Naif Karabatak
Devletin zirvesinde kavga planlamak…
TUİK’in “illerin memnuniyet” araştırmasından, “mutlu” bir millet olduğumuzu öğrenmiş olduk. Bunda sürekli heyecan yaşamamızın bir etkisi var mı diye merak ettim. Sürekli gündem değişiyor, sürekli seçim konuşuyoruz, siyasetle içiçeyiz ve sürekli birilerine karşı birilerini tercih etmek durumunda kalıyoruz…
Elbette memnuniyet araştırması direkt bunla ilgili değil.
Ama etkisinin olmadığı da söylenemez.
Yoksa insanların en çok memnun olduğu alanın halen aile olması yabana atılır gibi değil.
Kurumlardan beklentiler, aldıkları hizmet, yaşadıkları çevre, sosyal alanlar, bu oranı belirleyen esas kriterlerdir…
Ama heyecan da yadsınamaz…
30 Mart’ta yapılan yerel seçimleri henüz geride bıraktık.
Seçimi, kimileri kendi lehine ve kimileri de kendi amacına uygun hale getirmek için az uğraş vermedi.
30 Mart seçimlerinin heyecanı, 17 Aralık’ta ateşlendi.
Ve 30 Mart’la birlikte bütün iddialar, bütün operasyonlar, bütün karalama kampanyaları ve bütün kasetler nihayete erdi.
Çünkü 30 Mart öncesi yapılan, “seçim ahlaksızlığından” başka bir şey değildi.
Şimdi bir seçime daha gideceğiz.
YSK’nın açıklamasına göre Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu 10 Ağustos’ta, gerek kalırsa ikinci turu ise 24 Ağustos’ta yapılacak.
Ve en çok konuşulan, kimler aday olacak?
Aslında tartışma konusu CHP’nin adayı, MHP’nin adayı veya paralel yapının “destekleyeceği” adayın kim olacağı değildir.
Aslı tartışılan ve asıl merak edilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olup olmayacağıdır.
Ve elbette Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir kez daha adaylığının söz konusu olup, olmayacağıdır.
Eğer Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aday olur, kazanırsa başbakanlığa kim gelecektir.
28 Ağustos’ta görev süresi dolacak olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eşyalarını toplayıp, başbakanlığa mı taşınacak, yoksa torunlarıyla gününü geçirmek için evine mi çekilecektir.
Biz aslında bütün bunları tartışıyoruz ya aslı, Erdoğan’la Gül arasında kavga olacak mı, olmayacak mı?
Bütün senaryo da bu ikiliyi kavgaya tutuşturmak…
Tepedeki kavga, birilerinin amacına hizmet edecek en büyük kozdur.
Ancak sadece bunu düşünerek bir plan yapılacağını varsaymak safdillik olur.
30 Mart itibariyle “temize” çıkan bütün yapı, cumhurbaşkanlığı seçimi için yeniden kirletilecektir.
Ve belki de çok daha şiddetlisi, çok daha iğrenç şekilde yapılacaktır.
Çünkü bütün amaç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı köşke çıkarmamaktır.
Ülkemizde ilk kez cumhurbaşkanını halk seçecek ve ilk seçilmiş cumhurbaşkanı da Recep Tayyip Erdoğan olacak.
Seçimle birlikte başkanlık sistemine fiili olarak geçilmiş olacak.
Sonrası ise gerekli yasal düzenleme ve dönüşümlerin yapılmasıdır.
İşte bu planın hayata geçmemesi için bazı odakların yoğun bir mesai harcadığına kimse kuşku duymuyor.
17 Aralık’a rahmet okutacak senaryolar, MİT’in tırını durdurmaktan öte baskınlar, havada uçuşacak tapeler, kanunsuz dinlemeler, montajlar, şantajlar…
Hepsi “temiz toplum” adına yapılmayacak, “kirletilen bir toplum arzusu”nun hayata geçmesi adına sahneye konulacak.
Ve bunların içinde en önemlisi Erdoğan ve Gül’ü bir birine kırdırmak olacak.
Ya da farklı bir ifadeyle toplumu ikiye bölecek yeni bir senaryo hazırlamak olacak.
Ama bilmedikleri bir şey var…
Erdoğan ile Gül, asla kavga etmez…
AK Partinin kuruluş sürecini ve öncesinde yaşananları, merhum Necmettin Erbakan’ın “gizli desteği”ni hesaplayamayanlar, bu yola nasıl çıkıldığını, 12 yıldır nasıl iktidarda kalındığını, köşke neden Abdullah Gül’ün çıktığını, neden başkanlık tartışmalarının başladığını ve neden Recep Tayyip Erdoğan’ın köşke çıkması gerektiğini iyi analiz etmek gerekiyor.
Türkiye, artık eski Türkiye değil ve olmaması için de bu halk, her seferinde desteğini arttırarak devam ettiriyor.
AK Parti, bütün hatalarına, seçilmişlerin şahsi ikballerine ve nemalananların götürdüklerine rağmen, Türkiye’de bir anlayışı değişti.
Bugüne kadar “korku toplumu” oluşturarak ve “durdurmadıkları” terörle ayakta durma çabasında olanların kirli yüzü ortaya çıktı.
Türkiye’de özgürlüğün adı vardı, şimdi sınırlarını zorluyoruz.
Demokratikleşme bir hayaldi, şimdi daha ne kadar demokratikleşeceğimizi tartışıyoruz.
Devletin ceberut yüzünün, hizmete dönmesi gerektiğini, bize cumhuriyet dönemi boyunca değil, AK Parti hükümeti döneminde anlamaya ve algılamaya başladık.
Her şey istendiği gibi olmadı elbet.
Ama bir zihniyet devrimi yaşadık ve bu artarak devam ediyor.
Merhum Turgut Özal’ın “çok kanallı” televizyon çıkışıyla bu millet, “tek tip düşünce”yi tarihin çöplüğüne yollamıştı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la da “zihniyet devrimi” yaşayan halk, eskiye dönmeyi asla düşünmüyor.
Bazı partilerin anlayamadığı, algılamakta zorlandığı ve bir türlü halka kendilerini anlatamamaları da bu nedenledir.
Elbette bu ülke AK Partiden daha iyisini hak ediyor.
Ama bu ülke asla 2001 öncesini hak etmiyor.
Ortaya çıkacak bütün senaryolara rağmen, bu halk, eskiye dönmeme adına tercihini kendi dilediği gibi kullanacak, havada uçuşan “siyaset ahlaksızlığına” ise itibar etmemeye devam edecektir.
Ta ki, AK Partiden daha iyisi gelene dek…
Tweetimden seçmeler
Kutlu Doğum Haftası etkinliklerini "siyasi kazanç" elde etme adına yapanları kınıyorum. Hz. Peygamberimiz(SAV)'i siyasetinize alet etmeyin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.