Başbakan asan, soykırım yapar!

Dün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dış politikada önemli bir manevra yaparak, henüz ABD Başkanının “Soykırım” mesajı ajanslara düşmeden, Ermenilere taziye mesajı yayınladı.

Bu cumhuriyet tarihinde de bir ilkti.

Bugüne kadar kendi iç politikalarını kotarmak adına da olsa, gerçekten 1915’te ne olduğunu sorgulama adına da olsa, Türkiye’yi “Soykırım tasarısıyla” sürekli köşeye sıkıştıran, zor durumda bırakan ülkelerin elinden büyük bir koz alındı.

Bu aslında siyaseten değil, insanlık adına yapılmalıydı.

1915’te veya sonrasında ne olduğu önemliydi, kimin ne yaptığı değil.

Elbette o tarihte birileri bir şey yapmıştı.

Yaklaşık bir milyon insanın “soğuktan” öldüğünü söylemek, durumu kurtarma adına yetmiyordu.

Ve yine o dönemde, ondan sonraki dönemlerde de Ermeniler eliyle öldürülen insanlarımızın da “soğuktan” ölmediği bir gerçekti.

Ama Türkiye bunu “kabullenmeme” üzerine siyaset yaptığından tarihi vesikalar bir bir ortaya dökülmedi.

Ermeniler de “soykırımdan başkası değil” diyerek, belgeler üzerinde konuşmadı.

Aslında iş, sorunu çözme değil, “bir birini yenme” üzerine yapıldığından, hiç kimse ne olduğunu anlayamadı.

Aslında farklı tarihi kaynaklarda farklı anlatımlara baktığınızda da “masum” kimsenin olmadığını görebiliriz.

Ancak, Türkiye’de “Ermeni soykırımı vardı” dersen, vatan haini ilan edilirsin.

Ermenilerin yanında da “Türkiye soykırım yapmadı” dersen, ihanet içinde olursun.

İki arada bir derede kalıp, “Karşılıklı bir soykırım oldu” dersen de bütün tepkileri üzerine çekersin.

Belki de bu konu, “takım tutma” pozisyonuna indirgendi yıllar yılı.

Bizim tarafın tezi, “atalarımız soykırım yapmaz”dan öteye gitmedi.

Ermeniler de kendi “yaptıklarını” hiç dillendirmedi.

Doğrusu, her iki tarafında “gerçekler” üzerinden yola çıkıp ve bunu aydınlatma yolunu seçmedikleri bir gerçek.

Dün, başbakan, daha önce attığı adımlara ek olarak, cumhuriyet tarihinde ilk kez “Tehcir” edilen diye tarif ettiği ölümler için Ermenilerin çocuklarına taziye dileklerini iletti.

O mesaj, bugün çıkabilecek bütün olumsuz mesajları bertaraf edecek kadar önemliydi.

Peki atalarımız soykırım yapar mıydı?

Belki yaparlardı, belki yapmazlardı.

Bunu bilmek için devletin resmi evraklarının tarihçilerce “önyargısız” incelenmesi gerekir.

Ama o kadar da atalarımızı savunmak gerekmez.

Bizim atamız olunca sütten çıkmış ak kaşık olması beklenemez.

Başkasının atası olunca da suç içinde yüzemez.

***

Ermeni soykırımını bir yana bırakalım; diyelim ki bizim atalarımız asla böyle bir şey yapmaz…

Bugün bile kendi eşini, kendi çocuğunu, kendi anne veya babasını sokağın ortasında 57 yerinden bıçaklayan ve halen zorla durdurulan insanların atasının “asla” soykırım yapmayacağına kanaat getirelim.

Dersim’de “muhalefeti” bastırmanın yolunu, “uçağa yüklenen” bombaların “aşağıdakileri insan yerine koymadan” atılmasında bulanların, soykırımla işinin olmayacağını düşünelim…

Ülkenin düşman işgaline uğramaması için mücadele eden, kanıyla, canıyla savaşanların, savaş sonrası kurulan seyyar sehpalarda idam edilmelerini de önemsemeyelim.

Kafasına “şapka” takmadığı için “vatan haini” sayılan insanların “sorgulamaya” gerek görmeden asılmasını da bir kenara bırakalım.

Uydurulan gerekçelere göre darbe yapanların, başbakan ve bakanları “düzmece iddialarla” ipe yollanmasını da şöyle kenarda tutalım.

12 Eylül 1980’de ülkenin tamamını açık cezaevine çevirip, işkence yapmalarını, tutuklamalarını, yaşını büyütüp asmalarını da görmeyelim.

Bu ülkenin askerinin, bu ülkenin insanına dışkı yedirmesini de hiç olmamış sayalım.

Bütün bunlardan sonra ortaya çıkan terör örgütünün 30 yıl boyunca sürmesini de artık unutalım…

Hatta teröre çözüm diye “Doğu ve Güneydoğunun tümden bombalanmasını” çözüm olarak düşünenleri de hiç duymamış olalım.

Sütçü İmam’ın “başörtüsüne uzanan eli kırma” adına dokunduğu tetikten sonra, bu ülkede başörtülü insanların uğradığı haksızlık ve tacizleri de hafızamızdan söküp atalım.

Peki bu ülkede kadınlara, eşinin ve çocuklarının yanında tecavüz edenlerin, soykırım yapmayacak kadar “namuslu” olduğunu söyleyebilir misiniz?

Ben o iğrençlikleri yapanların, başka her türlü adiliği yapabileceğine de inanırım.

İnanmayacağımız var elbet.

Darbe dönemlerinde, kendi milletine iğrenç muamelede bulunanlara karşın, onların bugün “adil” yargılanmasını isteyenler var.

Onlar memleketi darağacına çevirdiği halde, “verin bize linç edelim” demeyen asil insanlarımız var.

Barış isteyen, huzurlu bir toplum arzulayan, farklılıklarıyla bir arada yaşamanın hazzına varmayı dileyen ve herkesi “insan” olarak değerli görenler var.

Çoğunluğu inançlı olan bu toplumda, “katliam” gibi “cinayet” çağrıştıran hiçbir girişim beklenemez.

Ama kanı bozuk olan, bugün de kansızdır, dün de, 1915’te de…

Ve bunların hangi dinden, hangi inançtan, hangi mezhepten olması önemli olmayacağı gibi, hangi ırktan olması da bir şeyi değiştirmeyecektir.

1915’te, öncesinde ve sonrasında bir şekilde hayatını kaybeden insanları “bir ayrıma tabii tutmadan” saygıyla anmak gerekiyor.

Ve bugün, onlardan olan Türk veya Ermenilere de, atalarının “onurunu” iade etmek gerekiyor.

Belki bu, bugün çoğunun zoruna gidecek ama yarın ortaya çıkacak bilgilerle bunu dileyen de biz olacağız.

Hiç kimse o kadar da masum değildir, bu bilinmeli…

Tweetimden seçmeler

İki partinin farkı; birisi çelenkle, otla ülkeyi kalkındırdığını sanır, diğeri yatırımlarla ve demokratikleşmeyle ileriye götürmeye çabalar!

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20