Naif Karabatak
PEHLİVAN DESİNLER…
Çok büyük vaatlerle, çooook büyük umutlarla göreve gelen veya görev verilenlerin hiçbir şey yapmadığını/yapamadığını, yapacak kabiliyetinin olmadığını, adeta fos olduklarını, kof olduklarını, içi boş olduklarını gördüğüm/duyduğum her olayda aklıma gelen bir hikâye var, anlatayım da pehlivan desinler…
Bu hikâyeyi çocukluğumda radyoda dinlemiştim. Bu yaşa geldim, halen unutmadığıma göre hikâye önemli bir mesaj içeriyor. Baştan söyleyeyim “dövme” karşıtı olduğum için hikâyede geçen dövmenin benim fikrimi yansıttığına dair tüm iddialar asılsızdır, iftiradır, gıcıklığına söylenmiş sözlerdir.
Gelelim hikâyeye.. Önce siz buyurun, lütfen, rica ederim…
***
Memleketin en ünlü dövmecisi itinayla sanatını icra ederken aslan kükremesine benzer bir kükremeyle içeriye yeni bir müşteri girmiş. Dövmeci biraz beklemesini söylese de bizim pehlivan acelesi olduğunu, kimseyi bekleyecek konumda olmadığını söylemiş. Demek ki sırtı sağlammış ama sırtı pek miymiş, o henüz belli değilmiş…
Dövmeci bakmış ki rezillik çıkacak, müşterisinden rica ederek, bizim pehlivanı sahneye, pardon dizinin dibine oturtmuş…
İsteğini sormuş, nasıl bir dövme ister kükremiş aslan gibi içeriye dalan pehlivan…
Şöyle… diye sağ elini sol omuzunda arkaya doğru atarak sırtını göstermiş..
Sonra devam etmiş, “şöyle yeleli bir aslan dövmesi itiyorum”.
Dövmeci, yüz üstü yatmasını söylemiş ve almış eline malzemeleri…
Bizim pehlivanın sırtı gerçekten de bir pehlivan sırtıymış. Geniş omuzları, kaslı adaleleri ve sıkı kaslarıyla tam bir pehlivan vücutluymuş.
Dövmeci, kükremiş aslanın sırtına doğru dövme yapmak için eğilmiş. Elinde dövme makinası, ucunda dövme iğnesi, aklında yapacağı unutulmaz aslan figürü ve başlamış sanatını icra etmeye…
-Amannnn yandım…
-Ne oldu beyim…
-Ne olacak yaktın beni.
-Beyim dövme bu, yakarak yapılır.
-Neyse, şimdi aslanın neresini yapıyorsun?
-Kuyruğunu beyim, daha yeni kuyruğunu yapacaktım.
-Bırak kalsın kuyruğu, kuyruksuz aslan olsun.
Dövmeci sabır dileyerek kuyruğu boş vermiş, yelesine başlamış…
-Amannnn yandım…
-Yine ne oldu beyim…
-Ne olacak yaktın beni.
-Beyim dövme bu, yakarak yapılır.
-Neyse, şimdi aslanın neresini yapıyorsun?
-Yelesini beyim.
-Bırak kalsın yelesi, yelesiz aslan olsun.
Dövmeci yine “ya sabır” çekmiş, yeleyi de boş vermiş ve başlamış ayağını yapmaya…
-Amannnn yandım…
-Yine ne oldu beyim…
-Ne olacak yaktın beni.
-Beyim dövme bu, yakarak yapılır.
-Neyse, şimdi aslanın neresini yapıyorsun?
-Ayağını beyim.
-Bırak kalsın ayağı, ayaksız aslan olsun.
Sabrının son haddine gelen dövmeci, “müşteri velinimetimdir” diyerek susmuş, aslanın başını yapmaya koyulmuş.
-Amannnn yandım…
-Yine ne oldu beyim…
-Ne olacak yaktın beni.
-Beyim dövme bu, yakarak yapılır.
-Neyse, şimdi aslanın neresini yapıyorsun?
-Başını beyim.
-Bırak kalsın başını, başsız aslan olsun.
Her insanın da sabrının bir sınırı olmalı, üstelik sanatın sınırı olmadığı halde. Dövmeci, “Kalk beyim kalk, senden pehlivan falan olmaz. Dövme yaptıracağım diyorsun, yaptırmamak için çırpınıyorsun. Aslan istiyorsun kuyruksuz, ayaksız, yelesiz, başsız aslan istiyorsun. Hiç öyle aslan olur mu, hiç senin gibi pehlivan bulunur mu?”
Bulunur mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.