Naif Karabatak
Her Tarafından Kütür Kütür Kültür Akıyor!
Hakkımdaki tüm iddialar gerçek dışıdır. Külliyen yalandır. Beni yıpratma, örseleme, pörseleme planlarından belki birisi, belki bazısı, belki hepsi, belki büsbütünü, belki tastamamı, hatta belki de paldır küldür yalandır. Damarlarımda dolaşan asil kanımca,bu dava, her tarafından kütür kütür kültür akan kayınçoma karşı bir komplodur.
Sayın hâkimim, değerli yargıcım, cüppesine hayran kaldığım değerli reisim, bilumum savcılarım ve söz müdafaanın diyen hukukun savunma pozisyonunda yer alan bilumum baronun en asil, en fedakâr, en centilmen, en kibar ve bir o kadar da değerli ve bir o kadar da kıymetli avukatlarım.
Ben ki sizlere mükellef oldum, siz ki bana vekil oldunuz. (Yok o müvekkildi, mükellef sofraya kurulandı, banyodan çıkıp kurulanmıştı.)
Bizim ilişkimiz çok başka. Vekil-asil ilişkisinden çok daha önemli, aramızda deste destedava ücreti, kabarık kabarık hesap cüzdanı da olan sımsıkı, sımsıcak, tertemiz, pirüpak ve dostane ve cansiperane bir ilişkiye sahibiz.
İyi ki varsınız…
Ne iyi ettiniz de geldiniz!Yoksa halim harap, hatta durumum bitap, şansımın da taaaiçine tüküreyim. Belki burası olmadı ama ne yapayım, söz müdafaanınsa eğer, bana isnat edilen ama ispat edilmeyen her bir şeyi tastamam, cillop gibi, bütün açıklığıyla, ayan ve beyan olarak ortaya döküp, sonra da toplamanızı beklemek zorundayım.
Sayın hâkimim, değerli hazirun, kıymetli Temmuz ve canım cicim Ağustos ve Eylül’de geeeelll… (Pardon hazirunuhaziran sandım, ayları devam ettim. Alpay’ın da kulağını çınlattım.)
Çok değerli halkım kendilerini temsil etme görevini şahsıma teslim ettikleri hepinizin malumudur. Boru değil yani, bana, şu gördüğünüz müstesna insana, şu her tarafından asalet akan bana, şu endama, şu güzelliğe, şu karizmaya, yani bana, yani bizzat kendime tevdi ettiler.
Neymiş efendim, halk emaneti bana tevdi etmişmiş de, ben yedi sülaleme sirayet ettirmiş mişmişmişim… (Bu da Malatya’nın mis kokulu kayısısına benzedi.Şimdi şuracıkta mişmiş olsa da yesek)
Göreve geldiğim ilk gün, hanımefendi beni karşısına aldı ve kimlere görev vereceğimi tek tek deklere etti. Ben ‘olmaz’ dedim, ‘nıck’ dedim, ‘pışık’ dedim, ‘cık cık cık’ ettim ama nafile…
“Herif herif” diye gürledi o canım, o ciğerim, o bir tanecik aşkım. “Bizim aile seçim sürecinde senin arkanda durdu, şimdi de sırtına binmek hakları” dedi. Gerçi bizim aile de arkamda, yanımda, yünümde, köşemde, bucağımda durmuştu ama bizim ailenin lafı edilmezdi. Önemli olan hanımefendinin ailesiydi.
Hakimime söyleyeyim, ben de mecburen sırası gelen baldızı, kayınçoyu, kayınpederi, kaynatayı eşimin kuzenlerini..tek tek, bazen çift çift, bazen üç üç almaya başladım. Maşallah eşimin ailesi küçük çaplı bir ordu gibi. Savaşa gitseler karşısında “benim” diyen ordu zorlanır. O kadar yani.
Ben eşimin akrabalarını sezdirmeden belediyeye doldurduğumu sanıyordum ama meğer seziliyormuş. İşe yaramaz gazeteci takımı ve muhalefet denen alçaklar, attığım her adımı, aldığım her ismi, atadığım her görevi tarihine, saatine, saniyesine, salisesine kadar not ediyor, hatta bir de görüntülüyorlarmış.
Ben saf birisiyim hâkim bey…
Çok iyi niyetli, çok dürüst, çok çok çok ne varsa hepsi benim.
Ben muhalefetin ve basının bu kadar kötü olacağını düşünemedim ve büyük hata ettimhakim bey.
Eşim, kendisinin başkanvekili olması gerektiğini söylemişti ve bu her şeye, her kurala her prosedüre de uygunmuş. Öyle dedi ve öyle oldu. Günlerce muhalefete ve basına eşimin nasıl iyi bir yönetici olduğunu, nasıl bilgili, nasıl birikimli olduğunu anlatmakla geçirdim. Neymiş efendim ilkokulu bile bitirememiş miş. Ne var yani?
Sonra basın müdürüm okuma yazma bilmiyormuş. Bilmesin canım ne çıkar. Kayınbiraderimin baldızının köylüsü çocuk. İyi birisi. Başına vur, ekmeğini al. Süt dökmüş kedi gibi basının önünde duruyor. Onlar da ona bakıp, bana acıyor. Aleyhime haber yaparken, “şu garibi nasıl ezip geçeceğiz” diye dert etmekten verem olacaklar.
Yok efendim neymiş, Fen işleri müdürüm, sosyal bilgiler öğretmeniymiş. Az mı eleştirildim kıymetli reisim az mı eleştirildim. Keyfimden yapmadım ya, Fen bilgisi öğretmeni bulamadım, baldızımın eniştesinin, damadının gelini sosyal bilgiler öğretmeniymiş. Tamam dedim, yazdım yazıyı aldım Milli Eğitimden. Paşa paşa geldi, sosyal sosyal fen işlerini idare etti. Hani kepçeyi, dozeri bilmiyor ama olsun, ne çıkar ki…
Sonra neymiş efendim kültür müdürüm kültürsüzmüş. Hadi oradan, hadi oradan, hadi oradan. Adamdaki kültürü saymakla bitiremezsin. Her tarafından kütür kütür kültür akıyor, bak bak buraya kadar akmış. O kadar ki, Cin Ali’nin bütün serilerini bitirmekle kalmamış, çizmesini de öğrenmişti. Bazen Ayşe tatile çıkıyordu, bazen Kaya yüzme öğreniyordu ama illa da Cin Ali’nin hastasıydı. Böyle birisi Kültür Müdürü olmasın da ne olsun hâkim bey. Adamın her tarafından öyle böyle değil, kütür kütür kültür akıyor.
Yargılayın beni hâkim bey, asın beni, yakın beni, yıkın beni ama akrabalarına, eşine, tanıdığına kadro açıyor, belediyeyi akraba çiftliğine döndürüyor demeyin. Sakın bana bunu demeyin. Kardeşim ihale alıyor diye sakın bana ihaleye fesat neyim karıştırıyor da demeyin. Benim kardeşim, ekonominin dehası, finansın gizli kahramanı, ayemefin hayranıdır. O var ya o, her tarafından para akar da kimseye göstermez. O ne hindir, ne hin.
İşte böyle hâkim bey, hakkımdaki bütün iftiraları tek tek, hatta çift çift, çürümçürüm çürüttüm de, kokusu her bir yana salındı. Şimdi gidebilir miyim; koltuğum soğumadan oturayım da hain muhalefet yerime göz dikmesin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.