Naif Karabatak
Siyaset, Kaygan Bir Zemin Mi?
Siyasetle ilgili bugüne kadar çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Yıllarca kafa patlatan düşünürlerden siyaset yorumları okuduk, tecrübelilerden ders dinledik.
Ama hiç bu kadar kaygan bir zemin görmedik.
Arada kayanlar hariç, her seçim döneminde siyasi partilerden kopmalar yaşanır, bir başka siyasi partilere de kayma olur.
Doğrusu bunu çok merak ederim.
Elbette insanlar zamanla fikirlerini değiştirebilir.
Veya bulunduğu siyasi partinin amacıyla eyleminin farklı olduğunun farkına varabilir.
Dünya görüşüne, inancına, değer verdiği kutsallarına bakış açısının farklı olduğunu gördüğü anda, “ben yanlış yerdeyim” deyip, kendince doğru bildiğine gidebilir.
Irkçılığa karşı olan, faşizmle sürekli mücadele eden birisi, kendi partisinin de ırkçı olduğunu, faşist bir anlayışın hâkim olduğunu anladığı an, yanlış yerde olduğunu sorgulamaya başlar.
Kimi amaca giden aracı beğenmez, kimi amacın değişimine tepki gösterir.
Kimi yapılan mücadelede, değer yargılarının hiçe sayılmasına tepki gösterir, kimi mücadelenin gereksizliği üzerinde durur.
Bazısı mücadele ederken izlenen yola karşı çıkar, bazısı da izlenen metodun insanlıkla bağdaşmadığını görür ve karşı çıkar.
Kimi lider sultasına, kimi teşkilat baskısına, kimi milletin yok sayılmasına…
Bütün bunlarda elbette bulunduğu yerden, farklı bir yere gidenin haklı gerekçeleri vardır.
Bazen seçim dönemlerinde de haklı gerekçeler bulunabilir; seçime kadar nelerin mubah görüldüğü mesela…
Belki de gizli kapaklı kurulan ittifaklar, derin bağlantılar, kirli pazarlıklardır siyasetçinin kafasının tasını attıran.
Millete rağmen yapılan bu pazarlıkların, milletin geleceğini ipotek altına almasına veya başka şeylere sebep olacağını düşünerek, sesini yükseltir, basar istifayı, gider daha iyi bildiği yere…
Hâsılı siyasette farklı yol seçilmesinin çok yönü var ama seçim dönemlerindeki kadar hiç değil.
Seçim dönemlerinde -haklı gerekçeler hariç- bir kılıf aranır.
Daha iyi imkân sunarlar belki…
Belki de koltukların ebadı değişir, avucuna tutuşturulan menkul veya gayrimenkullerin ederi gözünü boyar.
Ve biz, her seçim döneminde kaygan bir zemin haline gelen siyaseti izler, siyasetçiyi takip ederiz.
Bugün buradadır, yarın öbür tarafta.
Bu taraftayken acımasızca eleştirdiği partiyi, şimdi ölçüsüzce savunma pozisyonuna geçmiştir.
Dün hakaretler yağdırdığı insanlarla bugün can ciğer kuzu sarması olmuştur ama tadından yenir mi, o bilinmez…
Eskiden bu işin bir piyasası vardı.
Çantasını kapan, siyasetçi satın almaya çıkardı.
Şimdi bu iş çok derinlerde yapılıyor.
Vekillerin istifası yerine, bütün bir partiyi satın alıyorlar.
Hayatta bir araya gelmesi mümkün olmayanlar, bütün değer yargılarını bir yana bırakıyor, bütün inançlarını, anlayışlarını ve dünya görüşlerini elinin tersiyle iterek, aynı hedefe doğru, yanlış adımlar atıyorlar, yanlış kişilerle birlikte…
Veya tersi de oluyor; bir kamplaşma varsa eğer, bu da külliyen yanlışsa hedefe konulan siyasi parti veya anlayışın yanında yer alan da oluyor…
Seçmen, sandığa gittiğinde kendi inandığı fikre ve güvendiği siyasi partiye oy veriyor.
Ama bir süre sonra bakıyor ki, oy vermediği ve hayatta hiç oy vermeyeceği partilerle kendi partisi “tıpkısının aynısı” gibi, hatta tek yumurta ikizi olsalar, ancak bu kadar bir birine benzerler.
O zaman seçmen oyunu sorgulamaya başlıyor, ‘oy içinde oyun’un farkına da işte o zaman varıyor.
Eskiden otel köşelerinde çantalar değiştirilirdi, içi dolu çantalar, bir anda siyasetçinin olurdu.
Şimdi tek bir talimatla birçok siyasi parti, aynı amaca hizmet ediyor…
Siyasetin zemini bu kadar kaygan değil, olmamalı da…
Ama bazı siyasetçilerin kaygan bir dünya görüşü var, zemini, su tutana göre değişen cinsten…
Tweetimden seçmeler
İstanbul'da üç çeşit insan grubu var; İstanbul'un güzelliklerinden habersiz olanlar, güzelliğini seyredenler ve o güzelliği yaşayanlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.