Naif Karabatak
Tapu Müdürü Darbe Hazırlığında
Nihayet ve en sonunda bir darbe hazırlığını, ilk önce Taraf Gazetesinden değil, benden duyacaksınız. Gerçi Taraf, şimdi darbe hazırlığını duyuran değil, bizzat darbe hazırlığını yapanların tarafında ya, neyse…
Eskiden bu iş bu kadar zor değildi tabii…
1960 darbesinde, o zaman televizyon da olmadığından TRT Ankara Radyosu’nu birkaç asker ele geçirir, meclise bir tabur asker yollanırdı ve iş biterdi.
Sonra bütün kurumların başına subay ve astsubaylar görevlendirilir, ülke dört bir koldan ele geçirilmiş olurdu. Ondan sonra gelsin darağaçları, işkenceler, zulümler ve yolsuzluklar, usulsüzlükler…
“Mehmetçik” diye bağrınıza bastıklarınız, bir anda düşman askerinden daha vahşi, daha zalim ve daha acımasız olurdu.
İnsanların onuruyla oynayanlar, şerefini beş paralık edenler, gözünün önünde yakınlarına tehdit ve tecavüz edenler eksilmezdi.
Alıp götürürlerdi bir gece yarısı ve bir daha asla haber alınamazdı. Bir Fatiha okuyacağınız mezarı bile çok görürlerdi…
1980’de ise radyonun yanına televizyon da eklenince “netekim Kenan Paşa”nın işi zorlaştı. Bir tabur da TRT’ye yollamak zorunda kaldı, kârdan zarar etti.
Sonra iş daha da zorlaşmaya başladı…
Sincan’da tank yürüteceksin, MGK’da mücadele edeceksin, başbakan yardımcısını ayarlayacaksın, vekilleri korkutacak veya hesabına yüklü miktar para aktaracaksın…
Zor tabii, masraflı da üstelik…
Gittikçe zorlaştı tabii…
Dünya değişiyordu, darbeler de imitasyona uğruyordu…
Artık sadece asker darbe yapmıyordu; darbe yapanların harekât alanı genişliyor, ekonomi bunun lokomotifi oluyordu…
***
1977 yılında meşhur Güneş Motel olayı vardı, hatırlayanlar iyi bilir…
Ben ise bunun canlı tanığıyım…
O zamanlar küçüktüm tabii…
Daha 13 yaşındaydım…
Adıyaman’ın en işlek caddesinin bulunduğu Eskisaray Mahallesinde oturuyor, caddeleri, sokakları arşınlıyorduk.
Çok “yakından tanıdığım” bir CHP’li, şık kıyafeti ve elinde bond çantayla geçiyordu. Samimi olduğu esnaflardan birisi “hayırdır” diyerek, nereye gittiğini sordu…
Ankara’ya gidiyordu…
“Birkaç milletvekili alıp, geleceğim” dedi…
O zaman henüz şaşıracak bir durumda değildim, algılayamamıştım belki de…
“Birkaç milletvekili satın almak”, manavdan birkaç kilo elma almaktan farksız bir eylem olmalıydı…
Çantada para vardı, hem de çok.
Ülkenin birçok yerinden bond çantalı insanlar Ankara’ya gitmişti…
Birkaç vekil alıp, döneceklerdi…
MC hükümetini devirecekler, yerine CHP geçecekti…
CHP, her zaman “fırsatları kollayan” ve “illegal yollardan iktidara gelen” bir partiydi.O gün de öyleydi, bugün de öyle. Hiçbir milim değişiklik göstermeyen ve hep karanlık odakların esas oyuncusuydu…
***
Sonra iş daha zorlaştı.
Bu defa bankaları batırmalar başladı, devalüasyonlarla ekonomiyi çökertip, hükümeti düşürmeler ve kendilerine yarayacak partileri iktidara taşımalar vardı.
Darbe değildi elbet ama milletin iradesini farklı yollarla alaşağı etmekti.
Şimdi de aynısı var…
Belki “bildiğimiz manada” bir darbe kalkışması yok ama alışkın olduğumuz manada bir iradeye ipotek koyma ve birilerinin çıkarına hizmet edecek bir partiye iktidar yolu açma çabası var.
Bunu da Müslüman’ı Müslüman’a kırdırarak yapma gayretindeler, başarıyorlarda…
Bir emekli vaiz, ülkede darbe yapabilecek konuma yükseliyor.
Artık asker darbe yapmıyor; bir emekli vaiz, birkaç savcı, birkaç hâkim, birkaç polisle bu işi kıvıracaklarını sanıyorlar.
Operasyon yaptırıyorlar, delil buluyorlar, kanıt bırakıyorlar, Dubai’ye tatile bile gönderiyorlar. Sonra ihale veriyor, Uganda’dan ananas diyerek elmas getiriyorlar. Rafineri şuna, Tüpraş buna diye pay ediyor, sponsor buluyorlar partiyi ele geçirmek için.
Sadece iktidarı alaşağı etmekle kalmıyor, CHP’yi de dizayn ediyorlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın iki de bir CHP Genel Başkanına “Genel Müdür” demesi boşa değil. İstanbul adayı da Pensilvanya’dan belirleniyor, Ankara adayı da…
CHP’nin yönetimi, okyanus ötesinden, emir komuta zinciriyle idare ediliyor.
Ve biz, yolsuzluk adlı bir operasyon yapıldığını sanmaya devam ediyoruz.
Yok böyle bir şey…
Daha önce olan darbe, hükümet düşürme, banka batırma, hortumlama, yolsuzluk, arsızlık ve milletin iradesini “kendi çıkarları doğrultusunda belirleme”nin sadece senaryosu değiştirilmiş versiyonunu izliyoruz.
Ne yazık ki, bunda da mağdur adayı yine biziz, kazanmak isteyenler değişik…
Eğer darbe yaparlarsa “toptan bir millet yok olacak” ama eğer sadece hükümet değiştireceklerse, bu defa da “bir daha ayağa kalkmamak üzere ekonomik olarak ve seçmen iradesi olarak batacağız.”
Yok eğer başaramazlarsa bir daha da “karanlık odaklar” başını doğrultamayacak. Yani aslında hepsi elimizde; Onlar başarırsa, biz biteceğiz. Biz başarırsak, karanlık odaklar bitecek.
Seçmenlerin iradesinin ipotek altına alınması her şeyden önce ahlaki değildir.
Bu iradenin, hangi siyasi görüşü yansıtması önemli değil. Belki de bugün iktidarda bir başka parti olabilirdi. Önemli olan, seçimle gelen yönetimlerin ancak ve ancak seçimle gönderileceğidir. Birilerinin beğenmemesine göre iktidarlar değişmez.
Ama duyduğuma göre Tapu Müdürü de “iktidarı” beğenmemeye başlamış ve hemen, hiç geç kalmadan kolları sıvamış! Bu defa Tapu Müdürü darbe hazırlığında, demedi demeyin.
Tweetimden seçmeler
...Ve sonunda ayakkabı kutusundan Ananas çıktı, hem de Uganda'dan!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.