendirirken, eğitimden sağlığa birçok artısını sayabilirsiniz ama milli eğitimdeki sistem arayışının, eğitimin çarklarını parçaladığını da inkar edemezsiniz. Bunlardan sonuncusu, yöneticilerin puanlamasında kendisini gösterdi. Kimi not verdi, kimi not düşürdü.
Bunlardan sonuncusu, yöneticilerin puanlamasında kendisini gösterdi.
Öyle ki, bazı yöneticilerin puanının düşürülmesi için açılan telefonlar vardı, talimatlar yağıyordu, daha önce verilen puanlar yeniden gözden geçiriliyordu, bizden yana olan, bizden yana olmayan hesabı yapılıyordu...
Üst paragrafı okuyan, sanki bir kadrolaşma varmış hissine kapılsa da, kazın ayağı çok daha iğrenç…
90 yıldır Maarif Vekâleti veya Milli Eğitim Bakanlığı, her zaman “devrim” niteliğinde bir karara imza atar…
Çok değil, bir süre sonra “devrim” diye yutturmaya çalıştıkları kararın, aslında içi boş, pratiği olmayan, akıl ve mantıkla çelişmeyen yönünü görüp, vazgeçerler…
Ama bu arada olan, saçma sapan tasarının mağdurlarına olur.
Uzun bir süre “dinozor” yöneticileri okulların başından alamayan Milli Eğitim, şimdi de “başarılı” olup olmamasına bakmadan sağdan alıp sola, soldan alıp sağa atıyor.
Üstelik bunu da görünürde çok adil kriterlere göre yapıyor.
Ancak uygulama, kâğıt üzerinde yazıldığı gibi olmadığını, kişisel hesapların çok daha baskın çıktığını gösteriyor.
Bunun üzerine sendikaların etkisi, siyasilerin baskısı, kentin yöneticilerinin talebi de eklendiğinde, adeta yöneticiler hedef tahtasına konulup, gelenin ok attığı, gidenin bıçak sapladığı bir hale dönüşüyor.
***
10 Haziran 2014 tarihinde yürürlüğe giren “Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik” yazdığından çok farklı uygulanmaya başladı.
Özellikle de makamdan güç alanların, gücünü göstermesinin tam zamanıydı…
Bu yönetmenliğe göre, kurumda 4 yılı dolduran eğitim yöneticilerine puan verilecekti…
Atama da bu puanlamaya göre yapılacaktı.
Başarılı olanlar ya yerinde kalacak ya daha iyi yerlere gidecekti.
Düşük puan alanlarsa sürgüne…
Yönetmenlikte belirtilen kıstaslara uyulsa sorun yok.
Çünkü çok objektif kriterler belirlenmiş.
Buna göre bir eğitim yöneticisinin 100 tam puan olan notunun;
Yüzde 10’unu okulun en yaşlı öğretmeni,
Yüzde 10’unu en genç öğretmeni,
Yüzde 10’unu okul aile birliği başkanı,
Yüzde 10’unu öğrenci meclisi başkanı belirliyor. Böylece puanlanan yönetici, okulundan 40 tam puan alma şansını yakalıyor.
Yönetici, salt bu puanlarla belirlenmiyor elbet. Pastanın büyük dilimi milli eğitime ayrılmış.
Yüz üzerinden 20 puanı ilçe milli eğitim müdürü verebiliyor.
Kalan kırk ise il milli eğitimde. Bunun da 20 puanı yöneticinin bağlı olduğu şube müdürüne verilirken, kalan 20 puan da il milli eğitim müdürüne veriliyor.
Yönetmenlikte yazdığı şekle bakarak, aslında objektif kriterlermiş gibi anlaşılsa da, uygulama pek öyle değil.
Kişisel hesapları bir yana bırakıyorum.
Yaşlı, genç öğretmen çekişmesini de umursamıyorum.
Okul aile birliği başkanlarının hesaplarını da görmemiş sayıyorum.
Öğrenci meclisi bile olmayan okullarda 10 puanı kimin kullandığını da bir an için unutuyorum…
Ama 60 puanı üç yöneticiye vermek, hangi adalete sığıyor, doğrusu bunu anlayamıyorum.
Bir okul müdürünün tüm geleceği, ilçe milli eğitim müdürü, şube müdürü ve il milli eğitim müdürünün kaleminden süzülecek puanlara kaldıysa yandık demektir.
Peki ya notun asıl kaymağı olan bu üç müdür, kendi kaprisleri veya objektif değerlendirmeleri dışında bir de baskıya açıksa?
Mesela diyelim, varsayalım, yani diyelim ama baskıyı anlamaya çalışalım…
Yani bir telefon geliyorsa…
Ahizenin diğer tarafında tok bir “Aloooo” sesi yükseliyorsa…
Hal hatır soruluyorsa…
Sonra “falanca, falanca” diye “gıcık” olduğu ve “çok sevdiği” okul müdürlerinin notunu merak ettiğinden bahsediyorsa…
Ve o müdürler de, “kem küm” bile etmeden, notunu söylüyorsa…
Ahizenin ucundaki tok sesli kişinin “notu düşürün/arttırın” talimatı geliyorsa…
Ve yönetmenliğin hiçbir yerinde yazmayan bu puanlamanın, diğer bütün puanlamaların üstüne geçiyorsa…
Siz bu sistemin adil olduğunu, objektif kriterlerle başarılı-başarısız müdür ayrımını düzenleyeceğini mi sanıyorsunuz?
Siz daha çok sanırsınız ve bir gün bu saçma sapan ve kullanılmaya çok müsait yönetmenliği de çöpe atarsınız.
Ama olan, hak etmediği koltuğa oturanın yönettiği okul ve o okuldaki öğretmen ve öğrencilere olur…
Ve tabii ki hak ettiği koltuktan kaldıranlara olacak…
Bu telefon görüşmesinin bir varsayım üzerine yazdığımı düşünen varsa, ciddi ciddi bir de tersini düşünmesini öneririm…
Tweetimden seçmeler
Her şeyiniz kiralık olabilir; eviniz, arabanız, paranız, işiniz. Tek kiralık olmayan beyninizdir; Ne kiraya verilmeli, ne de kiralanmalı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.