Naif Karabatak
Kaçacak Yer Bulsa “KAÇAK” Olacak!
Türkiye’de birçok şeyi anlamakta zorlandığımız gibi “kaçak” uygulamasını da anlamakta zorlanıyoruz veya “anlamakta zorlanalım” diye özel çaba harcanarak kanun ve mevzuatlar düzenleniyor.
Dün Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, İstanbul Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü ekipleri, Sirkeci'deki Doğubank iş hanında yaptıkları aramalarda, değeri 2 milyon liranın üzerinde “kaçak” elektronik eşya ele geçirmiş.
Sanki “bilinmeyen” bir şeyi yakalamışlar gibi de bir afra tafra içerisindeler ki, asıl sorgulanması gereken de burasıdır.
Bırakın “kaçak ürün satan” pasaj veya İşhanlarını. Ben işyerimden evime yaya olarak yürüsem, her köşe başında devletin “kaçak” bildiği ürünleri temin etmekte hiç zorlanmayacağımı biliyorum.
Bir köşe başında “kaçaksigara”, bir diğerinde “kaçaktütün”, sonra “kaçak oyuncak”, “kaçak elektronik eşya” ve daha birçok “kaçak” diye adlandırılan ama alenen satılan ürünleri temin etmek zor değil.
Daha ilginci, çiftçinin kendi ürettiği tütünü “eroin” bulmuş gibi operasyon düzenleyip yakalayan polisler yok mu, insan çileden çıkıyor.
Yahu, bunun neresi kaçak?
Siz dalga mı geçiyorsunuz?
Kaçak olması için veya olmaması için ne gerekiyor, bilmeniz lazım!
Dışarıdan “gümrüksüz” gelen ürünlere “kaçak” deniliyor. Yani vergisi verilmemiş olana.
Vergisini verince birden aklanıyor.
Büyük vergilerden bahsetmiyorum, onların arkası sağlam. Biz küçük vergilerle savaşmayı bilen bir ülkeyiz. Küçük işlerle uğraşmayı sevdiğimiz gibi.
Kaçağın önünü kesmek, kırk yılda bir yapılan operasyonla önlenemeyeceğini, operasyonu yapanlar da çok iyi biliyor.
Yurdun her yerinde “kaçak ürünler” satan işyerlerini sokaktaki vatandaş biliyor, gümrükçüler bilmiyor.
Veya maliyecilerin haberi yok.
Ya da polis malumat sahibi değil.
Her şeyde böyle olduğu gibi “vatandaşın el emeği” ürünlerine de kaçak muamelesi yapılması uygulamanın ne kadar tutarsız olduğunu gösterir.
Çözümü var elbet.
Ortada sorun varsa çözümün olmaması imkânsız.
Ama buradaki sorun da, çözmeye niyetli bir iradenin olması.
Maalesef Türkiye’de sorun çözme yerine, sorun üretmeyi marifet bilenler nedeniyle sıkça polisle vatandaş karşı karşıya kalır.
Polis, elindeki mevzuata göre çiftçinin tütününe “operasyon” düzenlerken komik duruma düştüğünü bilir ama düzenler.
Çiftçi, “çalışmak da suç oldu” diye hayıflanır, kendisine terörist muamelesi yapan polislere isyan eder.
Oysa her şeyin bir çözümü var.
Gümrükten kaçak olarak geçen ürünleri yurda sokan vatandaş değil, “göz yuman” olduğu bilinir.
Bu ürünler nasıl yurda giriyor diye de bakılmaz.
Sonra buna sebep olanın “fahiş vergiler” olduğu bilinmesine rağmen, “daha az ödenen rüşvet”in devamı sağlanır.
Çiftçinin ürettiği tütünden “vergi alma” yoluna gidecek bir mevzuat hazırlamak zor gelir.
Terör baskını gibi operasyonlar düzenlemekse kolay.
89 yıldır devletle halkı karşı karşıya getiren bu kısır düşünce yapısıdır.
Baskıcı, dikta, dayatmacı ve hatalarla dolu mevzuat hazırlamak, kafaları karıştırmak, polisle vatandaşı dövüştürmek çok daha “sağlıklı” bulunuyor.
Vatandaşı suçlu olmaktan kurtarmak, vatandaşın elinde değil.
Bu ürünler öyle veya böyle bu ülkeye giriyor veya çiftçi tütününü tarlasında yetiştiriyor.
O zaman, “vergi alacak” bir sistem kurulmalı ama bu vergi, “rüşveti yaygınlaştıracak” kadar vicdansız bir oranla belirlenmemeli.
Amaç, kaçağı önleyip, devletin kasasına para girmesini sağlamaya dönükse o zaman “sürümden kazanma” yolu seçilmeli.
Hem sahi, devletin hangi vergisi adaletli ki, bu adaletli olsun?
KDV’yi bile fakirin sırtına bindiren bir verginin adaletini mi arıyoruz, boş çabaya bizimkisi ya, söylememiş olmayalım…
Bakmayın siz, vergisini verdiğimiz her ürün “yasal” ama kaçacak bir yer bulsalar, anında kaçak yapacak çok. Zira bu vergilerin kutsallığı yok, zulmü var!
Twitim’den seçmeler
66 aylıkların eğitimini eleştiriyoruz. Mecliste kürsü işgal edilirken yapılan hareketlere, konuşmalara, tavırlara bakınca 66'dan küçüktü!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.