Naif Karabatak
İkimiz bir ‘Fidan’ın güller açan dalıyız!
Oldum olası istihbarat birimlerini sevmem. Bu, “milli” de olsa, “millisiz”de olsa değişmiyor. “İstihbarat” deyince, aklıma gelen ajanlardır ve ajan deyince de“bir gölge gibi takip edildiğimizi” düşünmeden edemiyorum.
Buna rağmen de ülkemizin istihbaratı olan ve “milli” diye de “bizden” kılınan Milli İstihbarat Teşkilatı, yani MİT’in başına kimin gelip, kimin gittiğini hiç umursayanlardan olmadım.
Benim gibi halkın çoğunluğunun MİT Müsteşarı hakkında yeterli bir bilgiye sahip olduğunu veya buna gerek duyduğunu da düşünmüyorum.
Hakan Fidan’a kadar…
MİT kökenli olmayan Hakan Fidan’ın istihbaratın başına atanmasıyla birlikte de şimdiye dek alışık olmadığımız şekilde aleyhte kampanya başlatıldı.
Genellikle İsrail ağırlıklı olsa da, içeriden de destek bulan “yıpratma” amaçlı kampanyalar yapıldı.
Bayram tatilinde ise ABD’nin önde gelen iki gazetesinin peş peşe yayınladıkları haberlerde hedefte Hakan Fidan vardı.
Dış Politikayı yakından takip edenler de, ilgi alanına almayanlar da bu haberlerden işkillenmeye başladı.
Doğrusu Hakan Fidan’a sahip çıkan da çoktu.
Öncelikle hükümet kanadı ektiği fidanı, biçtirmeye asla niyetinin olmadığını söylüyordu.
Sonra sosyal medya Hakan Fidan’a destek mesajlarıyla çalkalandı, durdu.
Aslında hükümetin sahiplenmesi doğaldı.
Çünkü İsrail kaynaklı olduğuna kesin gözüyle bakılan yıpratma kampanyalarında sözcülüğe soyunan Wall Street Journal veWashington Post, aldıkları görevi ifadan başka bir şey yaptıkları yoktu.
Garip olan ülkemizdeki sahiplenme ve kampanyaya dahil olmaydı.
Bugüne kadar MİT’in başında kimin olduğu konusuyla uzaktan ve yakından ilgilenmeyenlerin iki farklı kutba ayrılması derin istihbarat bilgilerinden değildi elbet.
Sonuçta MİT bir istihbarat kurumuydu ve doğal olarak da devleti korumayı esas edinen bir yapıdaydı.
Ve bizim bildiğimiz MİT, derin güç odaklarıyla birlikte görev alır, gelip geçici olarak gördükleri hükümetlerle sıkı fıkı diyalog kurmaz, sarmaş dolaş olacakları bir pozisyon bulunmazdı.
Hani bir şarkı tutturup, “İkimiz bir fidanın, güller açan dalıyız” diye serenat yapmak için balkon aramaya da koşmazlardı.
Hiçbir darbe döneminde “bakın geliyorlar” diye hükümeti uyaran “milli” bir istihbaratımız olmamıştı çünkü.
Amerika, “bizim çocuklar darbe yapmış” derken bile bunu hükümetten önce öğrenebilecek “millisiz” bir istihbarata sahipti.
Şimdiyse işler değişti.
O karanlık odaklar, görevde değil.
Çoğunluğu ömür boyu hapse mahkûm edildi, Silivri’de istinatgâha çekildiler.
Hal böyle olunca pek de “milli” olmayan istihbaratımız, halkın iradesine gem vurmak isteyenleri deşifre edecek asli görevine de dönmüş oldu.
Belki İsrail’i kızdıracak bilgilere ulaştı.
Amerika’nın çıkarlarına helal getirecek adımları takip etti.
Suriye, İran, Irak, Mısır politikalarında çirkin ilişkiler bir yerden alındı, bir yerlere ulaştırıldı.
Doğrusu mu yapılıyordu, yanlışı mı bilinmezdi.
Bilinen bu istihbarat trafiğinden rahatsız olan İsrail’di…
Sadece bunu baz alarak bile MİT’in kimin tavuğuna “kışt” dediğini anlamaya yeterliydi.
O zaman bu “Fidan” bizim fidandı.
Yani halkın…
Yani ülkenin…
Karanlık güç odaklarına hizmet eden, onların kirli emellerini hayata geçirmeye çabalayan bir istihbarat değildi. Adındaki “milli”yi, millete hizmet eden olarak algılıyor olabilirdi.
Milletin temsilcisi, meclise seçip gönderdikleriyle oluşturulmuş hükümetti.
Hükümetse iç ve dış politikayı belirleyen, güvenliği sağlayan, halkın daha iyi bir yaşam sürmesini temin edecek üyelerden oluşuyordu.
Kimi sağlığa bakıyor, kimi adalete, kimi güvenlikten sorumlu, kimi dış politikada görevliydi.
O zaman, MİT’in hükümete destek olacak bilgileri toparlayıp, toparlaması “AK Parti yandaşı” gibi değil, olması gerektiği yerde olduğunu gösteriyordu.
Öyleyse Hakan Fidan’ı hedef tahtasına koyanların esas hedefi o değil, hükümet ve onun başındakiydi.
Tıpkı Gezi’de yaptıkları gibi, tıpkı ODTÜ’de denemeye çalıştıkları gibi.
Sandıkta değişmeyen iktidarı, sandık dışında değiştirmenin bütün yolları “karanlık” odaklar eliyle yapılandı ve buna alışkın olan çevreler, bundan başka bir yol, henüz icat edememişlerdi.
Bu nedenle Hakan Fidan’ın hedef tahtasında göründüğüne bakmayın, o hedefte aslında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan var.
Ve burada sadece bir öç alma, yeni bir “Onu Minitue” deme, yeni bir “alçak koltuk” ayarlama yok, İsrail’in çıkarlarına ters düşen ülkenin alaşağı edilme çabaları var; tıpkı Gezi’de bütün karanlık örgütlerin sarmaş dolaş olması gibi…
Ama bunların fidanları, güler açmıyor, zehir saçıyor!
Tweetimden seçmeler
Tarih boyunca medeniyete, demokratikleşmeye, özgürlüğe ve ilerlemeye karşı olan çok nesil geçti; Geziciler ve ODTÜ, hepsini bastırdı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.