Naif Karabatak
Demokrasi Demokrasi Diyen Demokrat Olsa!
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, yine beni şaşırtmadı. Yahu Allah aşkına insan hayatında bir kez olsun yaptığıyla söylediğini örtüştürür. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu söylerken, Barolar Birliği gibi önemli bir kurumun başındaki kişi, hiç değilse hayatında bir kez demokrat olup, demokratik söylemlerini havada bırakmazsa olmaz mı?
Olmaz elbet…
Çünkü alışmış bunlar.
Antidemokratik bir ülke, onlar için kolay idare edilen ve kolayca hükmedilen bir ülke demektir.
Mesela onların ülkesinde gizli oy, açık tasnif vardır.
Barolar Birliğinde olduğu gibi hileyle hurdayla seçimi kazanmak için inanılmaz bir çaba vardır.
Alışkanlıklar
Yönetim kurulunun veya baroya bağlı avukatların onaylayamayacağı şekilde terör örgütlerine destek veren açıklamalar yapmak vardır.
Antidemokratik bütün girişimleri “mecburlarmış” gibi ardında durmak vardır ve bunu demokratik çıkış gibi millete yutturmak vardır.
Çok var, Feyzioğlu ve onun gibi düşünce yapısına sahip olanlarda…
Mesela bu ülkede “şapka giyineceksin kardeşim” demek, demokratik bir çıkıştır.
Giymeyenin kellesini uçurmak da demokrasinin nimetidir.
Bir yönetim şekli olan laikliği, Demokles’in kılıcı gibi insanların başında sallamak demokratikliktir.
Hatta yönetim şeklini boş ver insanlara “ben laikim” dedirtmek, demokrasinin nimetidir.
Daha da ileriye gidip, laikliği din yerine koymak da demokratlıktır.
Çünkü Metin Feyzioğlu’nun yaşam biçiminde, dünya görüşünde demokrasi yoktur, hak ve hukuk kavramı da güçlüden yanadır.
O zihniyetin demokrat olması da beklenemez.
Ama o öyle demiyor…
Dün Adli Yıl açılış töreninde yine kendine has bir demokrasiden bahsetti.
Ama demokrasiyi katledenlere tam da yeni arka çıkmışken…
Demokratlıktan bahsetti, antidemokratik girişimlere çanak tutarken…
Hele bir “Milli İrade” eleştirisi var ki, evlere şenlik; “Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur”
Bu sözü dinlediğinizde AK Parti hükümetine göndermede bulunduğunu anlayabilirsiniz.
Zaten öyle de…
Ama aslı öyle değil.
Kendi niyetini açığa çıkarmış oluyor.
Çünkü, 80 küsür yıldır bu ülkede iktidar olanlar, sadece kağıt üzerinde iktidar oldu.
Bu anlayışla…
Bu anlayışla istendiği zaman “yeter, buraya kadar” deyip, halkın verdiği yetki geri alındı.
Bu anlayışla insanlara zulmedildi, baskı yapıldı, çile çektirildi, kazanılmış hakları elinden alındı.
Eksik gedik bulabilir ama ilk kez AK Parti döneminde bu ülkede demokrasinin lafını değil, uygulamasını görmeye başladık.
Yine eksik gedik de olsa demokratlıktan bahseder olduk, askeri vesayet sistemi tarih oldu, bürokratik oligarşi azaldı…
Çok şey oldu, demokrasi çok yol aldı ama halen eksik, halan aksak ve halen kesilmeye müsait.
Çünkü halen bu ülkede, darbecilerin anayasasının yürürlükte olması ayıbı var.
Yeni anayasaya da karşılardır elbet.
Feyzioğlu, demokrasinin yerleşmesini hazmedemeyen bir düşünce yapısının temsilcilerinden olmalı ki, eskiye dair özlemleri var.
Gezi eylemleri, bu açıdan onlar gibi düşünenler için umut olmuştu.
Ne güzel Mısır’daki gibi darbe olacaktı.
Ne güzel Taksim’de demokrasi havarisi kesilecekler ama darbecilere de gel gel edeceklerdi.
Gelecekti onlar, halkın üzerine kurşun sıkacaktı.
O zaman darbe yaptıranlar demokrat, darbeye karşı çıkanlar terörist olacaktı.
Çok yaklaşmışlardı, öyle umut ediyorlardı.
Feyzioğlu sadece bunu demedi tabii…
Bize çok tanıdık gelen, neredeyse 80 küsur yıldır aşina olduğumuz, zulmünden bıktığımız başka bir şikayeti daha dillendirdi; “Milli irade tabiri, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği, siyasi iktidarın her kurumu ele geçirdiği ve yaşamın her alanını düzenlemeye soyunduğu, insanların yaşam biçimine müdahale ettiği dönemlerdeki içeriğinden elbette ki farklı anlaşılmak zorundadır”
Tabi sadece burada “siyasi”yi çıkarmak lazım...
Yer değiştirirsiniz.
Bu bazen siyasi parti olur, bazen derin güçler, bazen terör örgütleri…
Nasıl giyineceğimizi söylerler…
Nasıl konuşacağımızı belirlerler…
Hatta neyi yiyip, neden sakınmamız gerektiğini de dikte ederler.
Olmadı sakalımıza karışır, bıyığımızla oynarlar…
Daha olmadı inancımızı dizayn eder, kültürümüzü sorgularlar…
Hatta bizim değil, eşimizin, kızımızın, bacımızın, anamızın kıyafetinden de bizi “suçlu” ilan ederler.
Sülalende başı örtülü varsa, sakallı varsa, namaz kılan bulunuyorsa, “iş akdinizin feshi” gerekçesi olabilir.
Ordudaysanız atılırsınız, akademisyenseniz kapı dışarı edilirsiniz, memursanız kovulursunuz, sürüm sürüm süründürülürsünüz.
Feyzioğlu bunları çok iyi biliyor elbet…
Öyle iyi biliyor ki, yıllar yılı bu başarıyla övündüler…
Başarının devamı için tencere çaldılar, insanları ürküttüler…
Sokaklara çıktı, molotof attılar…
Dükkânları yağmaladı, insanların özeline saldırdılar.
Başörtülü kızları saçından tutup alaşağı ettiler…
Okul birincisi veya yarışmanın birincisi olan kızların ağzını kapatıp, diskalifiye ettiler.
Yetmedi ikna odalarında tehditler savurdular.
Bunlar, milli irade falan değildi, zorbalığın iradesinin tahakkümüydü.
Ve Metin Feyzioğlu gibi antidemokratik insanlar, bu zulmün ilelebet sürmesini istediler. Tıpkı 28 Şubat’ın bin yıl sürmesini arzulayanlar gibi.
AK Partinin elbet hatası var ama hiçbir siyasi partinin hatası, bir diktatörün hatası kadar olamaz, bu da böyle biline…
Tweetimden seçmeler
Bazı televizyonlar Kanal T’de Fethi Akar gibi stüdyoya öküz çıkarmaya niyetlenmişler.
Boşuna yorulmayın, o stüdyoda yeterince öküz var! :))
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.