Neyi Savunduğunu Bilmemek

Aslında, neyi savunduğunu bilmemek başlığı yerine, “Neyi savunduğunu gizlemek” de diyebilirdim. Çünkü ne yazık ki ülkemizde “savunduğuyla, savunduğunu söylediği” bir birini tutmayan hatırı sayılır bir kitle var.

Sokakta, caddede, meydanlarda “hak-hukuk” diye bağıranların, “gak guk” demekten öte bir amaçlarının olmadığını görmek, elbette adalet açısından acı bir durum.

Herkesin kendine göre bir adalet anlayışı var.

Herkes, yargının kendisinden yana karar vermesini istiyor.

Herkes, bir diğerini suçlu, kendisini suçsuz biliyor.

Ve böyle bir toplumda adalette suç aramak, bana çok da mantıklı gelmiyor.

Bugüne kadar yargıyla ilgili çok yazı yazdım.

Yargıyı en çok eleştirenlerden birisiyim.

Türkiye’de bir türlü rayına oturmayan üç kurum sayın deseniz, ilk sıraya adaleti koyarım.

Ama buna rağmen, insanların beklentilerine baktığımda, “adalet arayan” olmadığını görüyorum, “adaleti kendi lehine kullanmak” isteyen ise çok.

Birkaç gün önce bir yüksek mahkemenin verdiği “tartışmalı” karar vardı.

Karara verilen tepkiler ve kararı savunanlar da haliyle vardı.

Kararı savunanlar, karara ve dolayısıyla mahkemeye saygı bekliyordu.

Karara karşı çıkanlarsa kararı ve mahkemeyi tanımıyordu.

Tanımıyorum diyemezsin” diye tepki gösterenler, birkaç gün sonraki kararı tanımıyordu, mahkemeye ateş püskürüyordu.

Demek ki, “yargıya saygı” sadece bizim lehinize olduğunda başvuracağımız bir yöntemmiş.

Yargıya tepki de bizim aleyhimize olduğunda.

Çünkü hepimiz adaletin terazisini kendi elimizde görmek istiyoruz.

Terazinin tam ortasında dengeyi tutmaya çalışırsınız ama kötü niyetli bir esnafsanız, elinizi istediğiniz yöne döndürerek, kefedeki ağırlığı ayarlayabilirsiniz.

Kimsenin hakkını yemeyen ve kul hakkından korkan bir esnafsanız da, terazinin dengede durmasını ve doğru tartmasını temin eder ve hatta sizin değil, alıcının daha çok almasını sağlarsınız.

Adalet de, tıpkı esnafın terazisi gibidir.

Eğer teraziye hükmeden biriyseniz, dilediğiniz tarafa meyledersiniz.

Yok eğer terazinin sizin elinizde olmasını istiyorsanız, o zaman sadece lehinizde olan kararlara alkış tutar, aleyhinizde olanlara da tepki gösterirsiniz.

Çünkü siz haklısınız.

Adalet, lehinizde karar verdiğinde zaten haklısınız.

Eğer adalet, aleyhinize karar vermişse, haklı olduğunuz halde, satılmış yargı hakkınızı yemiştir.

Bir gün önce satılmamış yargı, bir gün sonra satılmıştır.

Türkiye’de aslında bir adalet arayışı yok.

Doğrudan yana bir yargı isteyen de yok.

Tarafsız, objektif, vicdanlı, merhametli.. falan filan gibi tek tek sıralanacak hassasiyete sahip bir mahkeme heyeti arayan da yok.

Türkiye’de yargının çivisinin çıkmış olması, yargıdan veya mensuplarından değil, toplumun beklentileriyle savunduklarının farklı olmasından kaynaklanıyor.

Özgür basını susturamazsınız, diye bağıranların, her gün küfrettiğini, hakaret ettiğini, iftira ettiğini unutmuş olması mümkün değil.

Basına sansüre hayır diyenlerin, basın suçundan dolayı yargılanmadığını bilmemesi de mümkün değil.

Bir gazetenin darbeye karışması, 25 milyon lirayı bir terör örgütüne aktarması, iç karışıklık çıkarmak için farklı terör örgütleri ve ülkelerle kirli ilişkiler içinde olmasının gazetecilikle alakasının olmadığını, elbette özgür basın isteyenler de biliyor ama bunu, bu şekilde savunamayacaklarının da farkındalar elbet…

Bir siyasi partinin, teröre destek vermesinin suç olmasının ötesinde, ahlaki ve insani olmadığını her siyasetçinin bilmesi gerekir.

Yine her siyasetçi ülkesine ve milletine ihanet etme değil, ülkesini koruma, milletine sahip çıkma adına görev yaptığını da bilir.

Bütün bunları bilmesine rağmen, tersini yapanların, savunma pozisyonları da tam tersi oluyor.

Suçlu olduğunu bilen, suçu savunmuyor, bir başka bahaneyle mağduriyet oluşturma derdinde.

Kendisine “Müslüman” diyen birisi veya birileri, İsrail’in çıkarlarına hizmet ediyorum demiyor, bunu çok farklı şekilde yansıtma derdinde.

Barış da böyle, demokrasi de böyle, hak da böyle, hukuk da…

Neyi savunduğunu bilmeyen bir toplumuz belki.

Ama daha da kötüsü, neyi savunduğunu gizleyen bir toplum haline dönüşüyor olmamızdır.

Gittikçe ikiyüzlü olmaya başladık, hem de topumuz birden…

Tweetimden seçmeler

Müslüman özgürdür; hiç kimseye, hiçbir güce, örgüte, yapılanmaya veya akla gelen başka bir şeye köle olmaz. Olursa, Müslümanlığı bilmiyordur...

www.naifkarabatak.net

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Naif Karabatak Arşivi

Mantı

12 Ağustos 2024 Pazartesi 16:20