Naif Karabatak
Türkiye Milleti Veya Türkiyelilik
1 Kasım seçimlerinden sonra ilk kez açılan TBMM’de vekiller yemin etti, tartışma da başladı. Bunlardan birisi de Türk Milleti yerine Türkiye Milleti denmesiydi.
Türkiye’de millet, ulus, etnik kimlik, ırk gibi kavramlar çoğunlukla yanlış algılanmış, yanlış empoze edilmiş veya adeta dayatılmıştır.
Millet, halk veya vatandaş kavramlarının hangisini kullanırsan safını da belli etmişsin diye iliklerimize kadar işleyen bir şekilci yaklaşım, sloganik anlayış, içi boşaltılmış kelimelere manası dışında anlam yükleyenler var.
28 Şubat’ın soğuk yüzünün henüz hissedilmeye başlandığı yıllarda HADEP’ten Milletvekili seçilen Leyla Zana, mecliste “Kürtçe” yemin etmek isteyince kıyametler kopmuştu.
Sadece onda değil, halkın seçtiği vekilin nasıl giyineceğine karar verenler, Safa Merve Kavakçı’ya yapmadığını bırakmamış, adeta kürsünün önüne etten duvar örmüşlerdi.
Yeminini edemeyen Kavakçı’ya bir sürü iftira da atarak, vekilliğinden kaynaklanan hiçbir hakkını da iade etmemişlerdi. Halen o hak, saklı olarak duruyor.
Aradan 24 yıl geçti…
Bu 24 yılın 13 yılı AK Partili yıllardı…
Kalan 11 yıl ise yine “zorlamayla” bir araya gelen, 28 Şubatçıların “olur verdiği” hükümetlerdi.
Halkın seçtiği hükümet, antidemokratik yollarla diskalifiye edilmiş, yerine “darbecilerin atadığı” denilecek bir konsensüsle oluşturulan koalisyon hükümetleri yer almıştı.
Dolayısıyla 11 yıl içinde özgürlük adımı olarak tek bir örnek dahi gösterilemez. Buna karşın onlarca, belki yüzlerce yasak gösterilebilir.
Önceki gün TBMM’de HDP Milletvekili Leyla Zana, 24 yıl sonra yeniden kürsüye çıktı.
Ama bu defa, o eski Türkiye değildi.
14 yıla yakın bir süredir iktidarda olan AK Partinin getirmeye çalıştığı, yerleştirmek için uğraş verdiği bir özgürlükler ülkesi vardı.
Halen şekilciydik, halen kelimelere çok takılıyorduk, halen sloganlarla yaşayanlar vardı, halen bir kelimeye bin bir türlü anlam yükleyen ve olmazsa olmazı kabul edenler vardı.
Ama buna rağmen, bir de özgürlükler vardı.
O tarihte “bu kadına haddini bildirin” diye nara atanlara karşın, bugün devletin zirvesinde başörtülü insanlarımız var.
Dün “Kürtçe” tek kelime etti diye, yaka paça dışarı atılmasına karşın, bugün insanlar siyasetini istediği dilde yapabiliyor, mecliste konuşabiliyor, şarkı söyleyebiliyor, türkü çığırabiliyor ve hatta devletin televizyonunda Kürtçe program izleyip, haberleri takip edebiliyor.
Mecliste tek kelime Kürtçe konuştuğunda bunun bir eylem olduğunu sananlar, serbestlikten haberdar değil veya bizim bu yalana inanmamızı bekliyor.
Türkiye, artık 24 yıl önceki Türkiye değil.
Ama o günkü Türkiye özlemiyle yanıp tutuşanlar var.
Yemin töreni ve sonrasında bunu bir kez daha gördük.
HDP Milletvekili Leyla Zana, yemin metninde yazan “Türk Milleti” ifadesi yerine “Türkiye Milleti” ifadesini kullandı, uyarılara rağmen de yeminini düzeltmedi.
Farklı eleştiriler de bir biri ardına geldi.
Aslında en iyi tarifi Leyla Zana yapabilirdi, yapmadı…
24 yıl önce o kürsüde yaşadıklarıyla bugünü kıyaslasa, ülkenin nereden nereye geldiğini de açıklamış olacaktı.
PekiTürk Milleti veya Türkiye Milleti nedir?
Bir birinden ne kadar farklı, hangi ifade neyi dışlıyor, neyi sahipleniyor.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundaki “ırkçı” yönü bir yana bırakırsak, Türkiye isminden kaynaklı bir sorun olduğuna kuşku duymuyorum.
Türk Milleti, bu açıdan dile kolay geliyor ve çoğunlukla da Türklerin yaşadığı bir yerde, arada ezip kaynattıklarınızı da umursamıyorsanız sorun yok.
Oysa millet kavramı, “aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğuna” deniyor olsa da, “aynı topraklar üzerinde yaşayanlar” için de kullanılıyor.
Bu açıdan Türkiye Milleti, AK Partinin kuruluşundan beri vurguladığı bir kavramdır. Bu kavramda “Türkiyelilik” esas alınıyor ve içerisinde yaşayan herkesi “Türkiyeli” olarak tanıtıyor.
Zana, ülkenin nereden nereye geldiğini söylemese de, yeminindeki ifade, AK Partinin yıllardır ısrarla savunduğu ifadenin aynısıdır.
Bunu kimin söylemesi değil, bu kavramın kuşatıcılığını göz önüne alarak, ayrımcı, bölücü, yıkıcı değil, birleştirici, bütünleştirici, kucaklayıcı ve kuşatıcı bir siyasetle, yeni Anayasa’da bunun hayata geçmesi gerekir.
Yoksa her dönem “şu kelimeyi söyledim ya” diye eylem yaptığını sananlar hiç eksilmez.
Tweetimden seçmeler
CHP’li vekiller, Gezi başta olmak üzere teröre destek vermemiş olsalardı, Paris için saygı duruşu taleplerini, insani talep sayabilirdim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.